Popüler Sinema

Paylaş
Dosyalar

Türk Sineması Korkutuyor

Türk Sineması Korkutuyor
Yazar: Fırat Sayıcı Bu ay vizyona giren “Dabbe: Bir Cin Vakası” vesilesiyle, Türk sinemasında korkunun hangi sularda seyrettiğini ve ne ölçüde başarılı olduğunu irdelemeye çalışalım elimizden geldiğince…

 

Türk sinemasının fazla haşır neşir olmadığı bir tür olan korku, artık yavaş yavaş benimsenmeye başlandı. Gerçi, hala bazı seyircilerin, korkmaktan ziyade gülmek için bu filmleri tercih ettiklerini bilsek de sanırız bu kanı gittikçe azalmakta. Sinema sanatı, var olduğu günden beri, insanoğlunun temel duygularından (belki de en güçlüsü) olan korkma eylemini bir silah olarak kullana gelmiştir. Bu türün en büyük koşulu ya da başka bir deyişle iyi gişe yapmanın en sağlam yolu ise gerçek anlamda seyirciyi korkutabilmek… Özellikle Uzak Doğu sinemasının başarı ile uyguladığı bu tür, Hollywood’un da vazgeçemedikleri arasında… Ülkemizde yoğun olarak 70’li yıllarda başvurulan bu tür, 2000 sonrasında yeniden gündeme geldi. Ve kabul etmek gerekir ki, artık Türk sineması korku-gerilim kulvarında hızla yol alıyor. Dijital teknolojinin gelişmesi, film çekim olanaklarının artması, maske ve makyaj tekniklerinin öğrenilmesi gibi etkenler, bu duruma daha da hız kazandırıyor. Dosyamızda Türk sinema tarihinin öne çıkan korku örneklerini bulacak ve hafızanızı tazeleyeceksiniz…  

 

 

“Şeytan”

 

The Exorcist filminin dünya çapında getirdiği başarıdan sonra Londra'ya giderek filmi inceleyen Metin Erksan, bu filmi Şeytan adıyla ülkemizde çekmiştir. Cihan Ünal ve Canan Perver’in rol aldığı film makyajları ve replikleriyle artık bir kült haline gelmiştir.

 

 

“Drakula İstanbul'da”

 

Mehmet Muhtar'ın yönetmenliğini üstlendiği 1953 tarihli film, Ali Rıza Seyfi'nin ‘Kazıklı Voyvoda’ adlı romandan uyarlanmıştır. (Ki o da, Bram Stoker'ın romanından uyarlanmış…) Azmi adlı bir Türk karakterin Dracula'nın şatosuna gitmesiyle gelişen olayların konu edildiği film, küçük bir bütçe ile çekilmiştir. Filmin bütçesi dar olduğu için bazı sahnelerde aralara reklam konulmuş. Dracula İstanbul'da filminde haç yoktur, onun yerine sarmısak kullanılır.

 

“Ölüler Konuşmaz ki”

 

1970 yılında Yavuz Yalınkılıç tarafından çekilmiştir. "Adem Bey’in Konağı" adlı ücretsiz otelde kalmaya başlayan genç bir çiftin başına gelenlerin anlatıldığı filmde karalara bürünmüş kahya, onun taparcasına sevdiği kadın portresi ve garip pardesülü adam gibi o dönemin korku öğeleri bolca yer alıyor.

 

 

“Okul”

 

Okul dergisinin editörü Gökalp okulun ilk günlerinden itibaren okulun en güzel kızı Güldem’e aşıktır. Güldem için hikayeler yazan ve bu hikayeleri okulun çeşitli yerlerine bırakarak onun kalbini kazanmaya çalışan Gökalp bu amacına hiçbir zaman ulaşamaz ve birgün ardında gizemli bir mektup bırakarak intihar eder. Bir yıl sonra tam Gökalp’in ölüm yıldönümünde gizemli olaylar baş gösterir. Bu olaylardan sadece Güldem değil, Güldem’in etrafındakiler de etkilenmektedir. Erkek arkadaşı Ersin, en yakın arkadaşı Şebnem, kankası Ceyda, okul dergisinin editörü Umut, kameralarla öğrencileri gözetleyen Vedat Bey ve gaddar hoca Alparslan Bey de tehdit altındadır. Bir süre sonra gerçek ortaya çıkar, Gökalp’in hayaleti, intiharına neden olan herkesten intikam almaktadır. Hem de ÖSS’ye haftalar kala! Taylan Biraderlerin çıkış filmi olan “Okul” aynı zamanda son dönem Türk korkusunun start noktası… Yer yer korkutmayı başaran film biraz daha psikolojik korkunun inceliklerine sahip olmalıydı diyoruz.

 

 

 

“Büyü”

 

Lanetli olduğuna inanılan bir köye araştırma yapmak için bir grup arkeolog gelir. Lanetin sebebi bundan tam yedi yüz yıl öncesine dayanmaktadır. Kız çocuklarının uğursuzluğuna inanan köy halkı hepsini öldürür. Sadece bir baba kızına kıyamaz ve yaşlı bir kadın ona büyü yapar. Ayşe ve ekibi Artuklu Kralı Sultan Salih’ e ait bir kitabı aramaya başlarlar. Zeynep, Ayşe’ nin çok yakın bir arkadaşıdır ama duygularını engelleyememiş ve yıllardan beri arkadaşının kocası Tarık’ a bir aşk beslemiştir. Zeynep’ in bu aşkı lanetin yıllar sonra tekrarlanmasına sebep olur. Büyücüye giden Zeynep, Tarık’ı elde etmek için yardım ister. Ama büyü yenilenir ve kötü cinler ekibe korku dolu günler yaşatmaya başlayacaktır. Galasında yangın çıktığı için gündeme oturan film Ece Uslu’ya bir cinin tecavüz sahnesiyle akıllarda kaldı… Cin mefhumunu “Musallat” kadar başarılı kullanamadı.

 

“D@bbe”

 

Tarık isimli kendi halinde bir genç internete girdiği uzun gecelerin ardından birden dünyayla ilişkisini keser ve kısa bir süre sonra korkunç bir yöntemle kendini öldürür. Tarık’ın arkadaşlarından Hande yaptığı araştırmaları komiser Süleyman’la paylaşır... Ona göre dünyadaki bütün ölümleri Dabbe’tül Arz isimli bir varlık gerçekleştirmektedir. Dabbe bunun için iki şeyi kullanmaktadır. Dünyaya bir örümcek ağı gibi yayılan internet ve de aynı mekanda fakat farklı boyutta yaşayan cinler... Hasan Karacadağ’ın düşük bütçeyle çekip iyi bir gişe kazancı elde ettiği yapım dijital kamerayla çekilmişti. Fazla başarılı olmadığını düşündüğümüz yapımın gişedeki başarısını da anlamak mümkün değildi.

 

“Araf”

 

Eda ve Cenk akademi yıllarında tanışıp evlenmiş genç bir çifttir. Genç çiftin mutluluğu, Eda’nın bir bebek beklediğini öğrenmesi ile perçinlenir. Ancak Eda hamileliğinin ilerleyen aylarında sıradışı olaylar yaşamaya başlar. Cennetle cehennem arasında, arafta kalmış bir ruh, intikamını almak için dünyaya dönmüştür. Eda kendisine aman vermeyen bu kâbustan uyanmaya çalışırken, genç çiftin etrafını benzeri görülmemiş bir dehşet saracaktır. Biray Dalkıran’ın yönettiği “Araf” türün iyi örnekleri arasında. Zira insan psikolojisi senaryoya yedirilmiş, görsel olarak da desteklenmişti.

 

“Gen”

 

Dağlık bölgede yer alan eski bir akıl hastanesinde psikiyatr olarak göreve başlayan Dr. Deniz, hastaneye geldiği ilk gün bir intihar vakası ile karşılaşır. Olayı araştırmak için hastaneye gelen iki polis ise bölgedeki yoğun yağış ve oluşan heyelan sonucu yolların ve telefon hatlarının hasar görmesinden dolayı mahsur kalmışlardır. Yılar boyunca sakin ve kendi halinde varlığını sürdürmüş olan bu akıl hastanesi, 3 gün, 2 gece içerisinde vahşi bir şekilde işlenecek cinayetlerle sarsılacak ve herkesin herkesten şüphelendiği, korkunun hüküm sürdüğü bir karabasan haline dönüşecektir. “6.His” de olduğu gibi, hiçbir şey göründüğü gibi değildir mantığını baz alan film keşke bu sürprizini sona kadar saklamayı becerebilseydi…

 

 

“Küçük Kıyamet”

 

İstanbul’da ardarda yaşanan sarsıntılar, annesini depremde kaybeden Bilge üzerinde psikolojik rahatsızlıklar yaratmakta ve genç kadının ciddi travmalar yaşamasına neden olmaktadır. İki küçük çocuğu, eşi ve yeğenleriyle şehri terk ederek, olası İstanbul Depremi’nden kaçıp bu “Küçük Kıyamet”ten kurtulmaya çalışan aile, gittikleri başka bir güney kasabasında bu kez başlarına gelen esrarengiz olaylar nedeniyle yine korkularıyla yüzleşirler. Taylan Biraderler’in korkudan ziyade psikolojik gerilime dayalı filmi oldukça başarılı oyunculuklarla desteklenmişti.

 

“Semum”

 

27 yaşındaki Canan Karaca ve kocası Volkan Karaca yeni aldıkları büyük bir eve taşınırlar. Her şey çok iyi giderken bir gün sebebini bilmediğimiz bir şekilde Canan’a garip şeyler olmaya başlar. Canan yavaş yavaş başka bir varlığa, kendisine hükmetmeye başlayan bir yaratığa dönüşmeye başlar. Semum kendisine hedef olarak neden Canan’ı seçmiştir? Orası bilinmez… Yine Hasan Karacadağ’dan bir korku… Ancak ayakları yere basan ve gerçekten korkutmayı başaran bir yapım.

 

“Gomeda”

 

Beş arkadaş, hafta sonlarını geçirmek üzere kiraladıkları bir arabayla Kapadokya’daki Gomeda Vadisi’ne doğru yola çıkar. Yolda kaza geçirirler ve yollarına yürüyerek devam etmek zorunda kalırlar. Gomeda Vadisi’ne ulaştıklarında bir mağarada konaklamaya başlayan gençleri düş ve kâbusların eşliğinde birçok sürpriz beklemektedir. Sürrealist tavrıyla Türk seyircisinin dimağını karıştıran yapım korku duygusunun seyirciye bir türlü nüfuz edemediği bir film olarak akıllarda kaldı.

 

 

“Musallat”

 

Suat ve Nurcan aynı köyde büyümüş ve birbirlerini çok sevmiş iki gençtir. Güzelliği ile hemen fark edilen Nurcan, yakışıklı Suat’la beraber herkesin her zaman gıpta ettiği bir çift olmuştur. Bulundukları köyde büyük bir mutluluk ve huzur içinde yaşayan Suat ve Nurcan evililik kararı aldığında ise bu aşka başka bir alemden bir varlık musallat olur. Kendilerini ve çevrelerini etkileyen olaylar hiçbir açıklaması olmayacak şekilde gelişir. Özellikle görsel efektleri, makyaj-kostüm ve teknik donanımıyla dikkat çeken film, kesinlikle türün iyi örnekleri arasında.

 

 

“Kabuslar Evi” Serisi

 

Çağan Irmak’ın yazdığı Kabuslar Evi serisi, DVD olarak ve de özel bir televizyon kanalında seyirci ile buluştu. Birçok farklı hikayeden oluşan, ortak noktası eski bir köşk ve bir emlakçı olan gerilim-korku yapımında Hümeyra, Çetin Tekindor, Yetkin Dikinciler, Fikret Kuşkan, Hülya Koçyiğit, Devrim Nas, Levent Üzümcü, Okan Yalabık, Şerif Sezer gibi isimler rol almıştı.

 

Dosya: Fırat Sayıcı

 

twitter.com/firatsayici

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter