Popüler Sinema
| Yazar: Fırat Sayıcı | “Kader tanrıçasının zalim olduğu ve sonunda hepimizin posasını çıkaracağı doğru; ama sıkı, ölümsüz bir kaybedenden daha yıldırıcı hiçbir şey yoktur. İşin sırrı şunda yatıyor; herkes kaybedebilir, kaybetmek yeteneklerin en kolayıdır.” der usta Bukowksi. Ki kendisi de, 40 yaşına kadar büyük bir kaybedendi, elbet bir gün kazanacağını bilen… |
“Tabii ki bir insanı sevebilirsiniz, eğer onu yeterince tanımıyorsanız.”, “Benimle bir sorununuz varsa size aittir.” gibi adeta taptığım fikirlerin sahibi, edebiyat dünyasında üstüne kalem tanımadığım Bukowski, her ne kadar sinemayı pek sevmese de, bir şekilde ucundan kıyısından bulaştı. Kimi zaman senarist olarak, kimi zaman da baş kahraman olarak. Onlarca hikayesi, romanı filmlere esin verdi. İşte size Bukowski hayranlarını ilgilendiren ve izlemesi gereken önemli filmler…
Crazy Love (1987)
Bukowski’nin kitabından uyarlanan Belçika yapımı 90 dakikalık film Harry Voss’un 12, 19 ve 33 yaşlarını ele alırken, sorunlu bir ailede yetişen bir erkeğin aşkı araması, bir yandan da hayatla mücadele çabalarını konu alıyor. Dominique Deruddere’nin yönettiği film 80’lerin Avrupa sinemasını yakından tanımanıza da vesile olabilir. Bukowski edebiyatının ruhunu filme iyi yediren Deruddere halen ülkesinde film çalışmalarına devam etmekte.
Sıradan Delilik Öyküleri (1981)
Yıllar önce İstanbul Film Festivali’nde izlediğim ve kanımca Bukowski’yi en iyi çözümlemiş filmlerden olan “Sıradan Delilik Öyküleri”nin yönetmeni Marco Ferreri. Charles’ı canlandıran isim ise Ben Gazzara. Tam olarak Buk’a benzemese de, en azından andırıyor. Ancak şöyle bir sorun var ki; bu filmi hiç beğenmemiştir Bukowski. İlk izlediğinde bolca küfür edip seyirciden önce terketmiştir salonu. Ancak filmin en güzel yanlarından biri kuşkusuz ki olanca güzelliğince Ornella Muti.
Factotum (2005)
Bent Hamer ‘ın yönettiği Factotum’da ise C.Bukowski’yi Matt Dillon canlandırıyor. Ona eşlik eden isimler ise Lili Taylor ve Marisa Tomei. Buk’ın yirmili yaşlarının ikinci yarısında, henüz ünlü bir yazar olmadığı ve güç bela geçindiği, kadınlarla, kumarla ve içkiyle dolu kaos yıllarına odaklanan film, düşük dozda da olsa komedi içeriyordu. Bu listenin en zayıf halkası olarak gördüğüm Factotum’un romanı ise olağanüstüdür.
The Charles Bukowski Tapes (1987)
“Barfly” çekimleri için Bukowski’yle tanışan yönetmen Barbet Schroeder, tam 4 saatlik bir belgesele imza attı. Tamamen Buk’la karşılıklı yaptığı röportajlara dayanan belgesel, usta yazarın en saf hallerini yansıttığı gibi onun iç dünyasını ve hayat görüşünü de aktarıyor seyirciye. Belgeselde Linda Lee’nin de röportajları mevcut. Bu arada hemen hatırlatalım, Bukowski neredeyse belgeselin tamamında en iyi bildiği şeylerden birini yapıyor; içiyor.
Barfly (1987)
Ara sıra Bukowski’nin roman kahramanlarına verdiği isimdir Henry Chinaski. Chinaski, zamanının çoğunu ucuz barlarda geçirir. Birgün yazarlık yeteneğini keşfeden zengin bir yayıncı kadınla tanışır. Artık, ya yazdığı öykülere büyük paralar öneren bu kadınla başarının peşinden koşacaktır, ya da bu sefil yaşama devam edip özgürlüğün tadını çıkarmaya devam edecektir. Filmin yönetmeni Barbet Schroeder, senaristi ise bizzat Bukowski’dir. Onu canlandıran isimse şimdilerde yıldızı yeniden parlayan Mickey Rourke…
Bukowski: Born Into This (2003)
İşte Bukowski için yapılmış en iyi belgesel. Zira bu çalışmada sadece Bukowski yok, onu tanıyan, seven, bilen isimler de mevcut. John Dullaghan’ın yönettiği 130 dakikalık bu belgeselde, Sean Penn, Barbet Schroeder, Tom Waits, Bono, Linda Lee Bukowski, Marina Bukowski ve Joyce Fante gibi önemli insanların görüşleri, Bukowski’ye farklı açılardan bakmamızı sağlıyor. Bukowski’yi hiç tanımayan birinin ilk izlemesi gereken yapımın da bu olduğunu düşünüyorum.
Dosya: Fırat Sayıcı
twitter.com/firatsayici
