Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Judy

Judy
(6.5/10)
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

Şov dünyasının çarklarında acımasızca tükenen oyuncu, şarkıcı ve sahne insanlarının dramatik, dahası trajik öykülerini geçmişle bağ kurarak anlatmak bir film senaryosu için her zaman çalışır. Esas adı Frances Ethel Gumm olan ama kendi adını ve kimliğini henüz 14-15 yaşındayken silip herkesin tanıdığı ismiyle Judy’ye dönüşen oyuncu ve şarkıcı Judy Garland’ın Hollywood’a mal olan trajik hayat hikayesi de, 2020 ödüller sezonunun bu kategorideki son mahsullerinden biri olarak, bu sefer İngiltre-ABD ortak yapımcılığında karşımıza çıkıyor. Ödüller sezonu ile eş zamanlı olarak ülkemizde de Ocak başında vizyona giren yapımın başrolünde ise bu performans ile geçtiğimiz günlerde Altın Küre’ye uzanan ve 2020 Akademi Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu dalında aday olan Renée Zellweger yer alıyor. 


Kariyeri 1990’lı yılların başına dek geriye gitse de Renée Zellweger’i bundan yaklaşık 20 sene önce, balık etli ve duygusal, ‘içimizden biri’ Bridget Jones olarak bağrımıza bastık. Oyuncunun kendisi de gözümüzde o kadar Bridget oldu ki seri sonrası, pek çok filmde de ‘Bridget Jones’un başrolündeki kız’ sıfatından kurtulamadı. Arada geçen sürede ona Soğuk Dağ (2003) filmindeki performansıyla En İyi yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını getirmiş olsa da 2000’li yılların başındaki Chicago (2002)  Cinderella Man (2005) ve Miss Potter (2006) filmleri dışında ağız tadıyla hatırladığımız, akılda kalıcı bir performans izleyemedik. İşte Judy’de Zellweger, üzerindeki bu 20 yıllık Bridget Jones lanetini kırmak için, kendisinden ikinci bir oyuncu çıkartarak oynuyor adeta. Bu kadar paralanmış olmak işe yarıyor mu, eh yaramış gibi görünüyor. 


Yönetmenliğini Rupert Goold’un üstlendiği, uyarlama senaryosunda ise Tom Edge’in imzası olan yapım, Hollywood’un altın çağının gözdelerinden olan Judy Garland’ın çalkantılı yaşamının son dönemini merkeze alarak açılışını yapıyor. 

47 yaşında, günün 20 saati elinden alkol kadehi düşmeyen ve bu arada iki küçük çocuğunu otelden otele sürükleyip, onlara bir yaşam vermeye çalışan bir kadını seyrediyoruz filmin girişinde. Seri biçimde histeri krizine kapılabilen, maddi çöküşü için kendisi hariç çevresindeki herkesi suçlayan, iyi bir anne olma gayretindeyken eli ayağına dolaşan, çökmüş ve çoktan düşmüş bir insan aslında Judy. 


Bu çerçeveyi verdikten sonra, Garland’ın yıldızının ilk parladığı/parlatıldığı gençlik günlerine kısa geri dönüşlerle, seyircinin önüne duygusal bilgi kırıntıları seren senaryo, ‘Judy’yi, ön yargılı olmadan anlamımızı istiyor. Müthiş bir sese de sahip olan oyuncunun geçmişine geri dönüşlerle, düşüşün aslında en başında başladığını görmemizi istiyor. Kurtlar sofrasında meze ola ola oyunculuğu öğrenen Judy’nin, ses ve sahne sanatçılığına evrilen trajedisine biraz daha ikna oluyoruz. 

Filmin İngiltere’de geçen ağırlıklı bölümündeyse, makus kaderini değiştirmek için gayret gösteren ve bir kere sahneye çıkınca şarkı söylemenin, sahnede olmanın o baştan çıkartan büyüsüne, alkışlara yeniden kapılan Judy Garland efsanesinin son demlerini izliyoruz. 

Renée Zellweger, Mickey Deans’e (Finn Wittrock) aşık olan, hesapsızca kapılıp giden Judy Garland’ın insani özlemlerini, gülümsemesi ardındaki melankolisini perdeye yansıtmakta iyi iş çıkartıyor. Finalde, duygulanmamak mümkün değil… 


Dönem filmi açısından baktığımızda makyaj, kostüm, yapım tasarım gibi teknik detaylar da bu tarz bir filme yakışır biçimde göz doyurucu. Saç ve makyaj sorumlusu Jeremy Woodhead BAFTA başta olmak üzere şimdiden 4 adaylık alarak, İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde de (The British Independent Film Awards – BIFA) kendi kategorisini kimselere bırakmamış görünüyor. Deneyimli isim Woodhead’ın da filmin iki Ocar adaylığından birini bu kategoride kaptığını hatırlatalım. 


Bu trajik hikayeyi ele alışı açısından yer yer Hollywood’un kodlarına kaymaktan kurtulamadığı için (yapım ortaklarından biri de Twentieth Century Fox), karşımızda has bir İngiliz yapımı var diyemesek de, görece bağımsızlar açısından belli bir çıtayı tutturan, yapım tasarımı özenle kotarılmış ve tüm yükünü başrolün sırtına yükleyerek risk alan bir biyografik uyarlama var karşımızda. Judy, bu sezonun en ‘Brit’i değil belki ama en çok ödül toplayan ‘yarı İngilizi’ olacak gibi görünüyor… 

 

 

Twitter.com/duygukocabayli

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter