Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Süpertürk’ten Yıldırım Demirören’e destek

Süpertürk’ten Yıldırım Demirören’e destek
Üye: Serdar Akbıyık Taşfırın erkeği Tamer Karadağlı’nın hem yönetip hem de başrolünü oynadığı Süpertürk bu hafta vizyonda. Süpertürk ile sinema, futbol, özel hayatı dahil herşeyi konuştuk..

 

Tamer Karadağlı’nın filmi Süpertürk’ü duyduğumuz zaman filmin ismi ilgimizi çekti. Süper kahraman Türkiye’ye düşüp bir kasabada büyürse ne olur? İşte bu sorunun cevabını düşündüğünüz anda gülümsemeye başlıyorsunuz. Biz de teybimizi filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Tamer Karadağlı’ya uzattık. Çok güzel bir röportaj oldu. Filminden konuşurken eski eşine, kızına ve hayata dair de sohbetimiz oldu. Karadağlı o kadar güzel şeyler söyledi ki açıkçası başlığı koymakta zorlandım. “Sevdiğim kadından çocuğum oldu. Dünyanın en güzel çocuğuna sahibim. Ufak tefek tökezlemeler olsa da, ben mutlu bir insanım” diyen bir insanın röportajını başlıklandırmak zor gerçekten. İşte eğlenceli ve sayfasını hak eden bir sohbet...

 

Süpertürk filmi, oyunculuğun yanında yönetmenlik de yaptığınız bir proje. Yönetmen olarak neden bu filmle başlamak istediniz?


 

Aslında yönetmen olarak bu filmle başlamak istemedim. Benim kafamda daha küçük bir hikaye vardı. Basit bir aşk hikayesi, basit mekanlar, beni fazla zorlamayacak ama pratik yapmamı sağlayacak bir şeyler olur diye düşünmüştüm. Filmin yapımcısı ve senaristi İzlen Erdem ile ilk görüştüğümüzde aynı zamanda filmi yönetmemi de istedi. Benim film bilgime güvendiğini söyledi. Gerçekten ben çok film izliyorum. Evimde 3 bin 500 DVD’lik müthiş bir arşiv var. Sinemayı çok iyi takip ediyorum. Çok beğendiğim filmleri gidip lokasyonda görüyorum. Kovboy filmiyse bu, gidip çekildiği yere bakıyorum. Farkında olmadan bunlara ilgi duymaya başlamıştım. Sonra böyle bir iş geldi. Hep öteliyordum daha hazır değiliz diye, bir anda uçurumdan atladık. Basit bir filmle başlarım derken, uçmaların, kaçmaların olduğu bir fırtınada buldum kendimi ama iyi oldu.

 

Yönetmen olarak idman filmi de denilebilir.

 

Kesinlikle öyle. Tiyatroya girdiğimizde de klasiklerle ilgileniriz. Antik Yunan oyunlarıyla gireriz. Bunun sebebi de en zordan başlayıp kolaya doğru gelinir. Benim mantığım da öyle oldu. Zorla başlayıp daha sonra güzel bir aşk filmi çekmem kolay olur.

 

Sinema yönetmen sanatıdır. Oyuncular da yönetmene göre tavır alırlar. Yönetmenin beklentileri oyuncuyu hazırlar. Hem oyuncu hem yönetmen olmak oyuncu tarafından baktığınızda da ayrı bir zorluk taşıyor. Bu tecrübeyi nasıl yaşadınız?

 

Sadece oyuncu olduğunuzda; bir tek rolünüzden, o sahnenin genel yapısından mesulsünüz. Yönetmen olunca bardağın boyutundan, düğme renginin ne olacağına kadar her şeyle ilgilenmek zorundasınız. Kameranın önüne geçtiğimde ise karşımdaki acaba doğru ışık alıyor mu başka türlü mü çeksek diye kontrol etmekle geçti hep. Normalde ben rolüme konsantre olurum, geri kalanı yönetmene bırakırım. Ama şöyle bir avantajım oldu; istediğim oyuncularla çalıştım. Saatlerce oyunculuklarını kontrol etmek zorunda kalmadığım, rollerini iyi çalışmış gelmiş profesyonel oyuncularla çalıştım. Bu benim yükümü hafifletti, böylece başka şeylere de zaman ayırabildim. Bu durum onlarla yeterince ilgilenmediğimi değil, onlara ne kadar güvendiğimi gösteriyor.

 

Rolünüzle ilgili biraz bilgi alabilir miyiz?

 

Rolüm Ekber Tanrıverdi, yani Süpertürk. Bir gezegen yok olmak üzereyken bir kapsül Amerika’ya düşer başka bir kapsül daha yola çıkmıştır ve o da Türkiye’de bir kasabaya düşer. Kasabadaki bir aile kapsülü bulur ve kapsüldeki çocuğu kendi çocukları gibi büyütürler. Bir süperkahraman Türkiye’de bir kasabada büyürse nasıl olur, film bunu anlatıyor. Ekber’in tespihi var, ayakkabılarının arkasına basıyor, arkadaşlarıyla kahvede okey oynarken ışık hızıyla oynadığı için taş çalıyor. Çocukluk aşkı Zeynep var. Onu da Arzu Balkan oynadı. Keyifli ailece seyredilebilecek bir film.

 

Son dönem Türk sinemasında komedi en çok izlenen tür ama bir değişim içerisinde, daha çok absürt komediye dönüldü. Halbuki Yeşilçam komedisi içinde bir dram barındırır. Daha çok trajikomiktir. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Dönem değişti. Ben şu anki teknolojiye artık yetişemiyorum. Benim 5 buçuk yaşındaki kızım Iphone’u benden daha iyi kullanıyor Dolayısıyla film anlayışı da komedi anlayışı da değişti. 70’lerin komedilerini televizyondaki diziler aldı. Sinema yeni bir arayışa girdi. Tabi ki sürekli komedi olmayacak bunun yanında Nuri Bilge’nin filmlerini izleyen bir grup da olacak. Hatta geçen gün bir yerde okudum Nuri Bilge “Ben dizi yapmam, batarım, acayip sıkıcı olur” demiş. Bu çok hoşuma gitti. Doğru, Nuri Bilge’nin filmleri sıkıcıdır ama sanatsal bir yanı vardır. Buna kimse karşı çıkamaz. Ona da gerek var, Recep İvedik’e de gerek var, Fetih’e de gerek var. Hep Türk sineması kalktı kalkacak deniyor ya bu kalkınmanın içinde bütün renklerin olması gerekiyor. Seyircinin de bu özgürlüğünün olması gerekiyor. Çünkü Hollywood sinemasına baktığımızda bir yıl içinde yüzlerce film çekiyorlar. Bunun 3-5 tanesi iyi gidiyor. 3-5 tanesi bağımsız filmler, düşük bütçeli ama sanatsal değeri olan filmler oluyor ve bu şekilde dünyaya hükmediyorlar.

 

Burada yeni sinemanın yapılanmasında, yeni komedinin, yeni gişe filminin bütünleşmesinde sinema eleştirmenlerinin gerektiği rolü üstlendiğini düşünüyor musunuz?

 

Hayır, kesinlikle düşünmüyorum. Bunu sinema eleştirmenleri görevini yapmıyor gibi algılamayın. Bizde eleştiri çok yıkıcı oluyor. Çok vahşi bir eleştiri sahamız var. Bu sadece sinema için değil. Siyasette de öyle, ekonomide de öyle, televizyonda da öyle. Güzel bir dille eleştirildiğinde karşı taraf bunu kabul edip sizinle iletişime de geçebilir ama vahşi bir şekilde girildiğinde karşı taraf da “Ne var ulan” diye giriyor. Etki tepki meselesi. Dolayısıyla eleştirinin dozu çok önemli. Hiçbirimiz her şeyi tam yapmıyoruz. Sinema hem para gerektiren hem de çok sübjektif bir şeydir. Birinin oyunculuğu sana göre iyidir, bana göre değildir. Ben Nuri Bilge’yi çok değerli buluyorum, filmlerini sıkıcı buluyorum ama değersiz bulmuyorum. Gereken hakkı da veririm. Bunun üzerine o eleştirinin kişinin içindeki şevki öldürmemesi lazım. Hepimiz bir şeyleri deneme yanılma yöntemiyle yapıyoruz. Elimizde Amerika gibi maddi olanaklar yok. İmkansızı başarıyoruz.

 

Filme dönersek, filmde hem eski eşinizi hem kızınızı oynatmışsınız. Yönetmen olmak onlara da hükmetmek anlamına geliyor. Bu biraz zor olmadı mı?

 

Arzu ilk seçimim değildi. Bu arada biz filmle ilgili toplantılar yaparken Arzu’nun evinde de toplantılar yapardık o bize kek yapar, çay getirirdi. Arzu’nun kafasına çok güvenirim, arada ona da sorardık kim olsun diye. Bu şekilde bir yıl geçti. Biz çok değerli 8-10 kişiyle deneme çekimleri de yaptık ama Zeynep’teki istediğimiz şey tam olarak ortaya çıkmadı. İzlen Bey “Biz Arzu Hanımla deneme çekimi yapmak istiyoruz” dedi. Ben şaşırdım, kabul etmez diye düşündüm. Arzu’nun da kabul edeceği tuttu. Peki dedik deneme çekimi yapalım ama buna ben karar vermeyeyim dedim. Çünkü Arzu benim eski eşim ve objektif olamam diye düşündüm. Güvendiğim insanlara seyredin ve objektif karar verin dedim ve çok sıcak bulduk. Arzu’nun zaten sıcak bir yapısı var. Yüzüne baktığınızda gülersiniz. O sıcaklığı ekrandan da yansıyor. Jenerik kısmında çocukluğundan büyümüş haline geçerken, Zeynep’in çocukluğunu da Zeyno’ya oynatalım dedik. İleride aile albümümüze koyarız bu filmi de. Çok duygulandım ben, garip bir his. Türk sinemasında bir örneği var mıdır bilmiyorum. Anne, baba, çocuk ve çocuk annesinin çocukluğunu oynadı. Bu çok güzel bir şey, her şey bir yana çocuğuma bırakacağım bir film çektim. Ben bunu kızıma çektim.

 

Ben oğluma asla gazeteci olmayacaksın derim hep. Siz Zeyno’nun oyuncu olmasını ister misiniz?

 

Ben istediğim mesleği yapıyorum. Hayal ettiğim şeylerin hepsini neredeyse gerçekleştirmiş şanslı insanlardan biriyim, Türkiye’nin en başarılı dizilerinden birinde başrol oynadım. Yurtdışında film çektim. Yunanistan’da film çektim Oscar aday adayı oldu. Amerika’da film çektim. Dünyanın en iyi oyuncularını seslendirdim. Seslendirmeye başlama sebebim küçükken seyrettiğim Star Wars filmindeki Darth Vader’dı. Yıllar sonra Darth Vader’ı seslendirdim, bundan dolayı Amerika’ya davet edildim. Sevdiğim kadından çocuğum oldu. Dünyanın en güzel çocuğuna sahibim. Ufak tefek tökezlemeler olsa da, ben mutlu bir insanım. Şimdiki en büyük hayalim de kızımın kendi hayallerini gerçekleştirmesi. Neyi hayal ederse, hangi mesleği seçerse seçsin ben onun yanında olacağım. Bir yerden sonra onlar bir birey ve üzerlerinde baskı kuramıyorsun.

 

Seslendirme yapmanız oyunculuğunuzu etkiledi mi?

 

Ben pozitif bir tarafı olduğuna inanıyorum. Üniversitede tiyatro bölümü okurken genç yaşta başladım bu işe. Daha özel kanalların kurulmasına birkaç yıl vardı. TRT’de başladım seslendirmeye. TRT’de seslendirme yapmak da çok zordur. Olur almanız gerekir, çok seçicidir ve orada başladığımda çok heyecanla başladım. Çok iyi oyuncularla birlikte seslendirme fırsatım oldu. O oyunculardan çok şey öğrendim. Amerika’da büyüdüğüm için İngilizcem çok iyiydi. Kulaklıkla dinlerken çeviride bir problem varsa onu da düzeltiyordum. Çünkü İngilizceyi iyi bilmek değil Türkçeye de hakim olmak gerekiyordu. Oradaki oyuncuya siz yorum katamazsınız. Bir zamanlar ne güzel sesin var denmesi hoşumuza giderdi bizim. Her rolde de aynı tonda konuşuyorduk. Sonra anladık ki bu yanlış bir şey. İleri ki yıllarda onu düzelttim. Seslendirmeyi çok önemsedim, oyunculuğuma çok şey kattığına inandım. George Clooney’nin ne zaman bir filmi varsa beni çağırıyorlar artık. Para da almıyorum çünkü seslendirmedeki paralar artık çok küçük onlar bana onu teklif edemiyorlar ben de kendi isteğimle gidip yapıyorum. Yıllarca George Clooney’i ben seslendirdim, artık benimle bütünleşti ve keyifle yapıyorum.

 

Türkiye’de komedyen komedyendir. Jön jöndür. Dramatik rollerde oynayan her zaman dramatik rol oynar. Siz her ikisini birden yapıyorsunuz. Bu sizin izleyici tarafından içselleştirilmenizde problem oluyor mu?

 

Hayır, hiç olmuyor. Ben yıllar önce Altın Kelebek ödülünü kazandım. En iyi komedi dalında aldığımı zannederken en iyi erkek oyuncu dalında almışım. Çocuklar Duymasın’ı komedi diye almadılar mı diye düşündüm ama sonra fark ettim ki oyunculukta dal yok. Sadece oyunculuk var. Siz oyunculuğunuzu sonuna kadar kullanıyorsunuz. Çocuklar Duymasın’da biz çok ciddi oynuyoruz, o zaman daha komik oluyor. Türk haklı biraz daha külhanbeyi, sert, dominant bir erkek görmek istiyor. Ben de rol seçerim, her rolü oynamam. Kendime uygun olanı aralarından bulurum.

 

Şu an tiyatroya fazla karışmamanızın sebebi nedir?

 

Birkaç sebebi var bunun; birincisi çok yoğun çalışıyorum. Çünkü tiyatro çok emek gerektiren, çok prova isteyen, çok zaman harcadığımız bir nokta ve benim buna vaktim yok Belki ileride beni heyecanlandıran bir şey çıkarsa tekrar tiyatroya dönerim tabi ki. 

 

Sinema için yeni bir proje var mı?

 

Var tabi ama önce bir kızı verelim daha sonra. Cuma günü vizyona giriyor SüperTürk. Ne zaman ki vizyona çıkıp karne bekler hale geleceğiz, o misyonunu tamamlamış olacak daha sonra bir sonraki adımımızı atacağız.

 

Siz fanatik değilsiniz, belki çok takip de etmiyorsunuz ama Çocuklar Duymasın’daki rolünüz yüzünden Türkiye’de en fazla bilinen Beşiktaşlılar’dan birisiniz. Yıldırım Demirören’in Beşiktaş başkanlığından ayrılıp Federasyon Başkanı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Herkes kendi uzmanlık alanında konuşur. Futbol ve siyaset herkesin konuştuğu şeylerdir ya. Türk futboluna hayırlı olsun. Başkan inşallah çok iyi şeyler yapacak. Desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Daha başlamadan eleştirmeye kalkmayalım. Bakalım bir neler yapacak. Ondan sonra söyleyeceklerimizi söyleriz. Bu Süpertürk için de geçerli, bir vizyona çıksın, insanlar seyretsin bakalım sonra neler olacak.

 

Röportaj:Serdar Akbıyık

 

IMG_5913
IMG_5910

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter