Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Acı ve Zafer

Acı ve Zafer
Yazar: Seza Köreken Yalçınkaya

İspanyol ünlü yönetmen Almodovar’In son filmi Dolor y Gloria Türkçe ismiyle Acı ve Zafer biçim olarak yönetmenin öteki filmlerinden farklı bir yere oturuyor. Konusu itibariyle de otobiyografik bir film izlenimi yaratsa da Almodovar’ın yaşamından ve kişiliğinden izler barındıran kurmaca bir film olarak bakmak daha doğru olabilir. Kaldı ki Salvador’un yönetmen olması dışında karakterin içinde bulunduğu psikolojik durum dönemimizde yaşayan insanlarla paralellik gösteriyor. 


Filmdeki öyküyü öne çıkaran şey karakterler ve bu karakterleri olması gerektiği gibi canlandıran oyuncular. Bunun yanında diyalogların doğallığı ve açıklığı da öyküye akıcılık katıyor. Günlük konuşmalarımızda bulunan olağan sessizlik ve düşünme anları geçiştirilmediği için film hayatın akışına uygun ilerliyor. Bu da izleyiciyi ana karaktere yaklaştırıp, özdeşleşmesini sağlıyor. İzleyici, sanatçı hassaslığına sahip, hayatında önemli yeri olan annesini kaybeden, sürekli hastalıklarla boğuşan, yaratma sancıları çeken bir yönetmenin trajikomik buhranına tanık oluyor. Bir yandan da sürekli geçmişiyle alışveriş içinde olan Salvador (Antonio Banderas) içinde bulunduğu kısır döngüden hem çıkmak istiyor hem de o döngüde kendisini rahat hissediyor.


Filmin renk aralığı yönetmenin imzası niteliğinde. Yine kırmızılar, maviler, yeşiller ve sarının çeşitli tonları hem dekorda hem kostümlerde öne çıkıyor. Mimari açıdan da hem şu anki tablolarla dolu evi hem de çocukluğundaki beyaz duvarlı mağarayı andıran evi de incelemeye değer. 


Acı ve Zafer geçmiş ve şimdiki zaman arasında şekillenirken aslında üçüncü bir zaman aralığı olarak Salvador’un yeni filmini yapım sürecini de içeriyor. Salvador’un şimdiki zamanda geçmişiyle kurduğu filminin ortaya çıkış süreci anlatılıyor. Bu yönden film Almodovar’dan çok şey barındırıyor. Birçok filminde kişisel hayatından yola çıkan yönetmenin aynı yöntemle bir hikaye oluşturmuş olması normal ki auteur yönetmen olduğu için filmleri her zaman yönetmenin hayattaki duruşuyla bağdaştırılarak ele alınıyor.


Sanatçının eser ortaya çıkarma süreci dışında yaşlanmakla ve unutulmakla ilgili bir film. Salvador’un tüm anksiyetesi ve hastalıklı yapısının temelinde bu var. Kişisel bir film yapma tercihi hikayesinin ölümünden sonra da yaşayacak olmasına hizmet ediyor. Sanatçılarda daha fazla olduğu iddia edilse de yaşlanma korkusu tüm insanlık için ortak sayılabilecek bir duygu durumu yaratıyor. Filmin izleyicideki harekete geçirdiği duygu da film boyunca bu düzlemde devam ediyor. Yine genelde sadece sanatçılara mal edilen mükemmeliyetçilik çeşitli medya araçları yolluyla tüm topluma empoze ediliyorken Salvador’un takıntılı ve mükemmeliyetçi yapısıyla izleyici çok rahat özdeşlik kurabiliyor. Yaşlanmakla ilgili olan bir filmin zamanla bağlantılı olması kaçınılmaz. Ki bunu filmin ilk dakikalarında bir replikle de hemen anlayabiliyoruz. “Değişen film değil, senin bakışın.” Her an değişim halindeki insanın fikirleri ve beğenileri her okuduğu kitapla bile değişirken zaten Salvador’u bir sergiyi andıran evinde sürekli kitap okurken görüyoruz.


Uzun zamandır içinde bulunduğu döngüden hoşnutsuz olan ve çaresiz hisseden Salvador benliğinin derinliklerine dalarak cesurca yüzleştiği geçmişiyle bir filmle çıkar. Sinema Salvador’un kendini ifade biçimi ve ölüme karşı koyma şeklidir. Bu haliyle film sinema sanatını yönetmenler açısından önemli bir yere koyuyor. Bakalım zaman ilerledikçe bizim de filme bakışımız değişecek mi?

 

https://twitter.com/_cheshirekedisi

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter