Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

I Am Not A Serial Killer - Ben Katil Değilim

:: Videolar I Am Not A Serial Killer - Ben Katil Değilim
(6.0/10)
Yazar: Deniz Çobaner
Hâlihazırda bir ergenin davranışlarını yeterince analiz etmeden bir de üstüne yine araştırma gerektiren psikolojik bir olguyu - sosyopatlık- eklemek altından kalkması oldukça güç bir durum ve ne yazık ki yönetmen ve senaristler bu yükün altında ezilmiş.

I Am Not A Serial Killer(Ben Katil Değilim), Filmekimi 2016 programına girdiği günden beri merak edilen filmler arasında yer aldı. Dan Wells’in romanından uyarlama konusuyla 2016 yapımı film, gerilim yüklü fragmanının ve kadrosundaki Christopher Lloyd isminin etkileriyle de beklentilerimizi oldukça yükseltti. Yalnız yönetmen Billy O’Brien’ın bu beklentileri karşılayıp karşılayamadığı ise şüpheli.


 

Film Minnesota’nın küçük ve kendi halinde bir kasabasında geçiyor. Ana karakterimiz John ise bu kasabada yaşayan liseli bir ergen. Sosyopat tanısı konulan John, aynı zamanda annesi ve teyzesi tarafından yönetilen bir cenaze evinin de yardımcısı. Bunların yanı sıra John, seri katillere ve cinayetlere oldukça düşkün. Arka planı böyle oluşturulmuş bir ergen için gerekli olan kıvılcım ise yakınında gerçekleşecek seri cinayetler, ki kıvılcımın çakması da uzun zaman almıyor ve John bir yandan kendini sorgularken bir yandan da katilin peşine düşüyor.


 

104 dakika boyunca ağır aksak işleyen hikâyenin her saniyesi kış mevsimini hissettiriyor. Soğukla gelen uyuşukluk, hareket kısıtlılığı, ciğerlerin yanmasından doğan acıyı filmi izlerken tenimizde hissediyoruz. Amaç  bu huzursuzluğu ve rahatsızlığı aktarabilmek ise, yerini bulmuş. Bir süre “Katil kim?” sorusunun peşine düşen hikâye, sonrasında katilin tuhaf özelliklerine odaklanıyor. Ama seçilen katilin ergonomik yetersizlikleri, filmin sonlarına doğru kullanılan fantastik kartıyla kapatılmaya çalışılsa da inandırıcı gelmiyor. Adeta doyduktan sonra gelen ziyafet etkisi yaratıyor bünyede. 

 

 

Anlatının daha temel problemleri de var. John’un sosyopat tanısı konmuş bir ergen olduğunu biliyoruz. Fakat bu tanı fikri, izleyiciye film süresince defalarca tekrar edilerek empoze edilmeye çalışılmasa hiçbirimiz onun herhangi bir ergenden farklı olduğunu düşünmezdik. Hâlihazırda bir ergenin davranışlarını yeterince analiz etmeden bir de üstüne yine araştırma gerektiren psikolojik bir olguyu - sosyopatlık- eklemek altından kalkması oldukça güç bir durum ve ne yazık ki yönetmen ve senaristler bu yükün altında ezilmiş. Öğretmenleri tarafından tekinsiz bulunan, akranları tarafından tacizlere maruz kalan John, yalnızca büyüme sancısı çeken bir yeni-genç portresi çiziyor. Davranışlarını sosyopatlığıyla ilişkilendirmek abartılı bir bakış açısı. Sonuç olarak iyi ya da kötü hiçbir şey hissetmediğini söyleyen bireyin, kötü eylemlerde bulunmasından korkması, gördüğü vahşet sahnelerine verdiği tepkiler, koruma ya da intikam içgüdüsünün sonucu olabilecek refleksleri inandırıcılığı baltalıyor. Günümüzde bilgiye erişimin bu kadar kolay olması sayesinde “sosyopat” kelimesini Google’lasak bile filmin merkezindeki hastalığın yanlış aktarıldığını fark edebiliriz. Kısacası filmin dayanak noktası o kadar çürük ki, daha ilk adımda yıkılıyor ve yapım bütünüyle altında kalıyor. 

 

 

John rolünde izlediğimiz Max Records her şeye rağmen gelecek vadeden, takip etmesi zevkli bir oyunculuk sergilemiş. Hatta Cadılar Bayramı kostümü içinde olduğu bir sekans var ki, filmin bütününden çok daha heyecan verici. O sekans boyunca Records’un sesinde, bakışında, kısaca bütün tavırlarında Heath Ledger’ın Joker’ini ve The Crow’un Brandon Lee’sini görmek mümkün. Christopher Lloyd ise yine hünerlerini sergiliyor, fakat oluşturulan karakterin handikaplarını o bile yok edemiyor.

 

Teknik özelliklere gelecek olursak, O’Brien filmi 16mm’lik ile çekmiş. Bu da olaylar günümüzde geçse de sanki 70’lerden bir şeyler izliyoruz hissi veriyor. Nostalji hissi ve soğukkanlı katil gerilimi kontrast oluşturuyor, ama yaratılan bu tezatlığın da belirgin bir referansı olmadığı için öylece ortada kalıyor. 

 

 

Sonuç olarak John’un gelişimiyle fazla zaman geçiren film, seri katil cinayetlerini dolayısıyla ana temasını oldu bittiye getiriyor. John’u şüpheli konumuna bile sokmadan aceleyle finale koşan film bittiğinde, izleyiciyi “Bu da neydi böyle?” sorusu ve vakit kaybının getirdiği hayal kırıklığıyla baş başa bırakıyor.

 

Twitter.com/tuzluk_arch

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Filiz Kuka: “Filmde ölüm bir amaç değil ...

Filiz Kuka: “Filmde ölüm bir amaç  değil ...

Fırat Sayıcı

Emre Ahmet Seçmen: “Bu belgesel için 53 r...

Emre Ahmet Seçmen: “Bu belgesel için 53 r...

Fırat Sayıcı

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter