Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Altın Portakal’ın ardından: “Kadına şiddet ikiyüzlülüğü!”

Altın Portakal’ın ardından: “Kadına şiddet ikiyüzlülüğü!”
Yazar: Fırat Sayıcı

 

Bu yıl 61. Kez düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni dün akşam düzenlenen güzel bir kapanış töreni ile geride bıraktık. Geçen yılların tartışmaları ardından dupduru, kavgasız dövüşsüz, tertemiz bir festival yaşadık. Bu noktada Deniz Yavuz’un ve ekibinin de hakkını vermek gerek. Deniz, oldukça başarılı, sağduyulu ve kapsayıcı bir davranış sergileyerek herkesi kucaklayan bir festivale imzasını attı. Artık bu tarz festivallerin genç ve revizyonist ekipler tarafından yönetilmesi gerektiğine inananlardanım. Seneye de devamı dileğiyle.

 

Genelde tersi olur ama bu kez Adana’da Antalya’dan daha iyi bir ulusal yarışma seçkisi izlediğimizi itiraf etmeliyim. Jürinin bile görmediği 6 film sıfır çekti. Halbuki 12 film yerine 8 film yarışmaya dahil edilseymiş hem seyirciler, hem eleştirmenler hem de sinema emekçileri daha güzel bir hafta geçirebilirmiş. Bir zamanlar festivaller için güzel bir renk olarak görülen minimal sinemanın günümüzde festivalleri ele geçirmesini bir ara ayrıca tartışmalıyız diye düşünüyorum. Önemli bir noktayı da hatırlatmamda yarar var. Kısa filmlerin büyük bir kısmını izledim ve çok rahat söyleyebilirim ki, uzun metrajların çoğundan daha iyiydiler. Kısa film adına çok mutlu oldum. Benim için bu seçkide özellikle “Tavuk Suyuna Çorba”, “Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslar”, ve “Sinek Gibi” ön plana çıktı. Anlamadığım nokta ise jürinin en iyi kısa ödülünü verdiği “Neredeyse Kesinlikle Yanlış” filmi. Zira bu bir kısa film değil. Kısa filmin mantığını yansıtmayan, bir durum tespiti ya da en iyi ihtimalle uzun metrajlı bir filmin içindeki 20 dakikalık bir sekans.

 

Festivalin önemli iki ayağı vardı; Betül Günay’ın önderliğinde başarıyla düzenlenen Film Forum ve Doç. Dr. Perihan Taş ile yönetmen Aydın Sayman önderliğinde düzenlenen Sinema Çalıştayı… Benim de sunumcular arasında yer aldığım çalıştayda akademisyenler ve sinema sektör temsilcileri bir araya gelerek önemli sorunların altını çizdi. Önerilerle güçlenen çalıştayın sonuç bildirgesi yakında yayınlanacak. Burada önemli olan bu festivalin sonuç bildirgesindeki önerilere önümüzdeki yıllarda ne denli bağlı kalacağı/uygulayacağı. Takipçisi olmalıyız…

 

Törende ödül alanların söylemleri ağırlıklı olarak kadına şiddetle alakalıydı, malumunuz. Neredeyse 5-10 yıldır festivalde ödül alan, yönetmeni, oyuncusu, senaristi, yapımcısı (kadın erkek fark etmez), ödül konuşmalarında kadına şiddete dikkat çekip ödüllerini kadınlara adadıklarını söyler. Bu törende de aynı şeylere tanık olduk. Olduk da, bu söylemlerde bulunan sinema sanatçıları oynadıkları, çektikleri, yaptıkları dizilerde neden kadına şiddet temasına dayalı senaryolarla var oluyorlar? Neden bu tarz içeriklerde var olmayı reddetmiyorlar? İzlediğimiz dizilerin neredeyse %80’i bir kadının mağdur edilmesi ve erkek tahakkümü üzerine kurulu değil mi? İşte bu durum bana artık ikiyüzlülük ve vicdan rahatlatılması gibi geliyor. Fikirsel olarak destek veriliyor ancak iş eyleme geçince kadına şiddete devam… Kabak tadı verdi kanımca.

 

Son olarak da her zaman yapmaya çalıştığım gibi izlediğim ulusal yarışma filmlerini kişisel olarak değerlendirmek istiyorum. Çalıştaydaki bir sunumla çakıştığı için bir tek Selim Evci’nin filmi “Savrulan Zaman”ı izleyemediğimi belirteyim.

 

MUKADDERAT (NAİM GÜÇ)

 

Nur Sürer, Osman Alkaş, Osman Sonant ve Aslıhan Gürbüz’ün başrollerini paylaştıkları film eşini yeni kaybeden yaşlı bir kadının yeniden evlenmek istemesiyle başlayan değişimi anlatıyor. Keyifle izlediğimiz film seyirciden büyük ilgi ve sevgi görürken, jüri tarafından da takdir edildi. Sanki Ertem Eğilmez günümüzde yaşıyormuş da, Yeşilçam ruhunu ve günümüz film anlayışını sentezleyip bu filmi çekmiş gibi hissettim. Senaristi Erdi Işık ve yönetmen Naim Güç’e Nur Sürer gibi bir usta ismin oyunculuk gücü de eklenince bu keyifle izlenen yapım çıkmış. Festivallerde bu tarz filmleri daha çok görmek dileğiyle. (7.5/10)

 

EVCİLİK (ÜMİT ÜNAL)

 

Ümit Ünal ne yazıp yönetse seve seve izliyoruz zaten. Evcilik de onlardan biri oldu benim için. Oyuncuların iyi performanslarıyla akıp giden, tıkır tıkır işleyen bir yapım. Ama filmin sonlarına doğru tırmandırılan gerilim tam olarak bir türlü patlayamıyor ya, ona üzüldüm açıkçası. Onun haricinde, filmin içinde hem güzelliğiyle hem oyunculuğuyla pırıl pırıl parlayan ve jürinin neden bunu göremediğini anlayamadığım Deniz Işın’ı ilerleyen dönemlerde daha fazla sinema filminde görmeyi çok isterim. (7/10)

 

 

AYŞE (NECMİ SANCAK)

 

Binnur Kaya’nın sırtladığı filmi izlerken etrafımda da hep kendi hayatını öteleyip engelli/yatalak yakınlarına bakmakla yükümlü insanları düşündüm. Ki her an hepimiz böylesine zor bir konuma düşebiliriz. Binnur Kaya’nın çok iyi bir oyuncu olduğunu ama üzerine yapışan komedi rollerinden kurtulamadığını düşünüyorum. Yapımcılar, televizyon yöneticileri bu kadını ara sıra bir serbest bırakın da, böylesine enfes performanslarını izleyelim. (6.5/)

 

ACI KAHVE (SONER SERT)

 

Soner Sert’i sektörde uzun yıllardır tanırız, severiz. Kısa filmleriyle ileride bu işlerde iyi filmler ortaya koyacağı belliydi. Düşük bütçeli, tek mekânlı ama buna rağmen ilgiyle izlediğimiz bir filmdi Acı Kahve. Nedense jüri görmezden geldi. Başta Nazan Kesal, Reha Özcan ve Şerif Erol olmak üzere oyunculukların coştuğu ve adeta nefis bir vodvil duygusu yaşatan filmin en büyük sıkıntısı, müstakbel gelinin filmin finalindeki olumlu yöndeki ani değişiminin pek anlaşılmaması ya da anlatılamaması. Sanırım daha büyük bir çatışma olsaymış senaryoda, daha da keyif alırmışız. (6/10)

 

BALİNANIN BİLGİSİ (ÖNDER ŞENGÜL)

 

Önder Şengül’ün filmi açıkçası şaşırttı beni. Doğa ve kadın arasında böylesine büyük bir bağ kuran film az izledik. Özge Cevher Yüksel müthiş bir oyunculuk sergilemiş. Tıpkı Mukadderat’taki Nur Sürer gibi güçlü bir taşra kadınına hayat vermiş. Doğanın altını kalın bir çizgiyle çizen görüntüleriyle de ilgimi çeken filmin tek sıkıntısı yer yer tekrara düşmesi. (6/10)

 

FİDAN (AYÇIL YELTAN)

 

Fidan biraz ‘haydi kızlar okula’ kampanyası gibi gelse de, hikaye anlatımında büyük sıkıntılar olduğunu düşünsem de, ortalamanın üstünde filmlerden biri oldu benim için. Özellikle Fidan’ı canlandıran Leyla Smyrna Cabas’ın yüzünün beyazperdeye çok yakıştığını düşündüm. Keşke jüri, özel bir umut vadeden kadın oyuncu ödülü verseydi ona. Anlam veremediğim nokta ise şu oldu. Filmi izlerken Ayça Bingöl’ün (standart tv dizisi oyunculuğuyla) performans sergilediği yenge karakteri olmasaydı da film aksamazdı diye düşünmüştüm. Oysa, jüri en iyi yardımcı kadın oyuncu verdi. Birçok alternatifi olmasına karşılık… (5.5/10)

 

SEVGİLİ KATİLİM BERLİN (NECO ÇELİK)

 

Almanya’da geçen ve ağırlıklı Alman oyuncularının yer aldığı, ancak yapımcıları ya da yönetmeni Türk olduğu için Antalya’ya seçilen filmlerle ara sıra karşılaşıyoruz. Neco Çelik’in son çalışması da bu şekilde. Diğer filmlerin arasında ana akım filmlere daha yakın olduğu için bizim için biraz nefes alma şansı yaratan yapım başroldeki çiftin uyumlu kimyasından başka pek bir şey vadedemedi maalesef. (5/10)

 

GÜLİZAR (BELKIS BAYRAK)

 

Tam olarak neden evlenmek istediğini ve bu yönde ne derdi olduğunu anlayamadığımız Gülizar’ın hikayesini izlerken, müthiş bir oyuncu olduğunu bildiğim Ecem Uzun’un doğru yöneltilemediğini gördüm. Tutuk, amaçsız ve başıboş bir karakter yaratmış Ecem. Cinsel tacize uğrayan ama bunu filmin sonuna dek belirtemeyen bir kadının filmin sonunda yaptığı eylem ne kadar inandırıcı? (4.5/10)

 

HATIRLADIĞIM AĞAÇLAR  (ERHAN TUNCER)

 

Müthiş bir ilk filmle “Ağustos Böcekleri ve Karıncalar” ile sinema sektörünün dikkatini çeken Erhan Tuncer bu kez biraz sendelemiş. Erhan, sinema üzerine kafa yoran, yazan, çizen üreten biri. Ancak bu filmdeki en büyük hatası biçimsel anlamda kendini gösteriyor. Anlatımı, geriye doğru gün gün giderek yapmak ne kadar akıllıcaysa da kamera kullanımı ve bazı uzun monologlar seyirciyi köşeye sıkıştırıp yer yer boğuyor. (4.5/10)

 

GALATA (KENAN MANSUR, UMUT DEMİRKOL)

 

Neden çekildiğine hala anlam veremediğim, ilginç bir cesaret örneği bence bu film. İnandırıcılığı olmayan karakterler, içi boş diyaloglar ve maalesef sinema-mekan ilişkisinden bihaber bir yapım. (3/10)

 

SENİ BIRAKTIĞIM YERDEYİM (ÜMRAN SAFTER)

 

Belgesellerden tanıdığımız Ümran Safter’in, oyuncu yönetimi ve hikaye anlatıcılığının önemini pek düşünmeden gerçekleştirdiğini hissettiren filmin en büyük kozu Damla Sönmez bile çaresiz kalmış gibi geldi. (3/10)

 

 

 

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter