Popüler Sinema

Paylaş
Ekran

Caroline’e gavur demek ayıp da Yunan’a demek ayıp değil mi?

Caroline’e gavur demek ayıp da Yunan’a demek ayıp değil mi?
Üye: Gizem Merve Kaboğlu Yıl 2010, 19 Kasım tarihli ANKA’nın haberine göre Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı dizi yapımcılarına çağrıda bulunmuş. Dizilerin yapımcılarını bizzat arayan kurum Başkanı Mehmet Yılmaz Küçük, senaryolarda gizli bir şekilde insan haklarına ilişkin mesajlar verilmesi konusunda ricada bulunmuş.

 

Açıklamasında yapımcıların insan hakları konusunda duyarlı olmasının görev niteliği taşıdığını söyleyen Küçük konuyu Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde “gavur” denilen Caroline ile örneklemiş: “Bu göbekten ayrımcılıktır. Bu tür ayrımcı kelimelerin kullanılmaması gerekir. Bu filmi izlerken bir yabancı kadına karşı gavur denildiğinde hep birlikte "iyi dedi" diyoruz. Burada eyleme odaklanılsın, kadının yabancılığına odaklanmasın. Ahlaksız kadın dese kimse bir şey demez" 

 

Elbette bu açıklamanın “ahlaksız kadın dense kimse bir şey demez” kısmını gülünç buluyorum. Ahlaklılık ölçeği nasıl oluyor da İnsan Hakları Başkanlığı’nın yorumuna açık hale geliyor? Neyse konumuz bu değil… Özetle Başbakanlık “gavur” ifadesini ırkçı bularak hassasiyet gösterilmesi çağrısında bulunmuş, tekrarlayayım tarih 2010… 

 

 

Gelelim 2012 yılına, 30 Ağustos milli bayramının hemen öncesi… Ekranda Seksenler dizisi var. Dizide kahvede oturan iki karakter arasındaki konuşma Başbakanlık’ın tabiriyle “göbekten ayrımcılık” içeriyor. Mesut karakteri İzmir’in güzelliğini tartıştığı arkadaşına İzmir özlemini anlatırken şöyle diyor: “Atatürk bile düşman gavurunu denize dökmek için İzmir’i tercih etmiş. Ondan daha iyi mi bileceksin?” 

 

Düşman gavuru! Kastedilen Yunan askerleri… 30 Ağustos heyecanı karakterin diline vurmuş, milli damardan atıp tutuyor. “Atatürk’ten iyi mi bileceksin” repliği baştan falso zaten, hata yapamaz, ondan iyi kimse bilemez türevinde ilahlaştırma durumunun açık örneği. Düşman gavuru tabiri ise bildiğiniz nefret söylemi içeriyor, kimse “80’ler jargonu” demesin… Dizi 80’ler jargonunu yansıtmaya bu kadar meyyal olsaydı darbeyi haklı çıkaracak yansıtmalar* ve apolitik karakterlerle “Biz seksenler dizisi yapıyoruz” demezlerdi. Seksenli yılların komedisini izliyoruz o kadar… … Caroline yalnızca bir karakter, düşman safında savaşan askerler bir grubu temsil ediyor ve adı üstünde düşman diyerek itiraz ederseniz ona da şöyle yanıt veririm kimse yalnızca karşı safta görev aldığı için kimse ayrımcılığa uyramayı hak etmez, ırkçılığın dost, düşman tanımlaması olmaz zaten bu tanımlama ırkçılıktır. Nefret söylemine, hatta Başbakanlık onaylı ırkçı söyleme açık kapı bırakmanın meşru bir nedeni yok gözümde, nefret söyleminin azı çoğu olmaz, şehveni kasteni olmaz.

 

Sanırım Başbakanlıktan Birol Güven’i aramamışlar veya aklından çıkmış konu malum 2 yıl olmuş. Ben hatırlatayım dedim, kamuya yapılan yayınlar hassasiyet göstermeyi gerektiriyor. Yoksa milli damardan söylem pompalayarak da dizi yapılabilir, hatta geleneksel roller de pekiştirilebilir yalnız hatırlatayım bu yolla ancak Bakan’ları diziye konuk ederek muhafazakar siyasilerden takdir alınabilir. Saygı duyulacak bir iş çıkarmak ise çok daha fazla hassasiyet gerektirir. 

 

 

*: Konuyla ilgili örnekler için Orhan Tekelioğlu’nun 13.05.2012 tarihli Radikal Gazetesi’nin Radikal İki ekindeki yazısına bakılabilir

 

Firar dizisinden bir Asude geçti… 


Firar dizisi aynı anda birçok farklı mesaj vermeye çalışan bu yönüyle Güneşi Gördüm filminin aşure durumuna en yakın dizilerden biri olarak göründü hep gözüme. Bir yanda ağa ve sıradan insanlar arasındaki hiyerarşi, bir yanda baba oğul çatışması, berdel, bir yanda yasa dışı - yeraltı hikayeleri ve çokeşlilik olunca dizi bana fazla “dramatik” geldiğinden uzun uzadıya izleyemediğim işlerdendi. 

 

İtiraf etmeliyim dizinin oyuncularından Şebnem Hassarisoghi’nin Pazar günü yayınlanan röportajını okuyana dek bu yazıyı yazmak aklımda bile değildi. Şebnem Hanım, Geriye Kalan filmi hakkında verdiği röportajda evlilik konusundaki görüşlerini şöyle dile getirmiş: 

 

“Evlilik bir sözleşme, temelde ekonomik ama topluma karşı verilmiş bir söz var. Toplum düzeninin tehlikesizce sürebilmesi için gerekli bir şey olduğunu düşünüyorum, ben onaylamıyorum ama gerekli olduğunu görmüşler. (…) Ama mesela bir kafes düşünün, kafes aslında çok güvenli bir yer olabilir, çünkü herhangi bir saldırı gelmeyecektir ama sonuçta o bir kafestir ve oradan da çıkmak isteyeceksinizdir. Evlilik de bunun gibi. Belki o yüzden aldatmalar ve dürüst olmamak sorunu yaşanıyor.”

 

 

Firar dizisindeki evlilik örgüsü de aslında tam bu anlatıdaki gibiydi diye düşündüm söyleşiyi okuduktan sonra. Berdelle kocasının kardeşiyle evlenmek zorunda kalan Asude’yi canlandırıyordu genç kadın o dizide. Bir kafesten diğerine geçen, kadın olarak varlık gösterebilmesi için, hanımağa olmak için kocasının kardeşinin (Aslında yeni kocası oluyor Aziz Ağa) gözüne girmeye çalışan, birinci eşi egale etmek için kadınlığını kullanan bir karakterdi Asude. Biten bir dizinin ardından yazmak ne kadar doğru zamanlama oluyor emin değilim ancak bu aşure gibi karmaşık hikayelerin içiçe geçtiği dizide cımbızla çekilip alındığında gerçek bir kafes örgüsünün evlilik ve kadın durumu için gerçekçi şekilde resmedildiğini söylemek yerinde olacaktır. 

 

Hem dizide başarıyla canlandırdığı gerçek kadın karakter için hem de röportajda evlilik ve kadın statüsü üzerine cesur tespitlerde bulunduğundan Şebnem Hassarisoghi’ye de ayrıca teşekkür etmek gerekiyor. Kendisini yeniden ekranda görmek dileğiyle… 

 

Gizem Merve Kaboğlu

 

twitter.com/gizemkaboglu


[email protected]

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Fırat Sayıcı

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Fırat Sayıcı

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter