Popüler Sinema

Aksiyon ve suç türünde filmlere imza atan Antoine Fuqua, Training Day (İlk Gün, 2001) ile dikkatleri üzerine çekmişti. Bu sefer bir western ile izleyici karşısına çıkan yönetmen, bu türün de altından kalkmayı başarıyor. Eğlenceli ve sonlara doğru aksiyonun arttığı bir film olan The Magnificent Seven (Muhteşem Yedili) türün sevenlerini tatmin edecek düzeyde. 

The Magnificent Seven’ın eleştirisine geçmeden önce yeniden çevrildiği filme değinmekte fayda var. John Sturges’in yönetmenliğini yaptığı 1960 tarihli aynı isimli filmden uyarlandı ama aslında özgün hikaye, Akira Kurosawa’nın klasikleşmiş Shichinin no samurai (Seven Samurai / Yedi Samuray, 1954) filmine ait. Köylerine yapılan talanlardan usanan çiftçiler, samuray kiralayıp topraklarını korumak isterler. Western de ise samuray yerine kovboylar tutulur. Bu iki film arasındaki en temel fark ise Seven Samurai’da minimal ve hikaye odaklı bir anlatım benimsenirken, The Magnificent Seven (1960) filminin daha eğlence odaklı, popüler ve yumuşatılmış bir mesaj içermesi.

2016 yapımı The Magnificent Seven filmine dönersek, günümüzün bakış açısına uygun bir western örneği olduğu uluslararası kadrosundan da belli oluyor. “Muhteşem Yedili”yi kimlerin canlandırdığına tek tek göz atalım. Denzel Washington; siyah kovboy Chisolm’u canlandırıyor ve ekibi toplayıp bir araya getiren, adaletli ve takımın en aklı başında kişisi. Ülkeler karması gibi olan kadroda, Byung-hun Lee; Asyalı bıçak ustası Billy Rocks’ı, Manuel Garcia-Rulfo; kanun kaçağı Meksikalı Vasquez’i, Martin Sensmeier ise Kızılderili Red Harvest’ı canlandırıyor. Ayrıca Chris Pratt; kumarbaz Josh Faraday’e, Ethan Hawke; keskin nişancı Goodnight Robicheaux’e, Vincent D'Onofrio ise Kızılderili öldürmek ile nam salmış Jack Horne’a hayat veriyor. “Muhteşem Yedi”linin içine dahil edilmese de emeğini es geçmemiz gereken bir kadın karakter de var. Haley Bennett’in canlandırdığı Emma Cullen; kocası öldürülen, yüreğinde acı ve intikamı harmanlayan bir kadın. Ayrıca Chisolm’u bu maceraya ikna eden ve eli silah tutan güçlü bir karakter. Filmin kötü adamı olan insafsız ve köylüyü sömüren sanayici Bartholomew Bogue rolüyle ise Peter Sarsgaard’ı görmek mümkün. The Magnificent Seven, fazla kişinin yer aldığı bir film olduğu için tahmin edeceğiniz üzere karakterler biraz yüzeysel kalıyor. Birkaç cümle hatta kelimeyle tarif edilebilecek karakterler ile karşılaşıyoruz. Ama bu durum, filmin hikayesini ve gidişatını olumsuz etkilemiyor.

Yeni versiyonda karakter değişiminden sonra bahsedilmesi gereken diğer bir detay ise hikayeye dini alt metnin eklenmesi. Eski iki örneğe göre baktığımızda sadece bir direniş ve hak kavgası üzerine temellendirilmiş senaryoya 2016’ya geldiğimizde Hristiyan inancı eklenmiş. Zaten filmin en can alıcı iki sahnesi de kilisede gerçekleşiyor. Ayrıca kapitalist ve sömürücü düzeni temsil eden Bartholomew Bogue karakterinin dine hiç saygısı yok. Filmin daha başında kiliseyi yakmasıyla da bu özelliğinin kolayca farkına varıyoruz.

The Magnificent Seven, son dönemde daha çok bağımsız sinemanın el attığı western türüne yeni bir soluk getiremiyor ama orijinalinin altında da kalmıyor. Uyarlandığı versiyona farklı bir bakış açısı getirdiğini de söyleyebiliriz. En azından eski The Magnificent Seven’da olduğu gibi Shichinin no samurai’nin aynısı olan diyalog ve karakterleri kullanma kolaycılığına düşmüyor. Ama klişe de olsa eski versiyondan bazı eğlenceli izleri de görmek fena olmazdı.

Birbirinden farklı yedi anti kahramanın, köylüler için verdiği amansız mücadeleyi anlatan film, western severlere eğlenceli bir aksiyon vaat ediyor. İlk çevrim kadar popüler isimlerden oluşan bir kadroya sahip değil fakat filmde doğru ve yerinde oyuncular kullanılmış. Ayrıca ilk defa bir westernde yer alan Denzel Washington’ın, Training Day filminden sonra Ethan Hawke ile ikinci kez bir araya gelmiş olduğunu da hatırlatalım. 

Twitter.com/mugeibrikci