Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Mizah hayatı ciddiye alır

Mizah hayatı ciddiye alır
Üye: Serdar Akbıyık Bana Bir Soygun Yaz filminin üç önemli oyuncusu Mehmet Özgür, Hakan Yılmaz ve Sera Tokdemir son dönem sinemalarda çok gördüğümüz komedi filmleri üzerine önemli açıklamalar yaptılar...

Sinema salonlarını komedi filmleri bastı. Ama Bana Bir Soygun Yaz gibi kaliteli komediyi bulmak çok da mümkün değil. Son dönem çokca gördüğümüz komedi filmlerinin en kalitelilerinden olan Bana Bir Soygun Yaz filminin başrol oyuncuları Mehmet Özgür, Hakan Yılmaz ve Sera Tokdemir ile filmi konuştuk. Hem eğlendik hem de komedi üzerine ciddi bir sohbet yaptık. Bana Bir Soygun Yaz filmiyle aynı hafta vizyona giren Tepenin Ardı gibi bu yılın en önemli filminde de oynayan Mehmet Özgür bombayı patlattı, “Mizah hayatı ciddiye alır”. Bakın üç önemli isim bize neler söylediler...

 

 

 

Senaryoyu okuduğunuzda ne hissettiniz, gelen diğer projelerden farklı olan yanı neydi?


Sera Tokdemir: Bu projeye dahil olma nedenim yönetmen koltuğunda arkadaşım ve yönetmenim Biray Dalkiran'ın olmasıydı. İçinde bulunduğum projeye maksimum fayda sağlama isteği, senaryonun ve canlandırmaya calışacağım karakterin önemi kadar büyük. Bu bir komedi filmi olduğu için senaryoyu daha okurken gülme krizine girmek, o faydayı sağlama isteğini de beraberinde getirdi. Ve tabi ki birbirinden değerli oyuncu arkadaşlarımla bir arada çalışma isteğini...

 

Hakan Yılmaz: Beni en çok cezbeden bugüne kadar oynadığım karakterlere benzememesiydi. Ben daha beyaz yakalı, sabah sekiz akşam beş işine giden, evli, karısıyla birlikte olan, ya da sevgilisiyle bir yerlerden kaçan tarzı işlerde yer aldım. Burada baktım sokakta, evli değil, serseri, ara ara kötülük de yapıyor ama çok kötü niyetli değil, mahalle delikanlısı kıvamında bir rol vardı. Farklı bir roldü. Oyuncu aç gözlüdür, oynamak istedim, hoşuma gitti. Senaryodan sonra birlikte oynayacağım oyuncu arkadaşlarıma baktım dedim ki "Çok güzel bir kadro içinde olmak istiyorum." Daldık işe, inşallah güzel bir şey çıkmıştır.

 

Mehmet Özgür: Ben hep komedi oynamak istiyordum ama bugüne kadar kamera önünde hiç komedi oynamadım. Bu ilk oynayışım benim ve komedi gelince dayanamadım, yıllardır arzu ediyordum ama bir türlü nasip olmuyordu. Görünce dedim "Tamam ben oynayacağım bu işte."

 

Rolünüzle ilgili bilgi verebilir misiniz?


Sera Tokdemir: Senaristimiz İnci Uluçay'ın canlandırdığı Dürdane'nin kızı Papatya'yı oynuyorum. 18 yaşında evde kaldığından şüphelenen çılgın bir kız. Bütün erkeklerin kendine aşık olduğunu sanıyor, olmayanın da olması gerektiğine inanıyor. Filmin sonunda, aradığını aramadan buluyor ve sürpriz bir aşk oluyor Papatya için. Film erkek karakterler üzerine kurulu olduğu için Papatya karakteri de ana resime karışan ara renklerden biri aslında.

 

Komedi oyunculuğu diğer türlere göre biraz farklıdır. Genelin görüşünün tersine zor bir oyunculuktur. Klişe olma tehlikesi vardır. Bunu atlatmak için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?


Sera Tokdemir: Hiçbir tedbir almıyorum. Mizah hayatımızın içinde var zaten. Çok komik insanlar tanıyorum ve hiçbiri diğerine benzemiyor. Dolayısıyla canlandırmaya calıştığım karakterin iç ritmini yakalamış olmak, her ayrı filmde ayrı komik birini çıkarabilir benim içimden. İçimde yaşayan bir çok Sera var, farklı hikayeler sayesinde ben de onlarla tanışmış oluyorum, iyi oluyor.

 

 

Yeşilçam komedisi daha çok trajikomik bir komedidir, son dönem komedisi ise daha absürde kayan bir komedi. Bana Bir Soygun Yaz için absürt komedi diyebilir miyiz?


Hakan Yılmaz: Çok da fazla absürtlük yok bence. Ufak göndermeler var belki ama tam absürt olarak adlandırdığımız "İşler Güçler", "Leyla ile Mecnun" gibi göndermeler yok. Biraz sektörel ve belli seviyedeki insanlar anlıyor, herhalde bir kaç sene sonra seyirci de o absürtlüğü sevecek. Bizim filmde ayaklar biraz daha yere basıyor diye düşünüyorum. Herkesin başına gelebilecek bir durum. Para kaybediyorlar. Belki en absürt tarafı bir senaryo üzerinden soygun yapmaktır. Ama emin ol Türkiye'de bunu yapabilecek bir sürü insan bulabilirsin. Çünkü bazen dışarıdan bakıyorum öyle şeylere rastlıyorum ki... Bir yerde alışveriş yaparken iki adamın konuşmasına rastgeliyorum mesela, onların aynısını oynasam bana oyuncu olarak "Amma karikatür oynamışsın" derler. Ama gerçek aslında. Bence bu filmde yaşayan her karakter gerçek.

 

Mehmet Özgür: Aslında bizim filmin şöyle de bir tespiti olabilir, bizim o özlediğimiz Yeşilçam komedisi var ya, Sadri Alışıklar, Kemal Sunallar, Şener Şenler'in o dönemdeki samimi komedilerin samimiyetini içinde barındırıyor. Aslında hikayesine baktığınızda çok aman aman bir hikaye yoktur ama öyle bir samimiyet vardır ki oturup defalarca izlersiniz o filmi. Bu film o filmlere çok yakın bir film oldu. Çok samimi bir film oldu çünkü. Senaryosu zaten kuvvetli bir filmdi ama oyuncu ekibi öyle bir samimiyet yakaladı ki, o perdeden bütün izleyiciye yansıyacaktır diye düşünüyorum.

 

Sera Tokdemir: Yeşilçam’ın ayrıcalığı tartışılmaz benim için. Aynı filmi defalarca izleyip aynı tadı her defasında ayrı ayrı almayı nasıl anlatabilirim ki? Bizim seyircimiz ya çok ağlatan ya da çok güldüren filmlere gitmeyi tercih ediyor. Filmler ona emek verenler tarafindan sonuçta seyirci için hazırlanıyor. Dolayısıyla seyircinin beğenisi de türlere yön veriyor.

 

Filmin diğer örneklerden en büyük ayırt edici özelliği diyalogları. Diyaloglar ve senaryo çok bütünleşmiş ve bir gişe komedisinin ötesine geçmiş diyebilirim. Sizin diyaloglara veya senaryoya etkiniz oldu mu?


Hakan Yılmaz: Tabii oldu. Sağolsun Biray da (Dalkıran) onu çok destekledi. Hep beraber dedik ki "Bu sahnede nasıl bir şey yapalım?" Çok prova yaptık, baştan aldık ve hep birbirimize yardımcı olduk "Böyle dersek daha komik olur" diye. Kimse de alınganlık yapmadı. Sonuçta bir ekip işi bu. Önemli olan bireysel yeteneklerle filmin iyi olması. O yüzden de çok güzel şeyler çıktı.

 

Sera Tokdemir: Rolüm için özel bir hazırlık yapmadım. Ekip olarak katıldığımız okuma provalarımızda karakterler kendiliğinden içimizden geldi zaten, bize de onları ağırlamak düştü.  Senaryo sette baştan yazıldı diyebilirim ama...

 

 

Filmde çok güzel göndermeler var. Komedi aslında eleştirinin çok etkili bir türüdür. Filminizde gerçekten herşey eleştiriliyor. Oyuncuya, senariste, sokaktaki adama, özellikle siyasete eleştiri var. Sizin kimliğiniz üzerinden giden ağır bir eleştiri var. Bu konudaki yorumunuzu alabilir miyim?


Hakan Yılmaz: Komedi zaten bir eleştiridir. Dümdüz fıkra anlatmak değil, bir şeyleri eleştirirsiniz. Minik, minik göndermeler yaparsınız. Asıl komedi oradan çıkıyor.

