Popüler Sinema

Sarah Gavron, Brick Lane (2007) filminde olduğu gibi yine kadına dair bir filmin yönetmen koltuğunda oturuyor ve kadınlarla ilgili filmlerin senaryolarında parmağı olan Abi Morgan ile çalışıyor.

Suffragette (Diren!), kadınların 100 yıl önce İngiltere’de oy kullanma hakkını elde edebilmek için nasıl bir savaş verdiklerini anlatıyor. Evli ve küçük bir oğlu olan Maud Watts’ın gözünden direnişe şahit olduğumuz film, bu tarihi süreci dramatik bir dille anlatıyor. Erkek egemenliğinin ve kadının ikinci sınıf varlık muamelesi görülmesinin çok fazla üzerinde durmayan Maud, direnen kadınlarla iletişim kurmaya başlayınca durumun farkına varıyor. Topluluğun içinde sesini çıkarabilmeyi, kadınların da insan olduğunu ve haklarını elde edebilmeleri için fedakarlıklar yapmaları gerektiğini anlıyor. Ama eşi ve çevresindekilerin tepkisiyle karşılaşıyor ve onlar eski Maud’u geri istiyorlar. Erkeklerden daha düşük bir maaşla çalışan veya kocasının sözünden hiç çıkmayan, sürekli itaat eden bir kadın neden sevilmesin?

Suffragette, hem kadınların direnişinin amacını hem de direniş sürecini filmin içine sığdırmaya çalıştığı için zaman zaman tökezliyor. Bir yandan Maud’un bir kadın olarak güçlendikçe dağılan ailesine, öte yandan da direniş için yaptıklarına şahit oluyoruz.  Maud’un yükü diğer karakterler arasında eşit dağıtılmıyor ve iki filmlik konu, tek bir filme sığdırılmaya çalışıldığı için eksiklik duygusu izleyiciye geçiyor.

Kaliteli yapımlarda görmeye alıştığımız Carey Mulligan, filmin kesinlikle yıldızı ve karakterinin ailesinin oy mücadelesi arasında bir çıkmaza girmesini çok iyi yansıtıyor. Ayrıca kadın direnişini kırmak için mücadele eden dedektifi canlandıran Brendan Gleeson ile aralarındaki diyaloglar, filmin en başarılı sahneleri. Direnişçiler arasında yer alan Anne-Marie Duff ve Helena Bonham Carter dikkat çekerken, filmin afişinde yer alan Emmeline Pankhurst’u canlandıran Meryl Streep ise sadece birkaç dakika görünüyor. Ama direnişçilerin akıl hocası olmasını ve güçlü kadın imajını yaptığı etkili konuşması ile kısa sürede izleyiciyi ele geçiriyor.

Suffragette filminin, çok şey anlatma çabasından ötürü hikayesi arada sekteye uğrasa da, derdini anlatmayı başarabilen bir film. Kadınların sadece bir eş veya bir anneden ibaret olmadığını, erkeklerle hatta erkek zihniyetine sahip kadınlarla bile savaşmak zorunda kaldığını anlatıyor. Film, ne kadar oy hakkı kazanabilmek için kadınların verdiği savaşa odaklanmış da olsa, aslında bu hak arayışı ve isteklerini yavaş yavaş dile getirmek için sadece bir başlangıç. Günümüzde daha canının güvenliğini bile sağlayamadığımız kadınlarımızın şu anki durumlarının pek iç açıcı olmadığını ve daha eşit bir dünya yaratabilmek adına güçlü olmak gerektiğini izleyiciye bir kez daha hatırlatıyor, hem de bir asır öncesinde yaşanmış bir olayla. Ayrıca finalde yapılan gerçek görüntülere geçiş ve kapanış jeneriği öncesinde yer alan; kadınların hangi ülkelerde ne zaman oy kullanma hakkını kazandığını gösteren yazı, filmin en etkileyici detayları arasında yer alıyor.

Twitter.com/mugeibrikci