Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Coşkun İnce: “Şartları yerine getiren herkes film çekebilir!”

Coşkun İnce: “Şartları yerine getiren herkes film çekebilir!”
Yazar: Fırat Sayıcı

Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?

 

2007 yılına kadar hiçbir amacı olmayan biri olarak yaşıyor, arada bir fotoğraf çekiyordum. Sonra fotoğrafı öğrenmek istedim. İstanbul’a yerleşip İFSAK bünyesinde fotoğraf eğitimi almaya başladım. İki sene kadar çeşitli kurslara ve seminerlere katıldım. Sonra yazdığım bir hikâye üzerine düşünmeye başladım. Yine fotoğraf ile ilişkili ama daha kurmaca içeren bir proje idi.  Hareket alanı geniş anlatımlar üzerine düşündükçe, bu kez sinemayı öğrenmeye karar verdim ve o günden sonra bütün uğraşım sinema oldu. 

 

Senin için belgeselin tanımı nedir?

 

Aslında belgesel filmden ziyade kurmaca anlatılar ilgimi çekiyor. Bir hayal dünyam var, rüyalar görüyorum ve onları film diliyle anlatmak istiyorum. Ben soyut anlatımlarla sahneler tasarlamak istediğimden, sahaya çıkınca belgesel çekerken bocalıyorum. Belgeseldeki “gerçek” ve  “gerçeklik” iddiası” beni zorluyor. Aynen fotoğrafın gerçekliği gibi. Belgesel çekerken bir anın, bir olayın tanığı, anlatıcısı oluyorsun.  Çekenin bakışından elde edilen belgeler, anlatım dili ile zenginleştirilip filme dönüşüyor. Burada, anlatıcı ne kadar gerçekse, ne kadar doğru konuşuyor ve yaşıyorsa o kadar gerçek bir film belgesel. 

 

Biraz Yeni Mevsim'den ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?

 

Yaklaşık olarak bir senedir, Rize-Pazar’da annemin yanında yaşıyorum ve yıllardır biriktirdiğim bir hikâyeyi “Annemin Eli” belgeselini bitirmeye çalışıyorum. Bu süreçte, Diyarbakır’dan, Xançkuna (Alçılı Köyü) gelen mevsimlik işçilerle karşılaştım. Köyde bizim çocukluğumuzda faaliyette olan sağlık ocağı sonradan kapanmıştı ve yıllardır boş kalan binada birileri vardı. Kırık camlar naylonla kapatılmış, yarım yamalak olsa da kapılar değişmiş ve her odada yataklar serilmiş, tekrar olabildiği kadarıyla yaşam alanına dönüştürülmüştü. Çay işçilerini ilk gördüğümde kim olduklarını ve neden burada bulunduklarını anlayamamıştım. Sonra araştırdım ve bu kişilerin, çay toplamaya gelen mevsimlik işçiler olduğunu öğrendim. O an kafamda bir hikaye oluştu ve bir süre “ Annemin Eli” filmine ara verip bu hikayeye yoğunlaşmak istedim. Nasıl yapacağımı nerden başlayacağımı bilmiyordum. Sonra ilk olarak maddi imkansızlığı gidermek için Avrupa Birliği Sivil Düşün Programına başvurduk. Proje destek alınca senaryosunu yazdım. Fakat mevsimlik işçiler bizim köyde çalışmak için anlaşamamışlar ve köy değiştirmişlerdi. İlk yazdığım senaryoyu yeni koşullara göre uyarlayarak “Yeni Mevsim”i çektik. Aslında “Annemin Eli” belgeselinde eksik kalan kısmı “Yeni Mevsim” ile tamamlamaya çalıştım. Çocukluğumdan bugüne, boşalan bir köy var. Köyler var. İnsanlar artık çaylarını toplamaya gelmiyor ve bunu Diyarbakır’dan, Giresun’dan, Ordudan gelen mevsimlik işçiler yapıyor. Köyün yıllar içinde verdiği göçü ve yalnızlığı üzerine anlatımı “Annemin Eli” belgeseliyle yapıyorduk zaten. Bu kez mevsimlik işçilerin pandemi sürecini de içine alacak şekilde sorunlarını anlatmak istedik.    

 

 

Sence hızla gelişen teknolojinin belgesele ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?

 

Sadece belgesel film için değil de, sinemanın geneli için konuşursak çok şey götüreceğini düşünmüyorum, ama çok şey katacağını düşünüyorum. Ben herkes film çekebilir diye düşünenlerdenim. Sadece yaşadığımız ülkede (Diğer ülkeler hakkında bir fikrim yok) şartları yerine getiren herkes diye dip not düşebiliriz. Sinema çok yukarlarda, çok özel bir işmiş gibi gösteriliyor. Dediğim gibi herkes belirli şartları yerine getirebiliyorsa film çekebilir. Bu böyle olunca, teknolojinin ilerlemesi de çok daha kolaylaştırıyor işleri. Eğer anlatacak bir hikayen varsa ve inanıp gerçekten anlatmak istiyorsan bunu ne ile yaptığının bir önemi yok, nasıl yaptığının bir önemi vardır. Her geçen gün video kaydetmek daha kolaylaşıyor. Belirli projeler için, büyük bütçeli setlere artık eskisi kadar ihtiyaç kalmıyor. Eğer anlatmak istediğin bir hikaye ise, bunu en olur şekliyle nasıl anlatabilirim diye düşünüyor insan. Ve yaratıcılığını kullanıyor. Bu nedenle teknolojinin her yeni açtığı pencereye ben olumlu bakıyorum.    

 

Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler?

 

Örnek aldığım bir yönetmen yok fakat filmlerinden çok etkilendiğim beğenerek izlediğim çok yönetmen var. David Lynch, Zeki Demirkubuz, Stanley Kubrick, Agnes Varda, Michael Haneke, Yeşim Ustaoğlu, Park Chan-wook ilk aklıma gelenler... Ama filmlerini severek izlediğim çok yönetmen var… 

 

Türkiye’deki film festivalleri ve belgeselcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?

 

Yaşadığımız ülkede film çekebilmek zor, belgesel yapmak tamamen imkânsız gibi. Bir belgeseli hayata geçirmek çok zor ve çok az bir alanın var onu izleyici ile buluşturmak için. Ve bu gösterimler büyük şehir imkânlarında gerçekleşen gösterimler. Bütün zorluklara imkansızlıklara rağmen, yine de yönetmenler belgesel üretiyorlar. Ancak çok güzel konulara değiniyor olsalar dahi izleyici ile buluşma konusunda alanlar kısıtlı kalıyor. Festivallerin çoğu kurmaca filmler üzerine kurulu. Televizyonlar zaten tamamen uzak duruyor belirli tarz dışındaki belgesellerden. Yurtdışı festivallere ulaşabilirse filmler, ancak bir izleyici kitlesine ulaşabiliyor. 

 

Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…

 

2020 yılını iki belgesel çekerek noktalasam da, ben daha kurmaca, daha bana benzeyen, kendimi farklı ifade edebildiğim, daha kişisel daha soyut filmler çekmek istiyorum. Çünkü anlatmak istiyorum. Günlük hayat yerini bulmayan anlatımları sinema sanatını kullanıp yapmak isteyenlerdenim.

 

twitter.com/firatsayici

YeniMevsim afiş (Copy)

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter