Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Tereddüt - Yolculuk, önce içeriye, sonra dışarıya doğru.

:: Videolar Tereddüt - Yolculuk, önce içeriye, sonra dışarıya doğru.
(8.0/10)
Üye: Melis Zararsız
Kadın cinselliğinin toplumsal ve psikolojik etmenlerini masaya yatırmak gibi bir dert edinmişken yönetmen bunu sergilemeden anlatmayı da pekala tercih edebilirdi fakat aksine gerçekten de cüretkar davranmış ve uzun planlar boyunca sevişme sahneleri katmış filme. Açıkçası uzun zamandır bu kadar estetik sevişme sahneleri izlememiştik özellikle de Türk sinemasında. T

Yeşim Ustaoğlu;  adı Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Zeki Demirkubuz gibi yönetmenlerle birlikte anılan, Türkiye’de “auteur sinema”ya katkıda bulunduğu kabul görülmüş bir yönetmen. Bu Cuma ülkemizde vizyon şansı bulan Tereddüt, yönetmenin altıncı uzun metraj filmi. Ustaoğlu,  90’lı yılların sonundan beri hem kısa hem uzun metraj filmleriyle dikkat çekmiş,  alanında iddialı ve başarılı bir yönetmen. Çoğu filmi genelde egemen anlatı dilinde yer almasına alışık olmadığımız tartışma ve temsil biçimlerini kapsadığından, sinema salonlarını dolduran, gişe rekorları kıran popüler filmlerin takipçilerinin tanıdığı bir yönetmen değil şüphesiz. Ustaoğlu’nun Güneşe Yolculuk, Pandora’nın Kutusu, Bulutları Beklerken gibi filmleri toplumun sosyo-kültürel değerlerindeki problemleri ele almış, azınlıklara, kimlik sorunlarına, aidiyet problemlerine ışık tutmuş filmler. Yönetmen hem bireyin topluma ayak uydurmasındaki sıkıntılara yakından bakmış, hem de toplumun bireye davranışını gözler önüne sermiş, sosyolojik pek çok okumaya açık filmlerle karşımıza çıktı hep. Her zaman derin anlamlar ve algılamalara açık, edebi ve felsefi alt metinleri sağlam, bazen izlemesi ve hikayenin içine girmesi zor, kolay hazmedilemeyecek filmler çekmiş bir yönetmen kendisi.


 

Yeşim Ustaoğlu,  Tereddüt ile,  bu kendine has sinema dilini bir kez daha, ama bu kez psikolojik bir katman da ekleyerek ispatlamış. Neredeyse tüm filmlerinde mutlaka yer verdiği bir öğeler bütünü var mesela kendisinin:  deniz, fırtına, yağmur: su! Olmazsa olmaz su. Tereddüt de patlayan denizden, fırtınadan nasibini alıyor ve yönetmen filmi suyun içinden başlatıyor… Filmde Şehnaz karakteri (Fulya Eryiğit) İstanbul’da, modern dünyanın tam da ortasında, ultra modern dizaynlı evinde yakışıklı kocasıyla şehvetli / şaraplı / risottolu bir hayat yaşarken, bir yandan başarılı bir psikiyatr olarak iş kadını kimliğini de üstünde güzel taşımakta. Şehnaz’ın çalıştığı klinik ise Sakarya’da. O kasabaya gittiğinde Şehnaz,  o asi dalgaları izlerken aslında daha bir “kendi” oluyor. İş arkadaşı ile flörtleşirken rakı içiyor, daha doğal bir dille sohbet ediyor, hareketleri daha esnek. 


 

Henüz Şehnaz ile ilgili bilgilerimiz bu kadarken, Sakarya’da yaşayan 17-18 yaşlarında bir kızın evine de  misafir oluyoruz filmin devamında. Elmas (Ecem Uzun), belli ki erken yaşta evlenmiş, kayınvalidesine bakıyor, durumu bir şekilde kabullenmiş gibi görünüyor fakat evde yalnızken hala bir çocuk olduğunu ve o evde çok sıkıldığını, kendisini çok yalnız ve kapana kısılmış gibi hissettiğini bize anlatan çocuksu hareketler yapıyor. Bunun yanı sıra balkona çıkıyor, gizli gizli sigara içiyor, sakız çiğniyor; kendine günlük oluşturduğu rutin davranışlar sergiliyor.


Film Elmas ile Şehnaz’ı klinikte biraraya getirirken, bambaşka dünyaların insanıymış gibi görünen bu iki kadının yaşadıklarının perde arkasını bize sırayla, acele etmeden, usul usul anlatmaya, pandoranın kutusunu açmaya devam ediyor. Şehirli-şaraplı Şehnaz aslında egosantrik kocasının bencil seks fantezilerine karşılık vermeye çalışırken kendi hazzı ve mutluluğuna dair en ufak bir an bile yakalayamadığıyla yüzleşme yoluna gidiyor ve bu yüzleşmede ona yardımcı olan aslında henüz 18 yaşına bile gelmeden evlendirilmiş olan Elmas’ın her gece kocasının tecavüzüne uğruyor olması sonucu terapide içinden çıkanlar oluyor.  Şehnaz’ın Elmas’a uyguladığı terapi sahnesi tahmin ediyorum 8-9 dakika kadar sürüyor ve o süre boyunca soluksuz izletiyor kendini Elmas’ın içinden dışarı taşan o fırtına! Ecem Uzun’un bu terapi sahnesindeki performansı uzun süre akıllardan çıkamayacak cinsten. Karakterlerin iç yolculuklarının katarsisini seyirciye aktarmada büyük bir başarı sergiliyor yönetmen bu noktada. 


 

Filmdeki seks sahneleri festivalde izlendiği andan itibaren çok tartışıldı, kimi gereksiz buldu, kimi çok iddialı ve cüretkar buldu, kimi ise çok beğendi. Kadın cinselliğinin toplumsal ve psikolojik etmenlerini masaya yatırmak gibi bir dert edinmişken yönetmen bunu sergilemeden anlatmayı da pekala tercih edebilirdi fakat aksine gerçekten de cüretkar davranmış ve uzun planlar boyunca sevişme sahneleri katmış filme. Açıkçası uzun zamandır bu kadar estetik sevişme sahneleri izlememiştik özellikle de Türk sinemasında. Tecavüz sahnelerinde ise yine kaçınmamış Ustaoğlu, bu kez çıplaklıkla değil ama kız çocuğunun çektiği acının bizi rahatsız etmesini sağlayacak uzunlukta tutmuş  ve detaylandırmış doğrusu. Bu sahnelerin filmin meselesinin seyirciye geçmesi bağlamında ne kadar gerekli olup olmadığı tartışılabilir fakat filme hem estetik hem de inandırıcılık açısından olumlu yönde etkisi olduğunu düşündüğümü söylemeden edemeyeceğim. 


Karşımızda sindirmesi zor bir meseleyi ele almış olmasıyla bizi şaşırtmasa da, hem senaryosuyla, hem oyunculuklarıyla hem de sinematografisiyle Ustoğlu’nun en olgun filmi var. Yüzleşmeye hazır olanlara…


Not: Filmin uluslararası dağıtımındaki ismi Clair/Obscur: latince Aydınlık/Karanlık gibi bir anlamı var, bu bir yandan bana Camera Obscura’yı da hatırlattı. Belki ince bir delik açıp, ruhun içine girip oradaki karanlığı aydınlıkla birleştirmek istedi yönetmen sinemanın, kameranın yardımıyla.

 

Twitter.com/blossomel

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter