Popüler Sinema

Bugün, Pazarları Hiç Sevmem ve Toprağın Çocukları’nın gösterimi var. Şansımıza iki film de vizyona girdiği için seyretmiştik. Kısacası bütün gün bize ait. Biz de günümüzü doldurmak biraz da iş yapmak maksatıyla eski Sherlton yeni Rixos otelinin yolunu tutuk. Hedefimizdeki isim Udo Kier’di.

Herşeyden önce çok insan birisi. Bu yazıyı sadece onunla bile doldururum. Ben dışarda Udo Kier’in kahvaltısını bitirmesini beklerken şöyle güzel kopkoyu bir Türk kahvesini yudumladım. Bir de yanıma dünya güzeli Esin Tatlav geldi. Onun enerjisi, neşesi bana iyi geldi. Tabii en önemlisi koskoca Antalya’nın basın halka ilişkilerinin başındaki kadının doğal alçak gönüllülüğü. Herneyse biz Udo’ya geri dönelim. Röportajın içeriğinden önce Udo Kier’in neden başka bir insan olduğunu size hissettirecek bir anektodu aktarayım.

Röportaj başladı bize tercümede yardım eden mihmandar çocuk gerçekten olaya hakim değildi. Ben ne soruyorsam yanlış aktarıyor ve Udo’nun cevaplarını tam çevremiyordu. Bunu hissettim ama Udo’nun söylediklerini ben de çat pat anladığım için önemsemedim. Sonra tüm röportajı ortasında Udo bana bir dakika müsade eder misiniz kendime kahve doldurayım diye kalktı. Aslında röportajın ortasında böyle kalkmasını garipsedim. Sonra birkaç dakika içinde geri döndü. Tam yerine yerleştiğinde Siyad’ın en sevimli ve değerli kadını Sevin Okyay gelip yanımıza yerleşti. Ve o güler yüzüyle tercüme de bana yardım etti. Sonra başkalarından öğrendim ki Udo Kier Sevin Okyay’ın yanına gidip “Sevin önemli bir röportaj yapıyorum. Fakat mihmandarın bilgisi tam yeterli değil. Onu da üzmek istemiyorum ona hissettirmeden bana yardımcı olur musun?” Bakarmısınız bu adam Lars von Trier’in, Fassbinder’in kült oyuncusu. Dünya sinemasının en önemli karakter oyuncularından biri. Hollywood’un içinde bile entelektüel çevrenin sivri simalarından. Ve hiç tanımadığı kendine hizmet etmekle görevli bir insanın duygularına değer verip, böylesi stratejiler geliştirebiliyor? Sonra düşünüyorum bizim iki filmlik veya bir dizilik oyuncularımızın koskocaman egolarını ve o egoların altında ezdikleri insanları.

Her neyse dönersek röportaja başladık muhabete. Filmleri filan konuştuk. Osman Sınav, Ali Özgentürk falan derken tam önümüzden muhteşem bir kız geçti. Bu arada Udo Kier ile masamız kahvaltı salonunun kapısının yanında. Sapsarı saçları ve üstünde minicik bikinisiyle önümüzden salınarak geçen kızın büyüsüne kapılmamam imkansızdı tabii. Ama ben Udo’ya mı bakayım kıza mı bakayım derken Udo’nun da gözlerinin aynı yere takıldığını gördüm. Artık ilgi o kadar kızın üstüne çekilmişti ki Udo’nun susup kızı birkaç saniye süzdüğünü gördüm. Sonra çapkın bir bakışla bana dönüp şöyle dedi. İşte dünyanın en güzel filmi “Kahvaltıda Bikini”. Tabii kahkahayı patlattık. Röportajın sinema kısmına gelince gerçekten tatmin ediciydi. İsteyen stargazete.com’dan girerek okuyabilir haberi. Sonunda kalktık. AKM’ye gittik. Alper Turgut arkadaşım ile hemen gözlemeciye gidip çay gözleme, çay puro, geyik yapıp akşamı ettik. Otele döndük Murat Tolga Şen, Banu Bozdemir, Murat Kızılca, Ümit Kadıoğlu ile yine geyik, puro, kahve, punch içip durduk.

Ve gecenin sürprizi bizi buldu. Otelin en altında bağırış çağırış geliyordu. İndik oraya nerede hareket orada bereket diyerek şoka girdik. Çünkü dört tane Brezilyalı hatun sambanın her türünü müthiş hünerli bir şekilde sergiliyorlardı. Arada tabii erkek Brezilyayılar da vardı. Onlara fazla bakmadan hemen sambanın inceliklerini öğrenmek için yerimizi aldık. Atladılar, zıpladılar, kıvırdılar aklımızı başımızdan alıp geceye devam ettiler. O kadar aklımız başımızdan gitti ki Murat Tolga Şen’i en son dört sambacı kızın arasında onlara sarılmış suratında garip bir gülümsemeyle poz verirken gördüm.

Kısacası eğlendik güldük, filmleri seyrettik, kızdık ve bir festivalin sonuna doğru devam ettik , gitti.

Serdar Akbıyık

twitter.com/serdarakbiyik