Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Bu Çınarın Yaprakları Hiç Dökülmesin!

Bu Çınarın Yaprakları Hiç Dökülmesin!
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

İstanbul dışına çıkan, Anadolu şehirlerindeki küçük çaplı festivalleri hep sevmişimdir. Hem vizyonda ya da diğer festivallerde kaçırdığım filmleri bir şekilde perdede yakalama şansım olur, hem daha önce ziyaret etme fırsatı bulamadığım yeni bir şehri görme, o şehrin insanlarını tanıma olanağı elde ederim. Bu festivaller boyunca sinemacı meslektaşlarımla, sektör paydaşlarıyla da 3-4 gün boyunca aynı çatı altında konaklama, yoğun fikir alışverişinde bulunma, haber ve röportaj içeriği çıkartmak da mesleğimizin keyifli yanları.  

 

İşte 7. Kayseri Film Festivali’ne tüm bu hisler eşliğinde, basın sponsorları arasında yer alan Popüler Sinema’nın temsilcisi olarak  gittim. Popüler Sinema’nın kurucusu Fırat Sayıcı da her ne kadar görevini tamamlayamasa da SİYAD Jürisi olarak festivali en içinden takip etti.  

 

Talas Belediyesi’nin himayesinde gerçekleştirilen Kayseri Film Festivali, Erciyes Üniversitesi öğrencilerinin yıllardır özverileri çalışmaları ile bugünlere gelmeyi başarmış mütevazi bir etkinlik. En baştan hakkını teslim edelim, tümü gönüllü görev aldığı belirtilen organizasyon ekibindeki arkadaşlar konukları en iyi şekilde ağırlamak ve festivalin gerekliliklerini sürdürmek için canla başla çalıştılar; gerçekten bir dediğimizi iki etmediler. Her organizasyonun getir-götür işlerinde problem olur, kaçınılmazdır; kendi evinizde kendi arkadaşlarınıza yemek verseniz onda da mutlaka bir sorun çıkar. Önemli olan karşılıklı saygı çerçevesi içerisinde, iletişim ile çözüm yaratma çabası göstermek. İşte bu yıl ki Kayseri FF’teki ekip, problem gibi gözüken her şeyi itinayla çözmeyi başaran bir yapıdaydı; buna festivalin genç direktörü Kadir Turna da dahil. 

 

Sadece 4 gün süren 7. Kayseri Film Festivali’nde ilk iki gününde ağırlıklı olarak kısa film ve belgesel film gösterimleri, Erciyes Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi çatısı altında gerçekleştirildi. Öğrencilerin emeği ile hayata geçirilen bir etkinliğin yine öğrencilerin en rahat ulaşabileceği şekilde, fakülte içerisinde düzenlenmesi oldukça kıymetli. Zira filmler, ayağınıza geliyor! Bundan daha iyi ders mi olur? Hem kısa filmin hem belgeselin de kendi kategorilerinde yarıştığını ve en iyilerinin de festivalde ödüllendirildiğini hatırlatalım. 

 

Gelelim uzun metraja. Festival yönetiminin paylaştığı verilere göre bu yıl 25 film ulusal yarışmaya başvurmuş ve ön jüri elemesiyle 10 film finalist olma hakkını kazanmış. Bir kısmını önceki festivallerde de seyrettiğimiz yarışma filmleri yönetmenleriyle birlikte “Kovan” (Eylem Kaftan), “Dilsiz” (Murat Pay), “Omar ve Biz” (Maryna Er Gorbach ve Mehmet Bahadır Er), “Peri” (Can Evrenol), “Kapan” (Seyid Çolak), “Kızım Gibi Kokuyorsun” (Olgun Özdemir), “Küçük Şeyler” (Kıvanç Sezer), “Aidiyet” (Burak Çevik), “Saf” (Ali Vatansever) ve “Görülmüştür” (Serhat Karaaslan) olarak sıralanıyordu. Bu filmlerin Kayseri Park Cinemaximum Sinemaları’nda DCP formatında seyircisiyle buluşması planlanmıştı. Yani festivalin bu bölümdeki gösterimleri bir avm içerisindeki hepimizin adını-sanını bildiği, zincir sinemada salonunda yapıldı. 

 

Festivalle ilgili Kayseri dışına lanse edilen suni kriz de ulusal yarışma kapsamında bu noktada patlak verdi. 4 günlük bir organizasyonda, ulusal yarışma filmleri 2 günlük bir programda, üstelik seansları da çakışmalı olarak gösterilmek durumundaydı; zira festival yönetiminin aktardığına göre, avm içerisindeki sinema salonu ancak bu mali şartlarda festivale dahil olabiliyordu. 

 

Burada bir parantez daha açalım; Kayserili sinema takipçilerinin bu salonlardaki gösterimlere ilgisi, hafta sonu olmasının da etkisiyle, oldukça iyi seviyedeydi. Festivalim tüm gösterimlerinin ve etkinlerinin de ücretsiz olduğunu dip not olarak ekleyelim. Öte yandan, seyircinin alıştığımız festival seyircisinden farklı olarak, filmlere seans başladıktan sonra da istediği gibi girip çıkabildiğini, özellikle hafta sonu seanslarında çoluk çocuğun film esnasında merdivenlerde dolaştığını, kimi seyircilerin patlamış mısır eşliğinde filmlerden kare kare çekim yaptığını da ekleyelim. Yani İstanbullu sinema seyircisinin ve sinema profesyonellerinin hassasiyeti Kayseri’nin avm salonlarında pek yoktu; Kayserililer merakla kendilerine sunulan filmleri görmeye gelmişlerdi; çok da iyi yapmışlardı!  

 

Bu şartlarda festivalin 5 kişilik ulusal metraj jürisinin, 10 adet uzun metraj filmi konaklamanın da yapıldığı otelde, özel bir salonda, iyi bir ses ve projeksiyon düzeneği ile izlemesi, festival yönetiminin tarafından organize edilmişti. Ve sonradan öğrendiğimize göre, festivale katılmadan evvel şartname imzalayan yönetmenlere bu olasılık “festival jürisi kendi uygun gördüğü biçimde filmleri jüriye izletebilir” maddesi ile ifade edilmişti. Zurna da tam da burada bir yerlerde zırtlayarak krize dönüştü maalesef. 

 

Jüri hali hazırda bu sistemde birden çok filmi izlemiş ve değerlendirmeye almışken, Aidiyet’in yönetmeni Burak Çevik, filmine ait izleme linkini festival yönetimine göndermeyi reddetmiş ve akabinde süreci ‘git-gel’ler ile içinden çıkılmaz, çözümsüz bir hale getirerek ve nihayetinde 7. Kayseri Film Festivali’ni “kendi filminin haksız diskalifiyesi” dışında hiçbir şeyin konuşulmadığı bir yumak haline dönüştürmeyi başardı. 

 

Çevik’in “Ben filmimi festivale DCP olarak gönderdim, jüri var olan kopyayı sinema salonunda seyretsin” talebi elbette sinema sanatına emek veren tüm üretken emekçilerin, yönetmen ve yapımcıların haklı bir savunusu. Buna sektördeki kimsenin itirazı olamaz. Öte yandan, imza attığınız bir sözleşmenin gereği sizden rica ediliyorken, şartlar ve koşullar ifade edilip dahası sizin dışınızdaki film sahipleri bu şekilde filminin izlenmesine olanak vermişken, festival yönetimine ve jüriye karşı alınan bu ters tutum, ancak kötü niyetle tanımlanabiliyor. Burak Çevik’in Twitter paylaşımının ardından Kayseri’de bulunmayan ama oradaymış ve tüm sürece şahit olmuş gibi Çevik’in lehine, festivalin alehine, tüm organizasyonu kötülemek amacıyla yapılan sosyal medya paylaşımlarına ise hiç girmeyeceğim. Kasten sürdürülen bir ‘iletişimsizlik’ fiyaskosuna, sosyal medyada yaratılan kamuoyu da dahil oldu maalesef. Her sosyal medya ayaklanması #ŞuleÇetİçinAdalet kadar hakkaniyetli olamıyor maalesef; kimisi de içeriğe dair bilgi eksikliğinden ciddi bir linçe dönüşüyor. Ayni ‘kesin bilgi yayılım’dan önce araştırmacı gazetecilikle bir durup soruşturmak gerekiyor; değil mi?

 

Aidiyet filminin hak sahipleri tarafından takınılan bu tutumun ertesinde, yarışmadaki bir diğer film olan Görülmüştür’ün yönetmeni de aynı tutumu sergileyerek, filmini festival jürisine sinema salonu dışında seyrettirmeyi reddetti. Fakat, bu filmin seyirci gösterimi zaten bir önceki gün yapıldığından, Kayserili seyirciler sadece Aidiyet’i seyredememiş oldu. Nihayetinde filmler jüri tarafından elenmedi ya da diskalifiye edilmedi; jüri karşısına festival yönetiminin ayarladığı şartlarda çıkmayı, kendileri reddettiklerinden dolayı değerlendirmeye alınmadılar ve arabuluculukla çözülmesi gereken, incir çekirdeğini doldurmayacak düzeyde bir konu büyütülerek festivalin tümüne mal edilmeye çalışıldı. Akabinde SİYAD cephesinde yaşanılanları ise Fırat Sayıcı’nın makalesine havale ediyorum.

 

Öte yandan, jürinin ödül tercihlerine bakarsak, mesela tür sineması örneği olan Peri filminin hem DCP’li sinema gösteriminden Halk Ödülü aldığını hem de filmin oyunculuklarının ‘linkten’ seyreden jüri tarafından ödüle (En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve Jüri Özel Ödülü) layık görüldüğünü dile getirmek gerek. Benzer biçimde Alican Yücesoy’un Küçük Şeyler filmindeki nefis oyunculuğu DCP’li Adana ve Antalya’nın ardından, Kayseri’nin linkli gösterimini çok dert etmemiş gibi görünüyor. Yani zarfa değil de mazrufa bakılsaydı, bugün gereksiz uzayan ve mecburen bu yazıda da tekrarlanan bu tartışmaları değil, filmlerin içeriğini, festivalin diğer sergi ve söyleşi etkinliklerini konuşuyor olacaktık. 

 

Tüm tartışmaların ötesinde, sınırlı bütçesine rağmen Kayseri gibi bir orta Anadolu şehrinde film festivali organize etmeye çalışan, özverili tüm ekibi başta festival direktörü Kadir Turna olmak üzere tekrar tebrik ederim. Emekleriniz ortada. Umarız ki seneye sekizinci Altın Çınar’da bir araya gelelim. Ve umarız ki bu özverili kent festivalleri, kimsenin ayağına çelme takılmadan, artarak devam etsin. 

 

Hepi topu bin tane üretken insanın omuzlarında yükselip, halen sektörleşememiş sinemamızı kendi içimizde baltalamak en son ihtiyacımız olan şey zannımca… 

 

En dip not: 27 Kasım’dan beri akıllı olsun olmasın TV ekranı, ister cep telefonu ister tablet ya da bilgisayar ekranı, binlerce insan Martin Scorsese’nin son filmi The Irishman’i bir ‘linkten’ seyrediyor… Herkese, sadece sinemanın kendisinin konuşulduğu günler dilerim… 

 

twitter.com/duygukocabayli

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter