Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

PAN- Hiç Büyümeyen Öykü

:: Videolar PAN- Hiç Büyümeyen Öykü
(6.0/10)
Üye: Murat Duygu
Peter Pan’in orijin hikayesinden beklentimiz, onun da diğer yetimler gibi normal bir çocuk olduğu, uçmasını sağlayanın peri tozu ve inanç olduğu, büyümeyi reddettiği ve yetim çocukları kurtarması olabilirdi.

Yazar James Matthew Barrie 1904’te sahnelenen oyununu 1911 yılında “Peter Pan ve Wendy” adıyla romanlaştırdı ve asil bir davranışla kitabın haklarını bir çocuk hastanesine devretti. Hiç büyümeyen çocuk Peter Pan ve yetim çocukların maceraları herkes tarafından bilinirken, psikolojide içindeki çocuğun ölmesine izin vermeyenler “Peter Pan sendromu” literatürüne bile girdi. O zamandan günümüze Peter Pan’ın hikayesi pek çok kez çizgi filmlere, tiyatro oyunlarına ve sinemaya uyarlandı. Bu uyarlamalardan hafızalarımıza yer edinenleri 1953 yılı Disney yapımı animasyon film, 1991 yılında Steven Spielberg’in çektiği “Hook” ve en son beyazperde uyarlaması olan 2003 yılı yapımı “Peter Pan”. Son uyarlamadan 12 sene sonra hikayeyi bu kez farklı bir açıdan ele almak isteyen yapımcılar, “Kefaret”, “Aşk ve Gurur” ve “Hanna” gibi filmlerle dikkatleri üzerine çeken yönetmen Joe Wright’ı projenin başına geçirmişler. Kostümlü dönem filmlerine ve atmosfer yaratma konusunda yetkin olan Joe Wright’ın neden tercih edildiği, filmin ikinci dünya savaşı fonunda geçen hikayesine bakınca zaten anlaşılıyor. Batı kültürü ve İngilizler için önemi olan bu savaş sırasındaki yetim kalan çocukların travmasını hikayeye yedirmek ve tıpkı “Narnia Günlükleri”nin yazarı C.S.Lewis’in yaptığı gibi sembollerle anlatmak, aslında bu tercihin sebebi. 


 

Peter Pan denilince hepimizin aklımıza gelen ortak noktalar, Peter adındaki Neverland diye bir diyardan gelen hiç büyümeyen ve uçabilen bir çocuk, peri dostu Tinkerbell,  Peter’ın gece yarısı evlerine geldiği Wendy ve kardeşleri, en büyük düşmanı Kaptan Kanca ve korsanları. Yeni film Peter’ın Neverland’e gitmeden önceki yaşamını, nasıl yetimhaneye bırakıldığını anlatarak başlıyor ve ne yazık ki Peter’ı mitolojisindeki seçilmiş kişi olarak konumlandırıyor. Oysa ki bizim Peter Pan’in orijin hikayesinden beklentimiz, onun da diğer yetimler gibi normal bir çocuk olduğu, uçmasını sağlayanın peri tozu ve inanç olduğu, büyümeyi reddettiği ve yetim çocukları kurtarması olabilirdi.

 

Boşa çıkan beklentilerden sonra eldeki verilere gelecek olursak, annesi tarafından yetimhaneye bırakılan Peter, on iki yaşına geldiğinde arkadaşı Nibs’le birlikte geceleri yetimhaneden kaybolan çocukların başına ne geldiğini merak etmeye başlar. Meraklarının sonucunda kötü yürekli baş rahibenin çocukları korsalara sattığını acı bir şekilde öğrenirler. Gece uçan gemileriyle gelen korsanlar, sembolik anlatıma olanak tanımayan bir şekilde savaşın yıkımını gözler önüne seren bombalanmış İngiltere semalarında İngiliz uçaklarıyla çatışmaya girerek kaçarlar. Peter gemide kalırken arkadaşı Nibs son anda gemiden atlar ve yetimhanede kalır. En yakın arkadaşını geride bırakıp Korsan gemisiyle Neverland’a giden Peter burada korsanların lideri Karasakal’la karşılaşır. Yetim çocukları madende çalıştıran Karasakal’ın amacı Pixum madeninden faydalanarak yaşlanmadan kalabilmektir. Pixum bu hikayede peri tozunun karşılığıdır ve Karasakal perilerin soyunu tükettiği için Pixum’a ihtiyaç duymaktadır. 


 

Film buraya kadar gayet başarılıyken, hikayeye madende çalışan ve bir esir olan James Hook (Kaptan Kanca ) dahil olunca, filmin gidişi biraz sekteye uğruyor. Garrett Hedlund’un canlandırdığı Hook, abartılı oyunculuğun verdiği iticilikten midir, Indiana Jones çakması gibi davranmasından mıdır, daha sonra düşman olacaklarını bildiğimizden midir bilinmez, film boyunca sayısız kere Peter’ı kurtarsa bile yine de  ikayede bir karton karakter olarak kalıyor. Yalnız filmin, Peter’ın korsan gemisiyle madene geldiğinde Nirvana’nın “Smells Like Teen Spirit” şarkısının çaldığı kısım zirve bir sahneye sahip. Daha sonra hikaye, Peter’ın seçilmiş kişi olması ve annesini bulmaya çalışmasıyla birlikte periler diyarındaki kovalamacalarla devam ediyor. İvmelendiği gibi devam etse başarılı olabilecek olan PAN, klişeler altında ezilmekten kurtulamıyor ne yazık ki. Filmde Levi Miller Peter Pan’ı, Hugh Jackman ise Karasakal’ı gayet başarılıyla canlandırıyor fakat, Rooney Mara’nın yerli prenses ve Amanda Seyfrield’in anne karakterine baktığımızda, olmasa daha iyiymiş dedirten yavan oyunculuklarla karşılaşıyoruz. Smiegel ve Bishop gibi karakterlere filmde daha fazla yer verilseydi, 1989 yılında Japon animasyoncular Takashi Nakamura ve Yoshio Kurado’nun ülkemiz televizyonlarında da gösterilen “Pita Pan no Bouken” animesi gibi efsane olabilirdi.

 

Twitter.com/muratduygu

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter