Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Türk korku sinemasının ustası HASAN KARACADAĞ ile Röportaj

Türk korku sinemasının ustası HASAN KARACADAĞ ile Röportaj
Yazar: Korcan Evin Korku sineması benim kişisel olarak hoşlandığım bir tür. Zevk almadığım an bırakırım. Bilinmeyen dünyalara ait, sırlı ve kirli masalları karanlıklardan çıkarıp onları insanlarla kendi penceremden paylaşmayı seviyorum.

Yerli/Yabancı korku filmleri yönetmenleri/oyuncuları ile yaptığım röportajların bu seferki konuğu, benim de tanışmaktan çok mutlu olduğum Türk korku sinemasının ustası Hasan Karacadağ. Kısa bir süre önce Cevahir’de buluşup uzun uzun sohbet etme fırsatını yakaladığım Hasan Karacadağ, korku sineması üzerine çok dolu bir yönetmen. Yurtdışındaki birçok festivalden ödülle dönen, Japonya’da Nippon eizo-juku Sinema Yönetmenliği bölümünü bitirmiş, Türkiye ve Japonya’da birçok kısa film, belgesel, Tv dizisi ve filmi yapmış olan Hasan Karacadağ, ülkemizde yaratmış olduğu Dabbe serisi ile de büyük bir hayran kitlesine sahip olmuştur. 


Hem Popüler Sinema’da, hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere kendisine yönelttiğim soruları cevaplayan Hasan Karacadağ’a bize vakit ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz.


 

KE- “Dabbe” Türk korku sinemasına sizin tarafınızdan kazandırılmış en uzun soluklu film serisi. Dabbe’yi yaratırken etkilendiğiniz veya ilham aldığınız filmler oldu mu?

 

HK- Dabbe filmini çektiğim dönemlerde tek odaklandığım şey, bu topraklara ait bir korku sineması kültürünü nasıl oluşturabileceğim yönündeydi. Beynim sansasyonel öykülerle doluydu ama, bir türlü bu fikirlere ruh katacak formüllerden tatmin olmuyordum. Ve birşey farkettim; Uzakdoğu sinemasının dingin, ruhani ve sinsi sinema dili beni kışkırtıyordu ve kışkırtılan bir sinemacı, ne yapması gerektiğini bilse de, bilmese de, karanlıktaki ateş böceklerinin peşine düşmelidir. 

 

KE- Genelde yurtdışındaki seri şeklinde çekilen korku filmlerinde sonlara doğru ilk filmlerin başarısı görülmez. Ya yönetmen değişir ya da senaristler ve bir şekilde güzel giden bir seriyi batırırlar. Bunun örnekleri çok. Dabbe’de ise, tam tersine sonlara doğru ivme daha fazla yükseldi ve seri, ilk filmlere göre çok daha başarılı bir hale geldi. Yönetmenliği ve senaryoyu kimseye kaptırmadan sahiplenmiş olmanızın dışında neler yatıyor bu başarının altında? Daha fazla uzatmayı düşünüyor musunuz Dabbe’yi?

 

HK- Güzel bir tespit. Ben arayışta olan bir sinemacıyım. Hiçbir fikir, hiçbir düşünce, hiçbir akım, hiçbir öykü beni tatmin etmedi ve etmesi de zor. Dabbe filmleri, odak noktasını cin denilen kötülük ve korku unsurundan, insan denilen zalim ve ürkütücü varlığa doğru kaydırdığı için başarısını arttırdı diyebiliriz. Bir önemli nokta da, filmlerimde tek hakim unsurun Hasan Karacadağ olması. Benimle bir korku filminde çalışacak bir yapımcı, müzisyen veya oyuncu, bu hakimiyetin altına girmeyi kabul etmek zorundadır. Kendine güveni olan bir yönetmen hakimiyetinden ödün vermez, aksi taktirde yaptığı şey ona ait olmaz. İnsanları dinlerim, fikirlere ve eleştirilere kesinlikle önem veririm. Verdim de. Ama neticede son karar bana aittir. Bu mantık devam edecek ve Dabbe filmleri tüm dünyada bir fenomen haline gelinceye kadar yükselişini sürdürecek ve şu anda uluslararası çok ciddi bir takipçi kitlesi de var. Gün gelir de aniden sıkılırsam ki, bu yarın bile olabilir, aniden herşeyi keser atarım, bunu da belirteyim.


 

KE- Hollywood oyuncuları ile çektiğiniz “Magi” filmi şu ana kadarki en yüksek bütçeli filminiz. Bu bütçenin artışındaki nedenler nedir? Magi’de diğer filmlerinizin dışında kullandığınız yenilikler var mı?

 

HK- Magi filmi, Mezotopamya’nın derinliklerine gizlenmiş , batının bir türlü anlayamadığı bize has karanlık noktalara değinen ve batılı izleyiciye bir doğulunun penceresinden metafizik dünyayı anlatmaya soyunmuş bir film. Seyirci saçma sapan bir şekilde Alaaddin’in lambasına hapsettikleri cinlerin, şeytanların ve gulyabanilerin gerçek öyküsüyle karşılaşacak. Magi, Amerikan standartlarına göre yüksek bütçeli bir film değil, ama onların devasa bütçelerle yapamadıklarına soyunan taze bir kan. Film,  benim diğer öykülerimden elbette farklı bir düzlemde ve yeni bir konsepte sahip; o açıdan Türk izleyicileri de sürpriz bir film bekliyor.

 

KE- Magi’nin Babil’den Nazilere kadar uzanan esrarengiz bir hikayesi var diye biliyoruz. Seyircileri bu sefer farklı bir cin olaylarımı bekliyor yoksa? Magi nedir ve hikayesi nereden çıktı?

 

HK- Ben kendimi Babil’li olarak görüyorum. Yaptığım filmlerin temel esin kaynağıdır; Babil, Sümer, Akkad ve Asur kültürü insanlığa dair tüm hikayelerin ölümsüz yuvasıdır. Mezopotamya Magi kelimesi Babil kökenlidir ve önce Mısır ardından Yunan kültürü aracılığıyla batıya Magic olarak geçmiştir. Ama Magi’nin anlamı büyü değildir. İnsanın sahip olduğu şeytani potansiyeli anlatır. Magi kelimesi için; Hitler gibi tarihin gördüğü etli-kemikli-ruhlu büyük bir şeytanın beynine gizlenen tüm kötülüklerin gıdasıdır da diyebiliriz. Nazilerin nasıl olur da şeytana tapar gibi,Hitler’in güdümüne girdiklerini düşündüğüm bir dönemde aniden aklıma gelen bir fikirle ilk kıvılcım oluşmuştu.Sonrasında kafamda şekillenen bu öyküyü günümüze taşıdım.

 

KE- Türkiye dışında Hollywood’da da gösterime girecek olan Magi’nin oyuncu kadrosunu nasıl oluşturdunuz? StephenBaldwin ve Michael Madsen’i oynatmanızın belli bir nedeni var mı? İkisi de korku filmlerinde pek göremediğimiz oyuncular sonuçta.

 

HK- Michael Madsen, Tarantino’nun en büyük şaheseri olan Reservoir Dogs filminden beri beni büyüleyen bir oyuncu, inanılmaz bir aurasıvar. Senaryo’yu kendisine bir şekilde ulaştırdım ve okur okumaz bana dönüş yapıp, çok etkilendiğini söyledi. Aynı şekilde Stephen Baldwin’de kendisine tesadüfen ulaştırılan senaryoyu epey beğendi ve benimle direkt skype üzerinden konuşmak istediğini iletti. Baldwin; kendisine önerdiğim karakter üzerinde çok yoğunlaştı, bu beni şaşırtmıştı, çünkü Türkiye’de çoğu oyuncunun, bir filmde arz-ı endam edecekleri karaktere bakışları genelde son derece pasifize bir düzlemde ilerliyor. İkisiyle de son derece profesyonelce çalıştık. Bir de hep söylerim; korku sineması, oyunculuğun arenasıdır diye. Bu adamlarda bunun farkında ve rollerini son derece ciddiye alarak icra ettiler. Neticede, ikisini de daha önce görmediğimiz bir şekilde izleyeceğiz, istediğim de buydu zaten. Michael Madsen filmden sonra bana şöyle dedi; ’’Sen ve hikayen, benim doğulu toplumlara olan bakışımı değiştirdi !’’


 

KE- Magi’nin gösterim tarihinin önce Mayıs, sonra Eylül 2015 olduğu yazıldı her tanıtımda. Henüz gösterime girmeyen Magi’nin bu kadar gecikmesinin sebebi nedir ve vizyon tarihi belli oldu mu?

 

HK- Magi; Türk sinemasında tamamen İngilizce çekilip, bir Amerikan filmi gibi uluslararası dağıtıma sunulacak ilk filmdir. Dolayısıyla sadece Türkiye parametreleri değil, Amerikan parametreleri de devrede. Kararlar ortak alınıyor, mevzu bu, yoksa film gayet bomba bir şekilde hazır ve 29 Nisan 2016’da vizyona giriyor.

 

KE- Cinlerin dışında başka hikayeler yazmayı düşünüyor musunuz? Yoksa cinlerle dolu değişik versiyonlarda filmler üretmeye devam mı edeceksiniz? Örneğin polisiye bir gerilim ya da fantastik bir dönem korku filmi gibi farklı senaryolarda sizi görebilecek miyiz?

 

HK- Düşünüyorum ve hatta yazıyorum şu anda. Bekleyin…!

 

KE- Bu soruyu genel olarak soruyorum. Hem Türk, hem de yabancı korku filmlerini göz önünde bulundurarak cevaplarsanız sevinirim. Korku filmlerinde ses efektlerinin arkasına sığınıp, göz yoran hızlı çekimlerle ve bilgisayarla yapılmış inandırıcılığı pek olmayan makyajlarla seyirciyi korkutmaya çalışmak sizce ne kadar doğru bir iş? Bu konuda neler yapılması gerek doğrusu nedir?

 

HK-  Ses ve sessizlik aynı anda korkunun en değerli yoldaşıdır. İspanya’da benim de katıldığım ‘’Dabbe-Cin Çarpması’’ filminin gösterimi sonrası, İspanyol izleyiciler ses kullanımın çok başarılı ve dahice olduğunu söylüyorlardı. Benim seslere olan agresif yaklaşımım onları epey etkilemişti. Bazen 40 kanal ses kullandığım oluyor, garip diller,hiçbir şekilde duymadığınız tanımsız tınılar, okyanus dibindeki mahlukların kaydedilmiş esrarengiz sesleri, Arapça’nın inanılmaz mistik etkisi, tüm bunları sihirli bir melodi gibi kullanmayı seviyorum. Ama dikkatli izleyiciler bilirler, ben Dabbe serilerinde aşama aşama ses efektlerini azalttım ve farklılaştırdım. Daha ilk etapta Türk korku sinemasını oluştururken İzleyiciyi sessiz bir filmle boğsaydım, şu anda ardı arkasına vizyona giren diğer türk korku filmlerinin hiçbirini göremeyecektiniz. Önce normal formülü uygulamalı, ardından keşifler yapmalısınız. Ve, evet sana katılıyorum bence şimdi seslerle ilgili keşif zamanı. Kamerayı ise sahnenin etkisini en çok artıracak şekilde kullanmayı seviyorum. Bazen sakin, bazen de delirmiş bir şekilde. Zira kamera yönetmenin gözüdür ve ben bir yönetmen olarak çoğu zaman sakin, bazen de bir deliyim. Gün gelir, deli yönüm törpülenirse, kameram da sakinleşir. Digital efektlere ise hiç girmeyelim, bir filmde en nefret ettiğim anlar, bu efektlerin göründüğü anlardır. Zira potansiyelsiz ve hayal gücü olmayan bir digital efektçi, sahnenizi mahvedebilir ve siz sadece izlemek zorunda kalırsınız. Bu duruma çok maruz kaldım ve henüz hayal ettiğim efektleri uygulamaya sokabilen biri çıkmadı.

 

KE- Türk seyircisinin korku filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye düşünüyorum. ( En azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, alıştılar mı bizim korku hikayelerine ve oyunculuklara?

 

HK- Şu anda Hasan Karacadağ 10.Sırbistan Fantastik Film Festivali’nde, uluslararası yarışmanın jüri başkanlığını yapıyorsa, Türk Korku sineması adına çok şey değişmiş demektir. Özellikle Dabbe 3, Dabbe 4, Dabbe 5 ve Dabbe 6 filmlerimi izleyenlerden; ’’Hayatımda ilk defa bir korku filminden ölesiye korktum’’ diyen binlerce insan var. Sadece Türkiye’de değil, Hindistan’da, İspanya’da, Malezya’da, Bosna’da, Arap ülkelerinden de duyuyorum bunu. Henüz mükemmele ulaşmadım, arayışa devam,  ama artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Diğer Türk korku filmlerini de küçümsememek lazım, aralarında parıldayanlar mevcut, gerçi şimdilik neredeyse tamamı benim formülüm üzerinden gidiyor ve zamanla kendi sistemlerini geliştirecekler diye bekliyorum. İşte o zaman, çeşitlik ve zenginlik oluşacak ve her şey daha iyi olacak. Bu ülkede gerilim, slasher veya insan psikopatolojisine dair gerçekçi korku filmleri de yapılabilir. Daha katedecek çok yol var yani.


 

KE- Bir korku filmi yönetmeni olarak ileride ne gibi projeleriniz var? Korku sinemasına devam mı, yoksa farklı türlere de geçmeyi düşünüyor musunuz?

 

HK- Korku sineması benim kişisel olarak hoşlandığım bir tür. Zevk almadığım an bırakırım. Bilinmeyen dünyalara ait, sırlı ve kirli masalları karanlıklardan çıkarıp onları insanlarla kendi penceremden paylaşmayı seviyorum. Ama benim sinemacı olarak yapmak istediğim farklı anlamda çok şey var. Ömür kısa, hayat meşakkatli, zaman ise en büyük muamma. Elbette farklı türlerde filmler yapmak istiyorum ve şu anda böyle bir çalışma içerisindeyim.

 

KE- Çektiğiniz korku filmlerinin setlerinde yaşadığınız ilginç olaylar mutlaka olmuştur. En enteresan olan bir, iki tanesini bizimle paylaşır mısınız?

 

HK- Setlerde olanlardan ziyade rüyalarımda olan bir tanesini paylaşayım. Dabbe Cin Çarpması filmini kurgularken, Faruk Hoca ve Dr.Ebru’nun köye ilk defa gittikleri sahnede, orda cinleri hissettikleri bir anda, köyün üzerinde dolanan, geri plandan duyulacak çok farklı benzersiz bir ses arıyordum. Bulduğum ve kullandığım hiçbir ses hoşuma gitmemişti. O gece rüyamda, suyun altında yüzüyordum ve zifiri karanlık suyun içinde inanılmaz ürkütücü bir ses duyuluyordu. “İşte bu ses” diyordum rüyamda, aradığım ses bu, ama sesin nereden ve neden geldiğini bulamadan ter içerisinde uyandım. Su içtim ve tv’yi açtım, National Geoghraphic kanalında, özel bir aletle, balinaların su altında çıkardığı son derece gizemli sesleri değişik frekanslarda dinletiyorlardı. Ve bu sesler benim az önce rüyamda gördüğüm seslerdi. Zaten, siz de filmde o sesleri duyuyorsunuz. 

 

KE- Son zamanlarda Hollywood filmlerinden çok daha fazla ilgi gören yapımlar ortaya çıkaran İspanyol korku filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

HK- İspanyolların geçmişi batının diğer ülkelerinden biraz farklıdır. Onların da kanına bir şekilde Mezopotamya ve çöl karışmıştır. Size bunun için tek bir kelime söyleyeceğim: Endülüs !

 

KE- Yabancı korku filmlerini sıkı takip eder misiniz? Sizi en çok etkileyen ve favoriniz olan 3 yabancı korku filmini yazar mısınız?

 

HK-  Birkaç istisna çıksa da, bu aralar yapılan yeni filmlerden beni etkileyen veya çarpan bir korku filmi söyleyebilmem imkansız, yok çünkü ama eskilerden, Onibaba(1964), Kaidan(1964 ) ve The Shining üst listemde yer alır.

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter