Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Celal Yücel Tombul: "Meryem'i günümüz şartlarında çekebileceğimi düşünmüyorum"

Celal Yücel Tombul: "Meryem'i günümüz şartlarında çekebileceğimi düşünmüyorum"

Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?

 

Aslında hikayem ortaokulda şiir ile tanıştıktan sonra başlıyor. Şiirle birlikte edebiyatla olan bağım gittikçe kuvvetlenmeye başlamıştı. Edebiyat öğretmeni olup şark görevinde ilk kitabını yazmayı hayal eden bir gençken, kuzenimin yaptığı lise tercihiyle kendimi bir anda Aydın Doğan İletişim Meslek Lisesi’nde “Radyo ve Televizyon” okurken buldum. Hikayelerle haşır neşir olmam sebebiyle ilk senaryo yazma girişimim pek de kötü sonuçlanmadı ve bu farklı disiplinden çok hoşlandığımı fark ettim. Yazdığım ilk hikayeyi çekmesi için yana yakıla bir arkadaşımı ikna etmeye çabalarken en sonunda bu arayıştan vazgeçtim ve filmi kendim çekmeye karar verdim. Çekimleri gerçekleştirdikten sonra “kurgucu” diye birinin varlığından ancak o zaman haberdar olabilmiştim. Ve bu sefer de kurguyu yapması için birini bulmaya çalışma serüveni baş göstermişti. Nihayetinde pes edip bu amansız arayıştan da vazgeçtim ve her şeyi kendim yapmaya karar verdim.


Açılar, ışıklar, kurgu, ses tasarımı ve renklendirme derken bir filmin atmosferini oluşturan temel öğelerin tümüne hakimiyet sağlamaya başlamıştım. Birçok sanat dalının birleşiminden oluşan sinemanın, üreten kişiye verdiği tatmini yakaladıktan sonra bu yoldan artık geri dönüş olmadığını fark ettim. Ancak sinema kolektif icra edilen bir sanat dalı ve üreten kişinin tek başına kalması gibi bir lükse sahip değil. Lise arkadaşlarımın da set ekibindeki farklı görevlere olan ilgileri ile birlikte kemik bir yapıya dönüştük ve birçok farklı türde eser üretmeye başladık. Sizi tanıyan ve ne istediğinizi bilen ekip arkadaşları ile çalışmak gerçekten çok büyük bir lütuf. Ve hikaye böyle başladı.

 

Senin için kısa filmin tanımı nedir?

 

Kısa film ülkemizde uzun metraja geçiş için bir basamak olarak görülüyor. Bu elbette pek doğru bir bakış açısı değil. Her hikayenin olay örgüsüyle eş değer bir anlatım süresi bulunuyor. Bunu doğru saptamak elbette çok önemli. Bazı içerikleri izlediğimizde keşke bu dizi olsaydı ya da uzun metraj olsaydı veyahut kısa film olsaydı deriz. Bazen de bu hikaye roman olmalıydı diye içimizden geçiririz. Hikayemiz için tercih ettiğimiz mecra, anlatım dili ve filmin uzunluğunu, onu doğru ve akıcı bir şekilde anlatmak için saptamamız gereken önemli bir husus. Kısa filmin süresi her ne kadar hikayeler için bir dezavantaj gibi görünse de, esasında bazı hikayeler içinde bir uzun metraja göre seyircinin daha çok doygunluk seviyesine ulaşabileceği bir alan. Bir de günümüz dinamiklerini ele aldığımızda izleyicilerin daha kısa süreli içeriklere odaklanabilmesi, uzun izlencelerden koşarcasına uzaklaşmasını göz önüne aldığımızda; profesyonel sektörün de ilerleyen dönemde kısa film üretimine geçebileceğini öngörüyorum. Büyük platformların ve stüdyoların da orijinal içerik olarak kısa filmler üreteceğini düşünüyorum. Böylece, daha çok öğrenci filmleri olarak görülen kısa film alanı da başka bir boyuta evrilebilir.

 

Biraz "Meryem"den ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?

 

Bazı anlarda, bazı şeylere fazlaca kafayı taktığımız durumlar olur. Benim de böyle bir dönemimde düşünce odağıma aldığım şey oldu, çocuklar ve ebeveynleri. İnsanların genel sorularından birisidir esasında bu: “Her insan çocuk yapmalı mı?” Benim de yıllar yılı kafamı kurcalayan, cevabını bulmakta epey bir güçlük çektiğim bir çelişkiydi. Nihayetinde duyduğum bir temenni beni bu filmi yapmaya iten şeydi. “Xxx’ler çocuk yapmasın!” Huh… Kimin çocuk yapıp, kimin çocuk yapamayacağına karışabildiğin bir dünya. Ebeveynlerin sahip oldukları ideolojiden memnun olmadığı takdir de onların çocuk yapmasını engelleyen bir iktidar fikri ilginç gelmeye başlamıştı. Hayattaki birçok düşüncemizin, inandığımız değerlerin ailemizden bize aktarıldığını düşünürsek, belki de bu ehliyet sayesinde bazı ebeveynlerin tehlikeli zihinlerinden çıkan fikirlerinin çocukları vasıtasıyla çoğalması engellenebilirdi. Ancak aynı zamanda bu özgürlükleri kısıtlayan bir uygulama olarak da karşımıza çıkacaktı. Bu karışık durum filmi yapmamdaki en önemli husustu.

 

Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?

 

Teknoloji geliştikçe aslında sinema için de bir devrim yaşanıyor. Üretim araçları birçok yaratıcı kişi için daha ulaşılabilir hale geldi. Bu durum bağımsız birçok yapımın bizlerle buluşmasını sağlıyor. Senaristler farklı hikayeleri, yönetmenler ise istediği anlatım biçimini denemekte daha özgür durumda. Fakat madalyonun diğer tarafına baktığımızda ise aslında bir içerik çöplüğüne doğru sürüklendiğimizi de görüyoruz. Niceliğin niteliği beslemediği de çok açık görünür vaziyette. Teknolojinin bu sanatı ileriye mi taşıyacağını yoksa ona ihanet edip sinemayı başka bir boyuta mı evireceğinin cevabını bize yalnızca zaman verebilir. Bekleyip göreceğiz…


Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler? 


Herkesten farklı söyleyebileceğim bir isim yok bu konuda.

 

Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?


Kısa film ne yazık ki festivallerde üvey evlat muamelesi görüyor. Bu konuda “Bu alandan çıkacak hikayelere ve yeni isimlere değer veriyoruz” gibi birçok ifade duyabilirsiniz festival komitelerinden. Ancak işin aslı pek öyle değil. Büyük festivallerin ilgilendikleri tek alan uzun metraj bölümü olur genelde. Kısa film kategorisi onlar için yükten başka bir şey değil. Yalnızca kısa film üzerine yapılan festival ve yarışmalara baktığımızda da bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda. Tabi istatistik olarak bakarsak kısa film üzerine Türkiye’de bir sene içerisinde düzenlenmiş ortalama 110 yarışma görebilirsiniz. Bu organizatörler için bir geçim kaynağı artık. Bağlantıları olan bir şehir seçerler, oranın valiliğinin şehir tanıtma fonundan ve belediyesinden bütçeyi sağlarlar. Tabi bakanlık desteği de peşinden gelir. Ardından 1 Milyon TL harcanan festivalde 30 Bin TL ödül dağıtılır. Sonuçta sanata sanatçıya destek olundu mu, olundu. Bir organizasyon şirketi bilirim ki 3-4 farklı şehirde kısa film yarışması düzenliyor. Bir tanesine başvurduğunuz da hepsine başvurmuş oluyorsunuz. Bundan iyi hizmet mi olur? Gülüp geçiyorsun artık bir yerde tabi. Ancak şunu da ifade etmek isterim. Bir an önce hem uzun hem kısa metraj da ödül miktarlarının artması gerektiğini düşünüyorum. Bundan on sene önce büyük festivallerden birinden alınan “En İyi Film” ödülünün filmin bütçesini büyük oranda kurtardığını düşünürsek; şu an geldiğimiz nokta ne yazık ki içler acısı. Bu maliyetler ile görünen o ki Türk sineması uzun bir süre ev içinde geçen, tek mekan filmler ile varlığını sürdürecek. 

 

Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…

 

Sinema sanatını icra etmek için pek iyi bir dönemde olduğumuzu söyleyemem. Ekonomik kriz bağımsız film tarafını bence çok fazla etkilemiş durumda. Mesela Meryem’i şu an bu şartlarda çekebileceğimi düşünmüyorum. Birçok farklı tür ve disiplinde hikaye yazıyorum bu süreçte. Hangisini gerçeğe dönüştürme imkanı bulursam onu yapmayı planlıyorum. Buna en yakın tür deneysel olarak duruyor.

 

twitter.com/firatsayici

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter