(6.7/10)
Üye: Banu Bozdemir
|
Ruby Spark’tan sonra bu kadar yakın zamanlı bir yazarlık üzerine söyleyecek sözü olan bir film beklemiyordum doğrusu. Ruby Spark biraz fantastik bir açıdan bakıyordu yazarlığa, yazarın karakteriyle giriştiği kedi fare oyununa… Çalıntı Hayat / The Words biraz da fikir, eser hırsızlığı ve onun vicdanı üzerinden yokluyor seyirciyi… |
Filmin katmanlı bir ekseni var, yani birçok insanın eli değiyor hikayeye, birçok insanın hikayesi akıyor ve film bazı yerlerde çok dürüst davranırken, bazı yerlerde çetrefilli ve karizmatik bir hal takınmaya dikkat ediyor. The Hangover’ın aklı karışık adamı Bradley Cooper burada aklı karışık yazar rolünde karşımızda. İlham perisi denen şey çok sanatsal olarak karşısına çıktığı için günümüzde değeri anlaşılmayacak bir kitap yazıyor ve hayatının anlamını bulduğunu sandığı yazarlık konusunda hayal kırıklığı yaşıyor.
Ama karakter ve hayat yansıması nedense pek bir yazar gibi değil. Karısıyla olan yatak ve mutfak (özelikle bulaşık yıkama) muhabbetleri dışında pek bedbaht Rory. Yani film bizi bu dağınık kişiliğin karşısına bir şey, bir mucize çıkacak konusunda epey bir inandırıyor. Zaten araya karışan geçmişe dönük hikayeler, kitabın öyküsünü okuyan adam ve onun bir genç kızla yaşadığı muhabbet ‘mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi’ lafının ortasına atıyor bizi.
Rory’un en umutsuz anında bir kitap taslağı giriyor hayatına ve önce onu temize çekerek tatmin oluyor, sonra da bastırarak… Ama filmin eksik yanı da, yani duygusal olarak bize bastırması gereken ama bastırmayan yanı da burada ortaya çıkıyor. Kitabın ilk sahibinin dramatik hayatının yansımaları gördükçe ve hayatın ondan esirgediklerini üzüntüyle izledikten sonra ikili arasında daha derin çaplı bir hesaplaşma bekliyor insan. Gerilimli, giderek kızışan… Sonuçta bir fikir hırsızlığı var ortada. O yüzden isimsiz yazar (Jeremy Irons) güzel bir laf ediyor. ‘Kitabımı aldın madem acılarımı da al.’ Savaş zamanları, dünyanın daha az ama yoğun acılarının olduğu bir süreçten geliyor isimsiz yazar… Belki de yazdıklarını, hayatını, acılarını başkasına, daha genç birisine devretmek istiyor. O yüzden gerilimi hissedemedik!
Yazarlık içine kapanıp, acılarını soğutmadan, bir süre karakterlerinle el ele verip başka bir dünyanın yolunu tutmaya benziyor. Çok kaptırırsan başka alemlerde yaşaman mümkün… Ama yazarlık bana göre dünyanın en keyifli işlerinden… O yüzden hiçbir şeye değişilmez, fikir hırsızlığı da affedilmez!
Filmin bir de yaşlanmış, kurt yazar rolünü oynayan Dennis Quaid var ki o da işin başka bir tarafını işaret ediyor. Geriye doğru sayarsak her şeyin bir yazarı olduğunu anlatmaya çalışıyor sanki bize, kader denen şeye bile işaret ediyor olabilir ama kendi adıma o kadar açımlamak istemiyorum bu filmi!
Çalıntı Hayat kelimelerle uğraşan biri olarak, katmanlı ve iç içe hayatların izini sürmek isteyenlerin tercih edeceği bir film olabilir, afişine aldanmayın çok daha katmanlı bir hikaye.
Banu Bozdemir
twitter.com/BanuBozdemir