Online olarak parça parça erişebildiğimiz 39. İstanbul Film Festivali’nin haziran seçkisinde feminist sinemayı da yakından ilgilendiren örnekler mevcuttu. Vecide (2013) filmiyle uluslararası camiada sesini duyuran, Suudi Arabistan’ın ilk kadın sinema yönetmeni Haifaa Al-Mansour’un imzasını taşıyan Mükemmel Aday (Perfect Canditate) da seçkide göz ardı edilmemesi gereken yapımlardan biriydi.
Haifaa Al-Mansour’un kamerasının önüne bu sefer genç ve idealist bir doktor olan Maryam Alsafan’ı koyuyor; yanında yardımcı ekip de düşünsel anlamda ikiye bölünmüş iki kız kardeşi. “Güçlü bir kadın öyküsünün” Suudi Arabistan açısından sınırlarını iyice öteleyen hikaye, doktorluğunun yanı sıra sözünü ancak belediye meclisinde erkeklere meydan okuyarak dinletebileceğini fark eden bir kadının yaşadığı -ve büyük ihtimalle daha on yıllarca yaşayacağı- kaçınılmaz toplumsal baskıyı perdeye taşıyor.
Teknolojinin verdiği tüm imkanları havaalanı güvenliğinde kullanan – Türkiye’de henüz benzer sistemler yok mesela- ama formalite icabı imzalanan saçma sapan bir vekalet kâğıdı olmadan yalnız uçağa binemeyen kadınların ülkesinde, tek başına araba kullanan, hastanede erkek hastaları muayene eden, üstüne üstlük cinsiyet ayrımcılığı krizlerini de çözmek zorunda kalan Meryem’in topuklarını yere vura vura verdiği mücadele, ‘hakkın’ verilen değil, kazanılan bir olgu olduğunu seyirciye bir kez daha hatırlatmanın sorumluluğunu taşıyor.
Filmin sinemasal açıdan genellikle eleştirilen didaktik anlatım dili, Haifaa Al-Mansour’un hitap ettiği kitle açısından başvurduğu politik kameranın bir zorunluluğu zannımca. Bir yandan kadınlara kaşığın ucuyla lütfedilen haklara, çooook uzaklardan bir Netflix belgesel dizisi tadında bakan uluslararası camiaya olup biteni birey hikayesi üzerinden anlatma derdi; bir yandan da ait olduğu topraklardaki entelektüel düzeyin sınırlılığı Al-Mansour’u kör kör parmağım gözüne bir anlatımı bilinçli tercihi ettiğini düşündürüyor. Sonuçta bir ülkenin öncü ilk kadın yönetmeni olmak ve kadınların evin duvarlarını aşan toplumsal güncel dertlerini aktarıyor olmak da sanatsal kaygılara basamak atlatan bir sorumluluk.
Öte yandan sadece kadınları değil, erkelerin de “ötekisini” anlatma derdinde Al-Mansour. Meryem’in müzisyen babası, müzik topluluğu ile birlikte şehir şehir dolaştıkları uzunca bir turneye çıkınca, değil kadınlara, sahnedeki erkeklere ve müziğin bizatihi kendisine dahi tahammülü olmayan radikallerin yarattığı baskı psikolojisini Al-Mansour kamerasından izliyoruz. Vahhabilik bir toplumun başına gelebilecek en büyük sosyolojik felaketlerden biri herhalde…
Suudi Arabistan’ın 2019 Oscar temsilcisi olan Mükemmel Aday filminin türü dram olarak kodlansa da seyirciyi gülümseten mizahi anlarıyla da Doktor Meryem hikâyesini, 104 dakika boyunca merakla seyredilir kılıyor. Ve doğal olarak böyle bir yapımda başrolü sırtlayan Mila Al Zahrani, filmin öne çıkan oyuncusu oluyor. Bu yazıyı alışılmışım dışında bir finalle bitireceğim, 2015 tarihli Diren! (Suffragette) filminin final jeneriğinin bir benzeri ile;
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanıyan dünya ülkelerinin bazıları:
1906: Finlandiya
1917: Rusya
1918: Almanya
1918 : Azerbaycan
1920: ABD
1928: İngiltere
1934 : Türkiye
1945 : Fransa
1947: Singapur
1948: Belçika
1952: Yunanistan
1980: Irak
2015: Suudi Arabistan