 

Mehmet Özgür: Çok güzel bir söz vardır ya "Mizah hayatı ciddiye alır" diye. Bizim yapılan mizahi işlerde atlanılan nokta bu. Mizah çok ciddi bir iştir. Bunu yaparken çok doğru yerlere gönderme yaparsanız, doğru yerleri yakalarsanız çok ciddi bir mevzu üzerinden çok fena bir mizah yakalabilirsiniz. Bu filmde başarılan nokta bu. Çok ciddi yerlere gönderme var filmde. Sektör anlamında gönderme var, yapımcıya, yönetmene, her yere gönderiyoruz. Ama öyle bir yapıyoruz ki bunu hakikaten onlar bile izlediğinde bu filme gülecek.

 

Filmi seyrettiğimizde Maskeli Beşler, Çakallarla Dans 1 ve 2 gibi örneklerle birlikte gelen bir türe dayandığını görüyoruz. Bu türün şöyle bir eksikliği var, çoğunlukla erkek ilişkileri, erkek arkadaşlığı üzerinden gidiyor. Sanki kadınlar olabildiği kadar eklenti olarak kalıyor; olabildiği kadar da komedinin dışında aslında. 


Mehmet Özgür: Senaryo aslında erkek ilişkisi üzerine yazılmış. Bir üçlünün mafyaya borçlanması ve bu borcu soygun yaparak ödemesi üzerine kurulu bir hikaye. Zaten baktığımızda ülke olarak ataerkil bir ülkeyiz, bütün ilişkilerimiz erkek ilişkileri üzerine kurulu. Hatta şöyle bir örnek vereceğim, 2000'li yıllarda bir İtalyan yönetmen ve oyuncularının katıldığı bir oyunu izlemiştim. Oyunun final sahnesinde iki erkek dans ediyordu ve sonunda herkes oyunu eleştirirken "Biz iki tane gay'in hikayesini izledik" dedi. İtalyan yönetmen "Nasıl yani, iki erkeğin dans etmesi sizce gay'lik midir? Ben sizin ülkenizde çok gezdim. Doğu'ya gittim, Doğu'da insanlar elele dolaşıyor. Sizin zaten toplumunuzda, ataerkil düzeninizde erkek ilişkileri o kadar kuvvetli ki sizin erkekleriniz elele, kolkola dolaşabiliyor. Batı'ya gittiğiniz zaman bu çok rastlanılan bir şey değil" demişti. Ülke olarak erkek ilişkileri hakikaten çok gelişmiş, çok sıcak, elele tutuşabilecek kadar sıcak, onun altında hiçbir seksüel dürtü aramadan. Dolayısıyla bunun filmlere yansıması çok da güç olmuyor. Son dönemde de öyle, öncesinde de öyle aslında. Bir Hababam Sınıfı'na bakın, Hababam Sınıfı'nın en kıymetli olanları bayanların olmadığı filmlerdir.

 

Hakan Yılmaz: Üç bayanın üzerinden yazılsaydı senaryo belki hırsızlık yönleri daha farklı olacaktı ama yine aynı şeyi yapacaklardı. Ama erkek hikayesi bu film öyle söyleyebiliriz. Ama kadınların da, çocukların da hoşuna gidebilecek bir erkek hikayesi. Durum komedisi.

 

Sera Tokdemir: Filmin erkek ya da kadın karakterler üzerine kurulu olması, konusunun neyi anlattığıyla alakalı bir durum aslinda. Çakallarla Dans 1'de de çakallardan birini oynayan bir oyuncu olarak, bu iki hikaye açısından Çok doğru buluyorum.

 

Bu filmin bir diğer özelliği siz de söylediniz kendinizi komedyen olarak tanımlamıyorsunuz. Asıl geldiği kök komedi olmayan oyuncuların oynadığı bir komedi. Bunun artısı olduğunu düşünüyor musunuz? Ben sinema eleştirmeni olarak artısını gördüm.


Mehmet Özgür: Bence var çünkü kameranın önünde komedyenlik yapma gibi bir mecburiyetiniz olmuyor. Tamamen gerçeğe yönelik mizahı hayata geçirmeye çalışıyorsunuz, o da başarı getiriyor. Bizim hepimizin derdi komedyenlik olsaydı bu film bu kadar samimi olmazdı. Herkes kendi bildiği komediyi yapmak arzusunda olurdu o filmde. Ama ortaya bir tane komedi çıktı, o da herkesin katkısıyla çıktı.

 

Sera Tokdemir: Oynadığım tiyatro oyunları da komedi. Özellikle tercih etmiyorum, öyle kismet oluyor ama iyi ki de oluyor. Ben çok eğleniyorum oynarken.. Pişman değilim, yine gelse yine oynarım ama bu aralar beyaz perde için içimden yükselen istek dramatik hikayesi olan aşık bir kadını oynamak. Buna benzer bir hikaye okuyorum şu an, bakalım kısmet...

 

Hakan Yılmaz: Komedyenlik zaten bireysel bir şey.

 

 

Bireysel bir şeydir ama komedi oyunculuğunun da kendine has bazı klişeleri vardır, bunları nasıl geçtiniz. Başlarken, senaryoyu aldığınızda aklınızda böyle soru işaretleri oluştu mu?


Hakan Yılmaz: Yok olmadı. Benim başvurduğum bir teknik var oyuncu olarak. Ben zaten çok karikatür komediye gülen bir adam değilim. Benim bugüne kadar yaptığım dizilerde de, daha önceki bir kaç filmde de komik olmaya hiç bir zaman çalışmadım, hep durumdan yararlanmaya çalıştım. Bir de ne kadar ciddi oynarsanız komediyi, o kadar iyi olduğunu düşünüyorum. Mesela Avrupa Yakası'nda herkes çok komikti. 90 bölüme yakın oynadım, ben dümdüz bir adamdım. Dümdüz ama komikti. Burada da Mehmet'in canlandırdığı Hacamat gayet ciddi, onun için de öyle oynaması başlı başına bir komedi. O yüzden durum komedisini daha çok seviyorum. Burada da ben o karakteri kendime benzetmeye çalıştım, ben ona benzemeye çalışmadım. İnci (Uluçay) yazmış Onur karakterini, çok da güzel yazmış. Dedim ki "Ben bunu kendime benzeteceğim", "Tabii istediğin gibi yapabilirsin" dedi. Bu karakteri ben kendime benzetmeye çalıştığım için daha doğal olacak diye düşündüm, inşallah olmuştur.

 

80 sonrası "köşe dönücü" tiplemesi Türk sinemasında çok kullanılmıştır çünkü toplumdaki önemli karakterlerden biridir. Sizinki de biraz 90 sonrası dini sömüren bunu karanlık işlerle birleştiren bir karakter. Bu ikisi birbirinin devamı gibi fakat bir bütün oluşturmuş. Senaryoda bu nasıl birleştirilmiş?


Mehmet Özgür: Senaryo bize geldiğinde benim rolüm böyle değildi. Fakat oturup hep beraber konuştuğumuzda bugünü yakalaması için sizin de tespit ettiğiniz gibi Özal dönemi sonrası başlayan, çok da hızlı ilerleyen, iktidara sırtını yaslayıp o modadan rant sağlamaya çalışan insancıklar türedi bizim ülkemizde. Ve bunlar her meslekten olabiliyor, benimkisi mesela karakter olarak cenaze levazımatçısıydı. Bunun içinde ihale kapmaya çalışan müteahhiti de var, taksicisi de var, her meslekten insan var. Madem filmle biz bir şeye, mizaha hizmet edeceğiz, ne destekler onu? Bugün elimizde ne doneler var? Bunlar, bunlar var. Bunlarla beraber yola çıktık. Doğru bir noktaya geldiğimizi de çekimler esnasında gördük. Çünkü orta sınıf bir mafya olabilir, otoparkçı da olabilirdi adam, dünya kadar oynandı bu zaten. Şimdi yeni bir şey yakalayalım dedik hep beraber. Hakan'ın (Yılmaz) oynadığı karakter de, diğer arkadaşların oynadığı karakterler de baktığımız zaman çok doğru bir noktada buluştuk. Dolayısıyla ortaya da çok samimi bir iş çıktı. Zaten mizah böyledir. Golcüleriniz vardır, gol pası verenler vardır. Gol pasını iyi verirseniz iyi gol atar, iyi atarsa siz daha iyi bir gol pası çıkarırsınız. Dolayısıyla biz böyle bir takım oyunu yaptık. Çok iyi santrafor Hakan, bütün golleri 90'a taktı. Biz yaptığımız işten çok mutluyuz umarım seyirci de bu mutluluğu yakalar.

 

Filmde bir ara şarkı söylüyorsunuz, yorumunuz da dikkat çekici.


Hakan Yılmaz: Çok becerebildiğim bir şey değil, mesleğimden dolayı belki bir iki dizide falan söylemişimdir. Çok kendi kendime de şarkı söyleyen bir adam değilim, ya da topluca arkadaşlarla senede bir, iki kere bir yere gittiğimiz zaman en yüksek yerde araya karışıp söyleyen adamlardanım. İnşallah iyi olmuştur. Çok da korkuyordum o sahneden. Biray'a da söyledim "Biray kötüyse gideyim" dedim "Yok abi çok iyi" dedi. İnşallah iyi olmuştur.

 

Sizin için de aynı şey geçerli. Film bitince bir klip var.


Mehmet Özgür: Onun hikayesi şöyle, biz film esnasında hepimiz oturup konuşurken. Biray dedi ki "Bir parça bulalım da filmin soundtrack'i olsun. Ben de tiyatroda bugüne kadar oynadığım, yönettiğim oyunlarda normalde şarkı sözleri yazıyorum. Hacamat üzerinden bir şarkı sözü yazarsak gündeme daha iyi dokunabilir miyiz dedik. Filmde yapamadıklarımızı orada yapabilir miyiz diye düşündük. Teklif ettim sağolsun onlar da kabul etti. Oturdum bir şarkı sözü yazdım, ortaya öyle bir şey çıktı. Bizim bir dönem gençlik yıllarımızda gruplar yapardı bunu, Vitamin, Komedi Dans Üçlüsü falan vardı. Onlar yapardı bizim çok hoşumuza giderdi. Umarım onun yerini tutabilmiştir küçücük de olsa.

 

Bir de Arapçaya benzeyen ama aslında sizin yoktan var ettiğiniz bir dil var filmde. Onun da bir hikayesi var, o da çok başarılı.


Mehmet Özgür: Senaryo bana geldiğinde, okuduğumda bu teklifi götürdüm onlara, “Yeni bir karakter yaratmama izin verirmisiniz” diye sordum. Sağolsunlar çok sıcak davrandılar o konuda. Çünkü o bir cesaret işidir herkes o yükün altına giremeyebilir, yapımcı, senarist, yönetmen. Ama üçü de o kadar güzel yaklaştılar ki o teklife, ben oturup bu dili geliştirdim. Arapça konuşsa fazla dik olabilir, yanlış yerlere gidebilir, filmdeki bütün emeği çöpe döndürebilirdi. Onun tınısını andıran yeni bir dil yarattım.

 

Hakan Yılmaz: Bu dil de öyle o anda aklına geldiği gibi değil. Senaryosu laflarla en kalabalık oyuncu Mehmet'ti sette. O dili yaratmış, Yüzüklerin Efendisi'ndeki Tolkien'in dili gibi baştan sıfırdan bir dil yazmış. Ben ilk başta "Atıyor mu, ne kadar da güzel atıyor" dedim, bir baktım güzel güzel yazmış. Bir iki yerde deneyeyim dedim beceremedim.

 

Türk sinemasında bir tartışma vardır, Tepenin Ardı gibi -ki bence bu yılın en iyi filmi- bağımsız filmlerin karşısındaki gişe filmlerine eleştiri yapıldığı zaman aslında tam da bu tür filmlerden bahsedilir. Fakat gişe filmi olmasına karşın bu film de bütün bu doluluğuyla kendi yolunu kısmen kesebilir. Böyle bir durum varken diğer yandan gişe filmi olarak da kategorize edilecek. Bu noktada ne düşünüyorsunuz?


Hakan Yılmaz: Benim fikrim tabii ki gişe yapsın, tabii ki insanlar izlesin... Yapımcı bu filme bir masraf etti, oyuncuların parasını verdi, teknik ekiptir, promosyondur, belli bir paraya çıktı. O parayı kazansın üzerine belki bir film daha yapabilecek parayı kazansın. "Aman gişe yapmadı" demem, ikincisinde oynarım seve seve.

 

Bu tür filmler çok üretiliyor ama bu filmin diğerlerinin arasında kaybolup gitmesini istemiyorum. Bu filmin senaryo açısından kendisine has özellikleri var, doğru bir gişe filmi. Gişe filmlerinin bu tür yapılanması lazım ki hem endüstri endüstri olabilsin, hem filmler değerli kılınsın hem de seyirci gittiği zaman bir daha gitmek istesin. Siz bu bağlamda bu filmin kendi türündeki filmlerden farklılığını ne olarak görüyorsunuz?


Hakan Yılmaz: Diğer filmlere de bir şey söylemek istemiyorum. Çoğunu da izlemedim. Çok yorum yapmak istemiyorum.

 

Mehmet Özgür: Hepsi içinde emek olan işler. Hepsi kazansın tüm derdimiz o. Hepsi de çok iyi iş yaparsa biz kendi ülkemizde Amerikan sinemasının, Hollywood'un egemenliğini ne zaman ele geçirebiliriz bilmiyorum. Şu ana kadar geçirebilmiş değiliz maalesef. Bu filmin diğer filmlerden farkı şudur diye düşünüyorum, salt gişe için yola çıkılmış bir film değil. Hakikaten yapımcısından yönetmenine kadar biraz önce söylediğim şekilde "Biz iyi bir iş yapalım varsın izlenmesin, varsın kendi parasını çıkarsın yeter" denildi. Yapımcıya sorduğunuz zaman da "Kendi parasını çıkarsın yeter benim için" diyor. Çok güzel bir iş yapmak için yola çıktık. Ama ben bakıyorum şimdi Türk sinemasında maalesef internetteki bir fenomenden yola çıkıp sadece o fenomenin rüzgarından faydalanıp para kazanmak için yapılan filmler var, buna da benim gönlüm razı gelmiyor. Çünkü neticede kendi sinemanıza balta vuruyorsunuz. Onun başarısızlığı, ya da onun çıktığı süreç sizi de etkiliyor. Bundan sonra yapacağınız işleri de etkiliyor. Ben neden gidip bağımsız sinemada hakikaten parayı dert etmeden oynuyorum? Neden, çünkü adamların gişe derdi yok, bir hikayeyi bir derdi anlatmaya çalışıyorlar ona da gidip hizmet etmekten ben bir oyuncu olarak şeref duyuyorum. Bu film de öyle şeref duyduğum bir iş oldu çünkü yapımcısı baştan sona kadar dedi ki "Tamam para kazanırsak eyvallah ama kazanmazsak da çok dert değil. Biz bu senaryoyu çekmek istiyoruz ve bu oyuncularla çekmek istiyoruz."

 

Hakan Yılmaz: Bu filmin en güzel yanı, bir hikayesi var onu anlatmaya çalışıyor. Senaristi anlatmaya çalışmış biz de oyunculuklarımızla onu biraz daha pekiştirip ete kemiğe büründürdük. Bir hikayesi var, başından sonuna bir dramatik kurgusu var. Başına bir iş geliyor sonra çok saçma sapan fikirle o işi kurtarmaya çalışıyorlar ve sonlarını da görüyoruz. Bir hikayesi var. Skeç mantığıyla çekilen filmleri zaten ben beğenmiyorum. İsim veremem ama o tarz bir sürü film var, onların içine koyduğun zaman bu ayrı, bir hikayesi var. 

 

 

Dizi oyunculuğunuz var. Aslında bu kadar çok komedi olmasında dizilerin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?


Sera Tokdemir: Olabilir. Bu kız dizilerde çok ağlıyor, gelsin komedi filmlerinde biraz yüzü gülsün demiş olabilirler. Bu projeye hizmet etmem gerekiyormuş ki dahil olmuşum. İyi ki de olmuşum. Yapımcılarımız, yonetmenimiz, teknik ekibimiz, canım oyuncu arkadaşlarım, Eser film ailesinin her bireyiyle buluşmuş olmak mutluluk verici...

 

Hayat Devam Ediyor projesinde bulunmaktan mutlumusunuz? Son dönemde dizilerin estetiğinin daha iyileştiği yönünde bir yargı var buna katılıyor musunuz?


Sera Tokdemir: Hayat Devam Ediyor, Türkiye'de küçük çocukların gelin olmaması için TBMM'de yasa çıkmasına öncülük eden bir sosyal sorumluluk projesi. Hem oyuncu olarak bu projede yer almak hem de bir birey olarak bir çok toplumsal gerçeği konu alan bir hikayenin içinde, o hikayeyi canlandıran karakterlerden biri olmak çok guzel bir hissiyat...

 

Başka sinema projeniz var mı?


Sera Tokdemir: Var ama ondan önce Bana Bir Soygun Yaz 2 :) hayirlisi...

 

Röportaj: Serdar Akbıyık

 

twitter.com/serdarakbiyik

 

Diğer dosya, eleştiri ve röportajları için tıklayınız

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter