Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Ben, Tonya

Ben, Tonya
(7.5/10)
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

Bileğinin hakkıyla, az ama öz  3 dalda aldığı Oscar adaylığı ile ödül gecesinden önce ülkemizde de vizyona sokularak seyretme şansını bulduğumuz Ben, Tonya/I, Tonya yoğun film trafiğinde meraklı gözlerden kaçmaması gereken bir yapım. 

 

Film, “büyüme/büyüyememe” ve de “başarma/başaramama” temalarının harmanlandığı hikayesi ile karşımıza, 1990’ların yılların ünlü ve milli ABD’li kadın buz pateni sporcusu Tonya Harding’in sansasyonel hikayesini çıkartıyor. Biz istediğimiz kadar “sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını” temenni edelim, spor arenasında cereyan eden “yıldız skandallarını kaşımak” sinema sanatı için kayda değer bir malzeme. Örneğin 2015’te ülkemizde de vizyona giren Lance Armstrong’un ve bisiklet takımının doping skandalının perde arkasını anlatan Son Efsane/The Program, aynı mevzudaki birden çok belgesel vb. yapımın arkasından bir de uzun metrajlı kurmaca filmi olarak perdeye yansımıştı. Margot Robbie’yi filmi sırtlayan sarsıcı başrol, Tonya Harding olarak izlediğimiz I, Tonya ise aslında Harding’in kariyerinin bitiş noktası olan skandalı finaline saklayarak, baş karakterinin henüz 4 yaşından itibaren içine düştüğü bu mayın tarlasını, sporcunun kişisel yaşamı ile seyircinin önüne seriyor. 

 

Buz pateni sporu hali hazırda - tüm profesyonel spor dalları gibi-  yoğun antrenman gerektirirken, koreografilerde rakip sporcuların birbirini ezerek üste çıkmaya çalıştığı, zorlu tekniklerinin yanı sıra hem estetiğin hem de ‘sunumun’ öne çıktığı bir dal. Filmin başında tanıştığımız Tonya Harding’ın gençliği ise buz patenine, kaymaya tutkun, paten sahasının en iyisi olma hırsına sahip, aslında tüm hayatı o patenlerden ibaret olan bir çocuk.

 

Ve çok daha fazlası. İnsanın bir kaşık suda boğmak isteyeceği bir anne figürüne (dudak uçuklatan yardımcı kadın oyuncu performansı ile Allison Janney) babası tarafından terk edilen Tonya, daha erken çocukluk yıllarından itibaren önce annenin gözüne girme ve kendisini sevdirme, bunu başaramadığını fark ettiğindeyse anneyi öldürüp, kendisini gerçekleştirme yoluna giren, psikolojik alt yapısı oldukça travmatik bir karakter. Tonya annesine olan hırsını, bileylenmişliğini buz pateni sahasından ve kendinden çıkartırken, tüm çocukluğu boyunca hissetmediği sevme ve sevilme arzusunu ise yine oldukça sakat bir kişilik olan Jeff Gillooly (Sebastian Stan) ile doldurmaya çalışıyor. Ama nafile. Baştan  hastalıklı başlayan, barışmalarından daha çok ayrılıklarına şahit olduğumuz ilişkileri, evlilikleri Tonya’nın yenmeye çalıştığı travmalarına her seferinde tazelerini ekliyor. Dikenli yollarla çıkılan zirveden, baş aşağı yuvarlanmak daha da hızlı oluyor Tonya için.

 

Oysa hayattaki tek arzusu gönülden desteklenerek, sevilerek, tüm konsantrasyonunu buz pateni pistine vermek olan bir kadının en yakın çevresi tarafından tüketilişini izliyoruz Tonya’nın hayatında. Kişisel yaşamındaki bu derin uçurumu Amerika halkının sevgilisi olarak doldurmaya çalışmak, pastanın üzerindeki kiraz gibi hem en baştan çıkartıcı hem de en kolay tüketilen çıkış oluveriyor.  

 

Mocumentary’ye de kaçan, sahte belgeselvari anlatım yapısı ve kurgudaki başarısıyla seyirciye sıra dışı bir biyografinin kapılarını açan filmin, bu yönüyle de Oscar ödüllerinde En İyi Kurgu dalında adaylığı olduğunu hatırlatarak, kalabalık şubat vizyonundaki en seyredilesi yabancı seçeneklerden biri olduğunu da ekleyelim. Yolun açık olsun Margot Robbie! 

 

twitter.com/duygukocabayli

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter