Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Popüler Sinema, Altın Portakal'ın nabzını tutuyor: 2.Gün

Popüler Sinema, Altın Portakal'ın nabzını tutuyor: 2.Gün
Yazar: Altın Portakal Film Festivali’nde 2. Günü yaşıyoruz ve festival katalogu halâ çıkmış değil. Basın odasındaki bilgisayardan Altın Portakal’ın web sitesine girmeye çalışıyorum ama o da açılmıyor. Kırk dokuzuncusu düzenlenen bir festivalde, Türkiye’nin en köklü film festivalinde artık bu tip sorunlar yaşanmamalı.

 

Bunlar dışında festivalde bir aksaklık yok. İki yıl öncesine göre ulaşım konusu çok başarılı bir biçimde çözümlenmiş. Film gösterimleri de aksamıyor ama Antalya Kültür Merkezi’nin ses düzeni iyi değil. Ya da filmlerde sorun var. Sık sık İngilizce altyazıya bakmak zorunda kalıyorum. 

 

Post modern çağın temel meselelerinden biri kimlik, dolayısıyla bu festivalde de etnik kimlik, aidiyet gibi meseleler ön plana çıkıyor.  Pazartesi günün ilk yarışma filmi “Evdeki Yabancılar” da bu mesele üzerine kuruluydu. Mübadele sonrasında Türkiye’den göç etmek zorunda kalmış yaşlı bir Rum kadın genç torunuyla İzmir’in Karaburun ilçesine gelir. Burada eski evini bulan kadın, evinin restore edildiğini görünce büyük hayal kırıklığına uğrar. Ama evin sahibi de yaşlı kadın gibi kendisini ait hissedebileceği bir yer bulamamış bir entelektüeldir. Adam hukuk ve tarih okumuş ama öğrenimini yarım bırakarak büyüdüğü kasabaya geri dönmüştür. Şimdi pansiyonculuk yapmak niyetindedir. Kadını ve torununu evinde misafir eder. Fakat yaşlı kadının yarası derindir. Sadece evinden yurdundan olmamış aynı zamanda sevdiği Türk delikanlısından koparmıştır onu savaş ve mübadele. Ve kadının yarasına çare bulmak mümkün değildir. “Evdeki Yabancılar” travma sonrası stres sendromundan yola çıkıp evrensel bir hikaye anlatmayı hedeflemiş. Fakat filmin evrensellik hedefiyle dönemini bilerek ve isteyerek çok belirgin kılmaması, evrensellik duygusu değil kafa karışıklığı yarattı. Karakterlerin de ete kemiğe bürünemediklerini söylemek lazım. Kimlik ve aidiyet meseleleri çok önemli elbette ama bunları sinemamız keşke biraz daha sosyal, sınıfsal ve tarihsel bir temele oturtsa. “Evdeki Yabancılar” Dilek Keser ve Ulaş Güneş Kacargil tarafından yönetilmişti.

 

Pazartesi’nin ikinci filmi “Güzelliğin On Par’ Etmez” (GOPE), daha önce gördüğüm “Küf” hariç festivalde gördüğüm tek etkileyici filmdi diyebilirim. GOPE de sorunsuz bir film değildi gerçi. Bu kez Avusturya’daki Kürt-Türk bir ailenin dünyasıydı konu edinilen. Yani yine kimlik ve aidiyet meseleleri ön plandaydı. Kadın, Türk ve oldukça burjuva görünümlü, adam ise Kürt ve işçi sınıfı kökenli. Adam PKK’yle dağa çıkmış, hapis yatmış, dolayısıyla ailesini uzun süre yalnız bırakmış. İki çocuğu var çiftin. Biri henüz yeni ergen olmuş, diğeri ise öfkeli bir delikanlı. Delikanlı babasının “terörist” kimliğinden çok rahatsız ve başka bir uca, Türk milliyetçiliğine savrulmuş durumda. Babasından nefret ettiği için evini de terk etmiş. Ergen genç ise ilk aşkının şaşkınlığı ve yeni geldiği Avusturya’ya ve Almancaya  uyum sağlayamamanın sıkıntısı içinde. Ergen Almanca konusunda komşusundan yardım alıp kendisine yeni ve daha işlevsel bir baba figürü edinirken,  ilk aşkı Yugoslav Ana’yla da yakınlaşma şansı bulur. Aşık Veysel’in “Güzelliğin On Par Etmez” şarkısı bir zamanlar nasıl annesiyle babasını birleştirmişse bu kez de bir ilk aşka hizmet edecek, hapse düşen delikanlıya teselli olacak, komşunun terk ettiği sevgilisiyle arasını bulacaktır. Dil ve kimlik meseleleri filmin bütün kahramanlarını bir şekilde etkiler. Filmin en etkileyici yanı söylediği yeni veya politik sözlerde değil, çok iyi yazılmış ve iyi de sahnelenmiş bazı sahnelerinde. Delikanlının ergen kardeşiyle hapishanedeki görüşmesini çok etkileyici buldum. Öfkeli delikanlının babasının kuzusu olma isteyişi ama bir yandan da isyanını sürdürüşü o kadar iyi yazılmıştı ki. Keza komşu karakteri çok iyiydi. Ama öfkeli delikanlı Avusturya’da doğmuş, büyümüş gibiyken diğerlerinin 6 aydır Avusturya’da oluşu gibi kafa karıştıran durumlar da vardı. Keza ilk aşk da yeterince ilginç değildi ve filmde önemli bir yer kaplıyordu. Yine de Hüseyin Tabak’ın filmi şu ana kadar en güzel sahnelere sahip film oldu.     



Cüneyt Cebenoyan

twitter.com/cuneytcebenoyan

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter