Yazar: Fırat Sayıcı |
Önder Şengül kimdir? Sektöre nasıl giriş yapmıştır? Biraz kendinden bahseder misin?
1978 doğumlu, hayatının büyük kısmını İstanbul’da geçirmiş, sonra da kırsala yerleşmiş biriyim. Sinema ve yazıp yönetmek çocukluğumdan beri ilgi alanım ve idealimdi. Bu motivasyon ile 2001’de kamera asistanı olarak sektöre girdim. 2017’de İstanbul’dan Fethiye’ye taşınana kadar bir çok dizi ve uzun metrajda görüntü yönetmenliği yaptım. Kameramı alıp kırsala taşındıktan sonra ilk uzun metrajımın hikayesi ile tanıştım ve şimdi Antalya’dayız.
Soru cevap kısmında sektörü 7 yıl önce bıraktığını söyledin. Sebepleri neydi?
Aslında hayatımın her aşamasında beni doğaya çeken bir ses vardı. Setlerden zaman bulduğum her an çadırımı alıp doğa yürüyüşlerine giderdim. Bu sırada görüntü yönetmenliğim sırasında çok aktiftim ve artık filmlerimi de çekmek istiyordum. Bu iki güçlü motivasyonlar kırsala taşındım. İyi de yapmışım.
"Balinanın Bilgisi"nin çıkış hikayesi nedir?
Kayaköy’e taşındığımda ilk duyduğum hikaye bir yörük kadını ile ilgiliydi. Bu kadın tüm çocuklarını ormanda tek başına doğurmuştu. Bu hikayeyi İstanbul’da dinlesem belki pek bir şey hissetmeyecektim fakat bu kırsal maceramda doğayla yoğunlaşan ilişkim arasında bana ciddi bir farkındalık yaşattı. Kendimi ve insanlığı sorgulama sürecindeydim sanırım. Hikayeyi duyduğumda şöyle düşündüm “Kadın tüm insanlığı doğuruyor. Ve insan içindeki güçlü, umut dolu potansiyeli görmek istiyorsa bu hikayeye, kadının potansiyeline bakabilir” Sonuç olarak ben bir karakter yakalamıştım ve üzerine bir hikaye yazdım.
Filmi oluştururken hangi unsurlara dikkat ettin?
Filmin felsefi katmanı için çok uğraştım. İzlediğimiz hikayenin seyirciyi bu katmana nasıl çekmesi gerektiğini çok düşündüm. Çünkü gerçek mesaj orada gizli. Fakat ilk uzun metraj yönetmenliğini yapan biri için bunun bir risk olduğunu da biliyordum. Bu sırada imkanlarımız da kısıtlı olduğu için doğru ve yeterli estetiği yakalamak için kendime has metodlar düşündüm. Bunlar haliyle sekansları klasik bir yapıdan uzaklaştırdı. Kimisi için takibi zor bir iş olacağını düşünüyorum. Özellikle bu konulara yatkınlığı olmayanlar için. Umarım seyirciler için keyifli bir izlence olur.
Film doğa ve kadın arasında güçlü bir bağ kurarken, seyirciye de bu ikilinin arasında nasıl bir konumda bulunduğuna dair kendi kendine sorgulamalar yaptırıyor. Sen bu konuda ne söylemek istersin?
Ben doğa ve kültürün birbirinden ayrılmış olmasının insanın en önemli sıkıntılarından biri olduğunu düşünüyorum. Kadın ve doğa, doğurganlık ve besleyiciliği ile ciddi bir orak yana sahipler. Ve ikisi de aynı eril tahakküm altındalar. İkisi de erkek egemen kültürün ötelediği, geri plana itmeye çalıştığı gerçeklikler. Filmimizdeki doğa ve kadın arasındaki bağ aslında doğa ve insan arasındaki bağın bir metaforu.
Gözlemlediğim kadarıyla Antalya seyircisi Gülsüm'ü sevdi. Kadının sinemadaki temsili açısından da önemli bir karakter olduğunu düşünüyorum. Bir yönetmen olarak oyuncunuz Özge Cevher Yüksel'e ne kadar müdahalede bulundun ya da onu nasıl yönlendirdin?
Gülsüm sezileri kuvvetli bir karakter ve doğumunu yapmak üzere. Özge yoga hocası ve geçmişinde 5 yıl kadar ebelik yapmış. Bu özellikler ve aynı köyde yaşıyor olmamız çalışmalarımıza büyük katkı sağladı. Özge’nin oyunculuk hevesi, açık algıları ve yönetmen ile uyumu harikaydı. Onunla en çok köylülük ve karakterin hayvanlar ile olan ilişkisi üzerinde çalıştık. Çünkü bir şehirli olarak bunlara romantik yaklaşıyordu. Köylünün yaşayışı ve hayvanlar ile ilikişi öyle şehirlilerin düşündüğü gibi değil çünkü.
Daha önce de festival deneyimlerin oldu. Ama yönetmen olarak ilk kez Antalya'dasın sanırım. Bu konuda görüşlerini merak ediyorum…
Festival benim için filminin seyirci ile buluşması ve bol bol sinema konuşmak demek. Üretmiş olanların ve sanat severlerin bir araya gelmesi çok değerli. Festivaller özgürce film yapmak isteyenler için çok önemli platformlar. Bu yüzden nifak tohumlarına izin vermemek gerek. Festivaller desteklenmeli ve ne olursa olsun yollarına devam etmeli.
Şimdiye dek içinde olduğun projeler arasından seni en çok heyecanlandıran hangisiydi?
Elvada Rumeli’de çok uzun çalıştım ve çok güzel bir kültür ile tanıştım. Ekip olarak çok keyifli bir birliktelik yaşadık Makedonya’da. Eğer tek bir isimse bunu verebilirim. Enerjsi, dramatik yapısı çok iyi bir projeydi. O bir diziydi tabi. Bir sinema filmi olarak Çağıl Nurhak Aydoğdu’nun Yarım filmi çok değerliydi. Estetik açıdan da yerli yerindeydi. Gayet keyif almıştım o işten. Tabi bunlar ilk aklıma gelenler.
Ufukta yeni projeler var mı?
Tabi ki, var. Toplum birey ilişkisine dair bir psikolojik gerilim üzerinde çalışıyorum şu anda. Hayırlısı diyelim.