Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Ankara’nın Kendine Has ‘Kültürü’; Pavyonlar!

Ankara’nın Kendine Has ‘Kültürü’; Pavyonlar!
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

 

BluTV için Kolaj Film tarafından çekilen Pavyon belgeselini ne zamandır izlemek istiyordum, kısmet evleri yeniden keşfettiğimiz şu karantina günlerineymiş.


Yönetmen Aycan Karadağ ve İbrahim Kucuş imzalı Beyazlar Sönsün belgeselinden sonra – ki o da Ankara Ulus’ta bir pavyonu merkez alır- Ankara’nın pavyon gece eğlencesine dair çekilmiş en detaylı yapım diyebiliriz BluTV’nin Pavyon’u için. Sonuncusu yılbaşı özel bölümü olarak kurgulanan, 6 parçalık Pavyon kurmaca belgesel serisinin yönetmen koltuğunda Sami Öztürk oturuyor. Serinin yapımcılığını ise Enver Arcak üstleniyor.


“Alemin Hikayesi” spot başlığı ile kurgulanan pavyon belgeseli, sadece bir eğlence merkezinin iç mekanını değil, ‘abone’ olarak tabir edilen taksicisinden saz ekibine, artistinden (konsomatristler) ‘evli-barklı’ müdavimlerine topyekun bir kült’ü, kültürü ele almayı amaçlıyor. Kendisi de Ankaralı olan Sami Öztürk, verdiği röportajlarda pavyonu çok yönlülüğü ile tanımak amacıyla böyle bir yapıma giriştiğinin altını çiziyor. Zira ‘pavyon’ dendiğinde aklımıza ilk olarak “buralara düşmek” deyimi ve Vesikalı Yarim başta olmak üzere Yeşilçam’ın mert erkeklerinin bu düşmüş kadınları “alemden çekip çıkarması” sahneleri geliyor. Öztürk genlerimize işlemiş bu algıya, kibar bir Vesikalı Yarim selamı göndermeyi de unutmuyor. Ve Emrah Kolukısa’ya verdiği röportajda ekliyor: “Öncelikle pavyonun kendisi bir seyir alanı.”


6 bölümlük Pavyon kurmaca belgeselinin aslında bu ana tema üzerine kurgulandığını dile getirebiliriz. Işıkları, dekoru, garsonları, müşteriyi karşılaması, masa servisi, saz ekibi ve çalınan Ankara havaları, kaşık dansları ve nihayetinde artistlerin yani hem sahnede dans edip hem konsomatri hizmeti veren kadınları top yekûn ele almadığınızda; mesela artistlerin kuaförlerini, taksicilerini dışarıda bıraktığınızda bu seyir alanın hikâyesi de sekteye uğruyor. “Çok kişiye ekmek kapısı” diyorlar ya, Pavyon belgesel serisi bu eğlence merkezlerinin hem ekmek yediren birer işletmeden ibaret olduğunu, hem de bundan ibaret olmadığını fısıldıyor seyirciye.


Sami Öztürk objektif kalıp, pavyonun ne olduğunu aktarmayı hedeflediğini dile getirse de, kamera politiktir, göz ondan da politiktir. Hele ki böyle bir çekim malzemesinin kurgusu, biraz da neyi nasıl göstermek istediğinizi belirlemez mi? Bu anlamda eleştirel göze sahip bir seyirci olarak Pavyon belgesel serisi bana biraz tozpembe geldi açıkçası. Bunun benim kafamdaki önyargılı algıyla da ilgisi olabilir; ya da ‘artist’ sıfatıyla röportaj yapılan kadınların sıkıntısız, dertsiz bir işten bahsediyormuşçasına konsomatristliği tanımlıyor olmalarıyla da ilgisi olabilir. Herkesin “düşmüş” olması gerekmiyor, düz bir iş mantığı ile de bakmak pek ala mümkündür ama bu kadar mı herkes hayattan memnundur Ankara pavyonlarında? O kadar düz bakılabilecek bir işse neden evlenen “kurtulup” gidiyor öyleyse?


Kafamızdaki bu deli sorulara aslında bir de erkeklerin pavyon düzleminde kurduğu iktidar cephesini ekleyebiliriz. Zira haftada en 3 kez parayı gömen bir alem müdavimiyseniz, kapıda karşılanmayla başlayan ağırlanma süreciniz, garsonun masaya sürekli servisi ve ilgisi, muhabbet kuşu ‘artistlerin’ size kendinizi bambaşka ve farklı hissettirmesi, kaşık havası eğlencesi ile birleşince kendinizi hareminde eğlenen bir padişah gibi bulmanız ‘aleme gömdüğünüz’ maddiyat ile eş orantılı! Pavyon kapısının dışında kendisine çok uzak bir sosyal statüye, bir adım içerisinde sahip olmayı, ağzından çıkan yerine cebinden çıkan ile “adam yerine konmayı” kim istemez ki? İşte tam bu yüzden müdavimlikten öte bağımlılık yaratıyor belki de pavyona gitmek. Eğlenebilmenin başka türlüsü bu müşteri kitlesini pavyon kadar mutlu etmiyor, dahası deşarj edemiyor. Zira evlerde karantina günlerinden geçtiğimiz şu zamanda, tüm eğlence merkezleri 1 aydır kapatılmışken, haberlerde “depodan dönüştürülen kaçak pavyonda basıldılar” haberleri daha sık dönmeye başladı bile!  Bu açıdan baktığınızda âleme, pardon pavyon kültürüne dair sosyolojik tespitler, Ankara ve İç Anadolu özelinde doktora tezi mertebesinde malzeme sağlıyor. Salt Uğur Yücel’in Soğuk filminin toplumsal düzelmedeki gerçek varlığını araştırmak bile başlı başına bir saha işi olabilir!


Uzun lafın kısası, BluTV yapımı olan Pavyon mini-belgesel serisi bir oturuşta arka arkaya seyredilip bitirilebilecek akışı ve hareketli kurgusu ile bu renkli âleme çok yönlü bir bakış atıyor. Beyazlar Sönsün belgeseli ile birlikte seyretmeniz tavsiye olunur.


Twitter.com/duygukocabayli

 

 

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter