Popüler Sinema

Paylaş
Dosyalar

Akıl Hastanesi Filmleri

Akıl Hastanesi Filmleri
Üye: Kerem Akça Bu ay “Cinnet Gecesi” ve “Tımarhane” gibi akıl hastanesi motifinin korkunun içine sokan filmleri izleyince, aklımıza takılan buradan çıkan formüller oldu aslında. Akıl hastanesi filmi de “Shock Corridor” ve “Guguk Kuşu” gibi saygı duyulan örnekler verse de sinemada çok başvurulan bir alan değil. Bunun sebebi şablonun büyük oranda kısıtlı alana sıkışması ve akıl hastası karakterlere yaklaşımıyla ahlaki açıdan tehlikeli boyutlara uzanması aslında. Son dönemdeki akıl hastanesi filmlerine bakınca ise bu sıkıntıları genelde ‘masalsı-fantastik’ bir dokunuşla bertaraf etmeye çabalayan üretimler görebiliyoruz.

 

Akıl hastaneleri ya da akıl hastalığı meselesi, sinemaya çokça kaynak oluşturmuş bir alan. Zira psikanalitik eleştiri dediğimiz bir kavram var ise ve sosyoloji ile psikoloji bu konuda bir kol oluşturuyorsa, bu cümleyi kurmamız da normal. Herhangi bir karakterin zihinsel gelişmesi, gayet kolaylıkla bir karakter analizinin ya da dramatik çatışmanın malzemesi olabilir. Bu konuda oyuncunun veya yönetmenin katkısıyla da iz bırakabilir.

 

Akıl hastanesi meselesi de biraz öyle. Aslında ‘akıl hastanesi filmi’, ‘psikolog-hasta ilişkisi filmi’ gibi iki formülden söz etmek mümkün bu ‘kavramlar’ özelinde. Ancak bunların ikisini kullanmaktan ziyade, hem ‘mekan’ın hem de ‘hastalık’ların belli türlere ‘arka plan’ motifi ya da ‘ilgi çekme düşüncesi’ olarak yerleştirildiği daha olağan bir duruma dönüştü bugüne dek. Zaten daha ziyade belli bir zihinsel sıkıntısı olan karakterleri, farklı dönüşümleri ya da dışa dönük halleriyle hatırlarız.

 

“Harvey” (1950), “Yağmur Adam” (“Rain Man”, 1988), “Akıl Oyunları” (“A Beautiful Mind”, 2001), “Bıçak Sırtı” (“Sling Blade”, 1992), “12 Maymun” (“12 Monkeys”, 1995), “Sapık” (“Pyscho”, 1960) hangi açılardan akıllarda kalıyor? Elbette James Stewart, Dustin Hoffman, Brad Pitt, Russell Crowe, Billy Bob Thornton ile Anthony Perkins’in performansları ile... Ayrıca bunların her biri de bu karakterin zihnine girmekten ziyade başka meseleleri ve formülleri benimseme derdinde filmler.

 

İşin doğrusu akıl hastanesinde geçmiyorlar, bir süreci ele almıyorlar. Aksine onların gözünden belli şablonları gözden geçirme derdine düşüyorlar. Zaten önemli olan da böylesi bir karakterin incelenirken sömürülmeden bir anlatının malzemesi haline getirilmesi. Sömürülerek ‘tımar’a tabi tutulursa ve insan dışı gösterilirse ahlaki açıdan yanlış senaryolar izliyoruz genelde. 

 

Bu sebeple de belki akıl hastanesi filmleri çok fazla alıcı bulmuyor. Ya da daha ziyade kapalı alanda geçip seyirciyi tatmin etmedikleri için olabilir bu durum... Bu da formülün “Shock Corridor” (1963), “Guguk Kuşu” (“One Flew Over the Cuckoo’s Nest”, 1975) gibi klasiklerle anılsa da daha ziyade dışarıya çıkardığı zihinsel anlamda sorunlu karakterlerle bir adrese dönüşmesini sağlıyor. Psikolog-hasta ilişkisi filmleri için de aynı tezi vurgulayabiliriz.

 

Zaten son 15 senede bu konudaki uygulamalara bakınca gerçek anlamda bu durumu kabul edilip, fantastik bir dünya, kurmaca bir evren ya da alaycı bir duruşla sarıldığı görülebiliyor. Lars Von Trier’nin “Gerizekalılar”ı (“Idioterne”, 1998) bu konuda ahlakçı görüşe karşı ilerleyen Dogma’esk ideolojisiyle incelemeye tabi tutulabilir.

 

“Girl, Interrupted” (1999) daha bir geleneksel açıdan hakim durabilirken “Deliler Evi” (“Dom Durakov”, 2002) bu durumdan bir Bryan Adams müzikli masalsı doku çıkarmaya çalışıyor. “The Jacket” (2005) ise zaman yolculuğu üzerinden bir mekana çeviriyor bu ‘kurum’u. Ancak esas amaç “Ben Bir Cyborg’um Ama Sorun Değil” (“Ssa-i-bo-geu-ji-man-gwen-chan-a”, 2006) gibi çizgi film-masal arası bir dokudan karakterlerin dünyasından kurmaca açılımlar oluşturmak.

 

Bu konuda “Sucker Punch”ın (2011) Zack Snyder vizyonuyla hem politik, hem zihinsel açıdan ‘beş seçmeli’ bilgisayar oyunu estetiğiyle ulaştığı nokta ise ilgiye değer kanımca. Günümüzde akıl hastanesi filmi adına hem de başka meseleleri ele alarak gidilen fantastik yollar açısından incelenmesi şart. Formüllerle derdi olan Anna Fleck-Ryan Boden ikilisinin “It’s Kind of a Funny Story”de (2010) bunu mizah ile çözüp mekansal deformasyonla gençlik komedisi şablonunda Zack Galifianakis’le sarması unutulmamalı.

 

 

Tabii çoğunlukla korkuda motife dönüşen ‘akıl hastanesi’, ‘hasta’ karakterlerin izini sürmekten ziyade ‘perili’ ya da ‘lanetli’ bir mekan olabiliyor. “Session 9” (2001), “Gothika” (2003), “Gen” (2006), “Zindan Adası” (“Shutter Island”, 2010), “Asylum” (1972), “Boo” (2005), “Asylum” (2008) gibileri de açıldıkları farklı alanlarla başarılı veya başarısız ama anılası ürünler sundular şu ana kadar. 

 

Uzun lafın kısası akıl hastanesi motifi dramda fazlaca sömürülme şansına sahipken korkuda “Tımarhane” (“Greystone Park”, 2012) ve “Cinnet Gecesi” (“The Incident”, 2011) gibi güncel örnekleri saymazsak daha gerekli bir objeye dönüşebiliyor.

 

Kerem Akça

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

HABERLER

Köpekle Kurt Arasında Moskova Film Festiv...

Köpekle Kurt Arasında Moskova Film Festiv...

43. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLADI!

43. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLADI!

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter