Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Silence

Silence
Scorsese, propagandalarıyla meşhur yönetmenlerle (Bigelow, Gibson, Eastwood vs.) kıyaslandığında meselesini en azından çok fazla bağırıp çağırmadan, seyri bunaltmayan ama biraz yoran ağır bir ritim, sinematografik açıdan iyi kurulmuş bir atmosfer ve etkileyici görsellerle anlatıyor.

Martin Scorsese’in son filmi Silence, 2 Portekizli cizvit rahibin, akıl hocaları Peder Ferreria’nın dinini inkar ettiğine dair bir söylem doğrultusunda gerçeği aramak üzerine Japonya’ya doğru yola çıkmaları ve orada yaşadıkları baskı, işkence ve psikolojik şiddeti konu alıyor. Film, olağanüstü görsellere sahip sinematografisi, başarıyla kurulmuş atmosferiyle iyi çekilmiş bir Hristiyanlık propagandasından öteye gidemiyor.

 

Scorsese, tartışmasız yaşayan büyük yönetmenlerden biri. 75 yaşında olan usta yönetmen, bugüne kadar sinema tarihine Sıkı Dostlar, Casino, Taksi Şoförü, Köstebek, Kızgın Boğa, New York Çeteleri gibi pek çok unutulmaz yapıt bıraktı. Önceki filmi ‘’Para Avcısı’’ her ne kadar Wall Street cenahını mesken edinse de ‘’para’’nın da kirli yüzünü gösteriyordu. Kapitalizmin göremediğimiz yeraltı dünyasını, suç baronlarını Leonardo DiCaprio’nun tabir-i caizse insan üstü bir şekilde sergilediği performansının yardımıyla da son derece sert, tavizsiz ve ikiyüzlü bir şekilde tanık oluyorduk. Son filmi Silence ise Scorsese’in anlatmakta epey maharetli olduğu suç dünyası yerine tıpkı ‘’Günaha Son Çağrı’’da olduğu gibi ara bir durağa uğrayarak dini ve Hristiyanlığı ana eksenine alan bir sorgulamaya soyunuyor. Ancak bu sorgulama bir yerden sonra Hristiyanlığı kutsama süreci olarak cereyan ediyor.

 

Andrew Garfield’ın canlandırdığı rahip karakteri Rodrigues’in, filmin konusunda belirtildiği üzere ruhsal bir yolculuk yaşayacğı söyleniliyor Ancak ortada ruhsal bir yolculuk yerine rahibin giderek kendini yeni bir İsa olarak görmesini izliyoruz. Bu histerik İsalaşma hali etkisini o kadar çok yoğun hissetiriyor ki bir yerden sonra Adam Driver’ın canlandırdığı rahip bile nedense aradan çekiliyor(!) 

 

Filmin ikinci yarısında ise Rodrigues, idol olarak gördüğü Liam Neeson’ın canlandırdığı Peder Ferreira’yı nihayet Japonya’da buluyor ancak söylentiler doğrudur. Peder Ferreira dinini inkar etmiş, Japonların Budizm’ini benimsemiş (buna dair kitap yazmış) ve hatta Japon bir isim alıp; oradan bir kadınla evlenip çocuk sahibi olmuştur. Böylesine çelişkilerle dolu olan Peder Ferreria ve Rodrigues arasında din ve hakikate dair yaptıkları sorgulamalar kuşkusuz filmin en değerli anlarını oluşturuyor. Bunun yanında Budist Japonların, Rdoriguez’i dininden dönmesi için Hristiyanlığı benimsemiş Japonlara işkence etmesi de, Rdorigues’i kendi içinde din ve vicdan arasında gidip gelen bir muhakemeye tabi tutuyor. Zira ona göre her gün birçok Hristiyan Japon, kendisinin inanca bağlılığı yüzünden haybeye canlarını yitiriyorlardır. Hali hazırda filmin yarısındaki tüm bu kayda değer parçaları bir araya getirdiğimizde de yıllardır tartışılan ‘’Tanrı’nın sessizliği’’ meselesini görüyoruz.

 

Ne var ki film, tüm bu kavramları yüzeysel ve tarafını belli eden bir şekilde işlemeye çalışıyor. Örneğin usta İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino’nun HBO ve Sky için yaptığı 10 bölümlük mini dizisi ‘’The Young Pope’’ ile kıyasladığımız zaman aradaki farkları spesifik bir şekilde görebiliyoruz. Dizinin senaryosu ne kadar karanlık, karmaşık, derin ve hatta yer yer nihilist ise Silence da o kadar tekdüze, meselesini kutsallaştıran- ki bu doğrultuda da Japonları vahşi bir kabile gibi gösteren yapıya sahip. Finalde vardığı zorlama sonuçsa tek kelimeyle ‘Pes!’ dedirtiyor.

 

Ama başta da dedik ya Martin Scorsese bu. Propagandalarıyla meşhur yönetmenlerle (Bigelow, Gibson, Eastwood vs.) kıyaslandığında meselesini en azından çok fazla bağırıp çağırmadan, seyri bunaltmayan ama biraz yoran ağır bir ritim, sinematografik açıdan iyi kurulmuş bir atmosfer ve etkileyici görsellerle anlatıyor. Didaktik tarzı bir anlatımı olabildiğince minimuma indirgemiş çünkü önceki paragraflarda da belirttiğimiz gibi dini, vicdanı ve hakikati bir yere kadar da olsa tartışmaya açıyor. Yani görüldüğü üzere Scorsese başka bir türde de yine tüm maharetini sergileyebiliyor. Ve siz filmden çıktığınızda tüm bu tarafgirliğe ve kutsamaya rağmen aklınızda konuşacak, tartışacak sorular ve noktalar kalıyor. Ne diyelim iyi ki varsın Scorsese. Sen hep film yap! 


twitter.com/SinefilinBiri

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Fırat Sayıcı

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Fırat Sayıcı

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter