Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Ne Gelirim, Ne de Görürüm!

Ne Gelirim, Ne de Görürüm!
(2.0/10)
Yazar: Murat Tolga Şen
Sagopa Kajmer’in güzel bir şarkısı var, adı “Ben Hüsrana Komşuyum” orada şöyle bir söz geçiyor “Çok bildimlik yaparsan çok düşmüşlük yaşarsın, yok derdimlik yaparsan dert görünce saparsın.” İşte “Şimdi Gel de Gör Beni”nin Lola’sı tam da bu dertten muzdarip!

 

Harika bir ilişkisi ve dost sandığı arkadaşları var, erkek arkadaşı ona evlenme teklif ediyor, her şey daha da güzele gidiyor ama pat! Adam “bu yaşananlar benim için çok fazla” deyip kirişi kırıyor. Lola “üzüntü ve muz kabuğu” ile başbaşa kalıyor ve tüm yaşadıklarıyla başa çıkmaya çalışıyor, yönünü bulmak için önce kaybetmeyi deniyor vs.

 

İyi de bundan bize ne! Aşırı özgüven pompalanmış bu Amerikalıların aslında ‘dert’ olmayan dertlerini dinlemekten/seyretmekten başka işimiz yok mu? İstediğiniz kadar aksini iddia edin, biz bir 3. Dünya ülkesiyiz. Her gün onlarca genç ölüyor, insanlar iş bulabilmek için birbirinin tepesine çıkıp, sosyal haklardan mahrum bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Gırtlağımıza kadar krediye ve kredi kartı borcuna battık.  Toplum olarak travma geçiriyoruz ama henüz farkında değiliz. O yüzden de hiç kusura bakmasın Lola’cık onun bencil mutluluk arayışının benim gibi bir seyirci de hiç karşılığı yok!

 

Daryl Wein epey de bir aktörlük tecrübesi olan ve daha önce çektiği Breaking Upwards’den de anlaşılacağı üzere bu “ayrılmış şehirli genç insan” fikrini sömürmekten başka bir numarası olmayan bir yönetmen… Bir şekilde Woody Allen’dan da etkilenmiş gibi duruyor ama onun yönetmenliğinin yanına bile yaklaşamaz. 

 

Filmin Lola dahil tüm karakterleri arazlarla dolu ve onların karakterlerini belirleyen şey bunlar olmuş… Bu bencil alışkanlıkları bir ayrıcalıkmış gibi taşıyorlar ancak hayat tarafından ne zaman sınansalar hemen çöküveriyorlar. Sonrası feryat, figan… Aşk, dostluk gibi kavramların bu insanların arasında gerçek bir karşılığı yok. Yüceltilmiş ama içi boşaltılmış bir şeyleri yaşıyorlar. Lola’nın aşk arayışındaki en önemli test aracı ise seks yapmak. Aslında bu kadar irdelemek bile gereksiz, bir şey aradığı ya da bir şeylere karşı mücadele falan verdiği yok. O büyümemiş bir çocuk sadece… Eski önemini istiyor sadece. Epey bencilce bir istek yani ve seyirci daha başından bunun farkına varıyor. Bu da sinemanın gerekliliklerinden biri olan “özdeşleşme” haline büyük darbe veriyor. “Sen kendi derdine yan” deyip salondan koşarcasına çıkmak istiyorsunuz.

 

Sizi bilmem ama ben bu “Sex and the City” özentisi kurgu karakterleri izlemekten hoşlanmıyorum. Şimdi Gel de Gör Beni gerçek bir sinemasever için sadece vakit kaybı. Dramının ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını yazdım, komedisi de güldürmüyor. Bunun üzerine bir de Dört Nikah Bir Cenaze’yi izlerseniz farkedeceksiniz ki, Amerikalılar farklılaşalım derken sıkıcılaşıyor. 

 

Lola Versus’un hikayesine karşı olmasanız bile iyi diyebileceğiniz, sıkılmadan seyredebileceğiniz bir film yok ortada… Halbuki ne çok umutlanmıştım. Daha girişte baş aşağı bakan Lola’nın gözlerinden gördüğümüz o ters dönmüş okyanus planını izlerken. Yönetmen biz farklı bir öykü anlatacağının işaretini veriyor sanmıştım. Ne yanılmışım! 

 

İnsanın kendini dünyanın merkezi sanması bir tür modern yaşam arazı sanırım. Ama bu yüceltmemiz değil, aşmamız gereken bir sorun gibi geliyor bana… Açıkçası o kadar iyi film vizyon şansı bulamazken neden bizde ‘sinemada’ gösterildiğini de anlayamadım. Elbette artık bir ülkeye dönüşmüş İstanbul’da bu filmi de çok sevecek insanlar çıkacaktır. Ellerinde, fiyakalı ismi olan pahalı kahveleriyle izlesinler bakalım!

 

Son uyarı: Bu kesinlikle bir ‘kadın’ filmi… Sözüm erkek sinema izleyicilerine Sevgiliniz ya da eşiniz tarafından ayrılmakla tehdit edilmedikçe uzak durun!

 

Murat Tolga Şen

 

Twitter.com/murattolga

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter