Yazar: Deniz Ali Tatar | Ben Karadenizliyim. Tutkusunun, idealinin, umudunun peşinden giden, ya da kariyeri için yırtınan hayalperest insanların toplum ve ailesi tarafından anlaşılamaması, hatta biraz tukaka edilmesi ve dışlanması meselesi taşrada bambaşka bir insan hikâyesi üzerinden olsa nasıl olur, orada nasıl algılanır, orada da aynı sıkıntıyı çeker mi ya da eşini ikna etmek için zor durumda kalır mı sorusu üzerinden yola çıktık. |
27.Ankara Uluslararası Film Festivali kapsamında yine değerli bir yönetmenle bir araya geldik. Yönetmenliğini üstlendiği “Kalandar Soğuğu” filmiyle, sinema sektörüne başarılı bir film kazandırdığı pek çok sinema yazarı ve festival tarafından tescillenen Mustafa Kara, taşra hayatını karakter üzerinden seyirciye yansıtırken, aile olgusunu da es geçmiyor. Mustafa Kara ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbete şimdi hep birlikte geçelim…
D.A.T. – Güzel işler yaratan yönetmenlerden olduğunuzu düşünüyorum. Öncelikle merak ettiğim konu, bu mesleğe nasıl başladığınız.
M.K. – Çok teşekkür ederim. Benim hikâye o kadar uzun ki. Herkes bir yerden, neresinden de bilemediği bir tutkuyla başlıyor bu mesleğe. Lise yıllarında sinemaya olan meramımız, tutkumuz ve daha sonrasında sinema televizyon bölümü okuma isteği ve oradan da hikâyelerle sinemayla olan ilişkimiz bizi bu noktaya kadar getirdi. Seyrettiğimiz filmlerin benzerini yapabilme hevesi, bu mesleği biz de nasıl yaparız tutkusu bir şekilde yönetmenliğe itti.
D.A.T. – İkinci uzun metrajınız “Kalandar Soğuğu” festivallerden bu yana güzel geri dönüşleri olan başarılı bir proje oldu. Öncelikle “Kalandar Soğuğu” nun hikâyesi nasıl ortaya çıktı?
M.K. – Ben Karadenizliyim. Tutkusunun, idealinin, umudunun peşinden giden, ya da kariyeri için yırtınan hayalperest insanların toplum ve ailesi tarafından anlaşılamaması, hatta biraz tukaka edilmesi ve dışlanması meselesi taşrada bambaşka bir insan hikâyesi üzerinden olsa nasıl olur, orada nasıl algılanır, orada da aynı sıkıntıyı çeker mi ya da eşini ikna etmek için zor durumda kalır mı sorusu üzerinden yola çıktık. Bir de pastoral bir resim sunmak amaçlı değil, gerçek anlamda öyküyle de örtüşen bir hikaye bulalım istedik. Benim çocukluğumda tanık olduğum maden adayan bir adam vardı. O fikri alarak, bambaşka bir öykü üzerine ekledik. Daha önce bahsettiğim sorular üzerinden de yola çıkarak senaryolaştırdığımız bir hikaye oldu.
D.A.T. – Filmde oyunculara baktığımız zaman yerel oyunculara yer veriyorsunuz. Oyuncu cast seçiminde nelere dikkat ettiniz?
M.K. – Filmin senaryosunu Cumhuriyet Üniverstesin’den hocam Bilal Sert ile titizlikle hazırladık. Hikâye bir taraftan minimalist, kırsalda bir hikâye olmalı ama kentteki ya da dünyanın öbür bir tarafındaki adama da ulaşabilecek, o duyguyla özdeşleşecek bir senaryo olası için uğraştık. Senaryo sonrasında da cast çok önemliydi. Bu evrenselliğin altından, gücünü bir taraftan da gerçekçilikten alan, bir bakıma belgesel gerçekçilikten alan bir film olsun istedik. Dolayısıyla oyunculukların ve mizansenlerin mış gibi değil de yaşıyormuş gibi olmasını istedik.
D.A.T. – Filmde gerçekçilik duygusunu hem senaryoda he de castta öne tutmaya çalıştınız sanıyorum.
M.K. – Neredeyse hayatın kendisinden bir kesit alıyormuş duygusunu oluşturabilmek adına, denemediğimiz oyuncu kalmadı diyebilirim. Televizyon, tiyatro sektöründen ve yurtdışından görüştüğümüz oyuncular oldu. 3-4 aylık süreçte ikna olamayınca, Karadeniz yöresinden tiyatrocularla görüşmeye karar verdik. Sinemaya biraz ilgili, meraklı ama hamuruyla oynayabileceğimiz insanlara yer verdik. Ama ne Hanife’yi canlandıran Nuray Yeşilaraz ne de Mehmet’i canlandıran Haydar Şişman filmdeki karakterler gibi değiller. Meslekleri olan, tiyatroda oynayan ve sinemaya gönül vermiş insanlardı. Onları belirleyerek, tabi kaygılar taşıyarak, risk alarak yola koyulduk. Tamamı amatör bir castla başlamak, filmi sanırım belli bir seviyede tuttu. Dünyadan ve ülkemizden gelen özellikle oyunculara ve hikâyenin gerçekçiliğine gelen eleştirilerle de bir nebze hedefimizi başardığımızı sanıyorum.
D.A.T. – Başarıya ulaştınız bence ki, iki başrol oyuncusu da 52. Uluslararası Antalya Film Festivali’den en iyi oyuncu ödüllerini aldılar. Ayrıca İstanbul Film Festivali’nden de erkek oyuncu ödülü var.
M.K. – Evet öyle bir başarımız oldu. Yani 40 yıllık oyuncularla yarışılan bir ortamda, sinemada oyunculuk yapmamış insanların bu başarıyı elde etmiş olması, herhalde filmdeki başarılarıyla da ilgili. Seyreden herkes, belli bir anlamda ikna oluyor oyunculukların başarısına.
D.A.T. – Biraz da çekimlerden bahsedelim, çekim süreciniz nasıl geçti, ne kadarlık bir zaman diliminde tamamladınız?
M.K. – Türkiye şartlarında klasik bir filmin çekimi 4-10 hafta arasında gider gelir. Ama bizim filmimiz 4 mevsime yayılıyor. Her mevsim neredeyse 1,5 ay kadar gidildi oraya ve toplamda 5-6 ay kadar çekimler sürdü. Her gittiğimizde ayrı bir set kurduk ve neredeyse 4 film çekmiş kadar olduk. Bu dört mevsim meselesi için şunu söylemek istiyorum; Karadeniz’in muhteşem pastoralliğini göstermek adına bir dört mevsim değil. Öykünün kendi ilerleme çizgisinin, filmin hikâyesi için gerekli bir durumdu.
D.A.T. – “Kalandar Soğuğu” yurtdışında ilk olarak 28.Tokyo Uluslararası Film Festivali’deydi. Oradan da ödülle döndünüz. Oradan nasıl tepkiler ve övgüler aldınız?
M.K. – Aslında Tokyo öncesi başka A kategori birçok festivalle görüştük. Ama filmin yetişememe durumları oldu. Tokyo da Dünyada önde gelen film festivallerinden bir tanesi. 8 bölümü var ve ana yarışmada yarıştık biz. Dünyanın birçok yerinden binlerce film başvuruyor ve onların arasından seçiliyorsunuz. Seçilebilmemiz ve yarışabilmemiz zaten ayrı bir başarı sanırım. Bir de 16 film arasından en iyisi olmak apayrı. Tokyo’da Japon seyircisinin filme kurduğu bağ, inanın Türk seyircinin kurduğu bağdan hiç aşağı düşen bir yanı yok. Hatta zaman zaman daha da güçlü olabilir. Bu da, hikâyenin Karadeniz’in bir dağ mezrasında geçmesinden kaynaklı da olabilir. İnsan temelde aynı insan; zaafları, eksikleri, bastırdıkları, yapmak istedikleri ile Japonya’da da aynı insan. Bu anlamda da insanlar özdeşleşiyor. Mehmet’in ne yaşadığını, ne çektiğini ya da Hanife’nin neler yaşadığını iyi anlayabiliyor. Bir de Japon sineması Ozu’dan Kurosawa’ya kadar bildiğimiz, yakın olduğumuz bir sinema. Ve Japon seyircisinin de filmle iyi bir bağ kurabileceğini iyi biliyordum. Tokyo’daki seyirci, filmi gerçekten de sahiplendi ve kendi hayatlarını izlediklerini söylediler.
D.A.T. – Sizin için de gurur vericidir umarım aldığınız bu güzel övgüler, bir yönetmen olarak..
M.K. – Teşekkür ederim, filmi gördüğünüzde zor bir film. Bu kadar mücadele ettiğiniz bir şeyin karşılık buluyor olması ve takdir edilmesi mutluluk verici. Her şeyden önce seyirciyle dertleşmeye çalışıyoruz filmlerle. Derdimizin, karşımızdaki insanlar tarafından algılanmış olası ve bir bağ kurmuş olması bizi daha da mutlu ediyor.
D.A.T. – 27.Ankara Uluslararası Film Festivali kapsamında da seyirciyle buluştunuz.. Buradan nasıl tepkiler aldınız?
M.K. – Ankara Film Festivali, benim öğrenciliğimden asistanlığımda beri takip ettiği, sevdiğim bir festival. Antalya ve İstanbul’dan sonra Ankara ile de buluşmak, beni mutlu ediyor. Özel ve sinemayı iyi takip eden bir seyircisi olduğunu biliyorum Ankara’nın. Akşam 9 seansında başladık filme ve 12 ye kadar sürdü. Seyirci hiç kıpırdamadan takip etti filmi ve söyleşi sırasında da çok nitelikli sorular geldi. Bizin işaret ettiğimiz noktaları gerçekten hissettiklerini anladım. Sizin aracılığınızla da Ankara seyircisine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
D.A.T. – “Kalandar Soğuğu” sonrası planladığınız yeni bir proje var mıdır?
M.K. – Hayat devam ettiği gibi biz de sinemaya dair projeler yapmaya devam edeceğiz, elimiz kalem tuttuğu sürece. Şimdi senaryosunu yazdığımız yeni bir proje var. Aynı zamanda “Kalandar Soğuğu” nünü vizyon süreci var. Bir yandan görüştüğümüz festivaller de var Avusturalya ve İsrail gibi.
D.A.T. – Mustafa bey, bu keyifli sohbet için size çok teşekkür ederim, yeni projeleriniz için de ayrıca başarılar dilerim.
M.K. – Ben de çok teşekkür ederim, zaman ayırdığınız ve ilgi gösterdiğiniz için…
“Kalandar Soğuğu” filmi üzerine yazdığım yazıyı da buradan okuyabilirsiniz. ( Eleştiri )