(8.5/10)
Üye: Müge İbrikçi
|
Belgesel, Lynch'in çocukluğundan, Eraserhead (Silgi Kafa, 1977) filminin çekimlerine kadar olan süreci kapsıyor. Lynch, bir yandan mutlu çocukluk yılları ve kafası karışık gençlik dönemine ait özel anılarını izleyiciyle paylaşırken diğer yandan da sanatla tanışmasını anlatıyor. |
Yıllardır David Lynch'in asistanlığını yapan Jon Nguyen, David Lynch: The Art Life (David Lynch: Yaşam Sanatı) belgeseli ile kült yönetmenin sinemadan çok resim hayatına odaklanıyor. Ama David Lynch’i sevenler, filmlerinin temelini oluşturan küçük detayları da fark edeceklerdir.
Belgesel, Lynch'in çocukluğundan, Eraserhead (Silgi Kafa, 1977) filminin çekimlerine kadar olan süreci kapsıyor. Lynch, bir yandan mutlu çocukluk yılları ve kafası karışık gençlik dönemine ait özel anılarını izleyiciyle paylaşırken diğer yandan da sanatla tanışmasını anlatıyor. Ayrıca Lynch’i el emeği göz nuru sanat çalışmalarını yaparken izliyoruz. Arada da eski resim çalışmalarından örnekler devreye giriyor. Yapımın en güzel tarafı da Lynch, anılarından küçük kesitler sunarken alakalı olan resimlerin izleyiciye sunulması. Böylece onun aslında resimlerle ne anlatmak istediğini daha iyi kavrayabiliyoruz.
Yönetmenin sinemasına aşina olanlar, Lynch'in kafasının biraz farklı çalıştığını ve sürrealist (gerçeküstücü) bir bakış açısına hakim olduğunu bilirler. Bu belgeselle de onun fikirlerinin altında yatan sebepleri ve anılarını öğreniyoruz. Bununla birlikte Eraserhead, Blue Velvet (Mavi Kadife, 1986), Lost Highway (Kayıp Otoban, 1997) gibi filmlerin temelini oluşturan küçük fikirleri, doğrudan olmasa da dolaylı yoldan yapım bize sunuyor.
Yaşayan birini anlatan kişi odaklı belgesellerde, sanatçı bir koltuğa oturtulur ve bir söyleşi gerçekleştirilir. Arada onun çalışmalarından örnekler izleriz. Bazen onu tanıyanlar da belgesele dahil olur. Ama David Lynch: The Art Life, diğer belgesellerden farklı bir yol izliyor. Lynch, pek boş durmuyor ve sakin sakin sanatını üretmeye devam ediyor. Bol bol ve efkarlı bir şekilde sigara içiyor. Lynch’in hayatına tanık olan kişileri ise sadece fotoğraflarda görüyoruz. Kimi zaman ona, 1-2 yaşlarındaki küçük kızı Lula da eşlik ediyor.
Belgesel Lynch’in sanat hayatına odaklanıyor ama sanat eğitimi üzerine önemli fikirler verdiğini de söylemek gerekir. Mesela küçük yaşta resme meraklı olan Lynch’e annesi boyama kitabı almaz. Çünkü onun, kitaptaki çizimlerle kendini sınırlamasını istemez. Büyüyüp güzel sanatlar eğitimi aldığında ise onu körelttiğini düşündüğü için bir süreliğine okulu bırakır.
Lynch, kısa filmleri haricinde asıl hakim olduğumuz kariyeri üzerine pek konuşmuyor ama sinemaya nasıl merak saldığına ve iki sanat arasındaki geçişine değiniyor. Aslında resme meraklı olanları daha çok ilgilendiren bir belgesel gibi duruyor ama küçük ayrıntılara önem veren sinemaseverleri de oldukça memnun edecektir. 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde ilk kez izleyiciyle buluşan David Lynch: The Art Life’ı eğer kaçırırsanız Başka Sinema kapsamında vizyona gireceğinin de müjdesini verelim.