Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Elif Dağdeviren: "Sinema, Türkiye markasına katkıda bulunabilmeli!"

Elif Dağdeviren: "Sinema, Türkiye markasına katkıda bulunabilmeli!"
Yazar: Fırat Sayıcı

Sektörün önde gelen isimlerinden Elif Dağdeviren'le bu yıl 22. kez düzenlenen Randevu İstanbul Film Festivali ve TÜRSAK başkanlığı üzerine konuştuk. İyi okumalar... 

 

Uzun yıllardır sinema ve televizyon sektörünün önde gelen yapımcılarından birisiniz. Önemli başarılara imza attınız. Türsak başkanlığı sizin için ne ifade ediyor?

 

Öncelikle çok teşekkür ederim. Aslında Türkiye'de bir vakfın veya derneğin başkanlığını yapmak gerçekten dışarıdan göründüğü gibi kolay değil. Uluslararası vakıflar genellikle düzenli gelirle, bağışla ayakta dururlar ve güçlenirler. Ülkemizde ise özellikle sinema sektöründe çalışan bir vakıf için sponsor ve bağış bulmak çok zor. TÜRSAK çok kıymetli bir marka ve ben uzun yıllar yönetim kurulu üyesi olarak içindeydim. Sadece kendisi vakıf olarak değil düzenli olarak yapmaya devam ettiği eğitim ve etkinliklerle de öncü oldu. Bunun devam etmesi lazım. Dediğiniz gibi birtakım başarılar yakalayabildiysek eğer, bir şekilde borçlanmışız ve ödememiz lazım demektir. Dolayısıyla benim bunu yapabilmek için seçtiğim veya bulabildiğim yol bu oldu. Aslında başkanlık değil, yönetim kurulundaki herhangi bir göreve tekrar geri dönmek üzere konuşurken durum böyle gelişti. Türk sinemasının bir dünya markası olması gibi hayallerim var. Antalya Film Festivali için de aynı hayali kuruyordum. Hep şunu söylüyorum: Artık günümüzde festivaller veya bizimki gibi vakıflar sadece film göstererek yaşamamalılar. Dünya artık bu konuda çok farklılaştı ve başarılı, büyük festival markalarının birçoğu çok başarılı film seçkileri yaparken arka tarafta büyük oranda sektörüne katkıda bulunan veya sosyal sorumluluk da gerçekleştiren festivaller haline geldiler. Bizim de hedefimiz bu. Öncelikle, yaptığımız dört etkinliğin her biri kendi alanında günümüze uyarlanıp güçlendirilecek. Artık dijital bir dünya var. Yeni nesil bizim baktığımızdan çok farklı bakıyor. Bir vakıf oradaki eksiklikleri de tamamlamalıyız. Yani sinema hem üretimde hem sunumda hem de geleceğe yönelik bakış açısında dijitalize olmalı. Aynı zamanda dünyanın en güçlü silahlarından biri popüler kültür olarak sinema ve diziler. Dolayısıyla dünyada sinemanın pozitif lobi faaliyetlerine kullanılabilmesi sağlanabilmeli. Türkiye markasına katkıda bulunabilmeli. Sürdürülebilir kaynak gibi sorunların çözümüne de aracı olabilecek çözümler geliştirmeli. Önümüzdeki dönemde bunlara konsantre olacağız yani hem vakfın hem sektörün sürdürülebilir gelir kaynaklarıyla ilişkileri, hem üretim şekilleri gibi konular ağırlıklı olarak gündemimizde olacak. Bu uğraşın uzun vadede benim de işlerime katkısı olacağını görüyorum ve bunu bir vakit kaybı olarak görmüyorum. En azından şimdilik.

 

 

İstanbul'un sinemayla olan randevusu bu yıl 22. kez gerçekleşiyor. Yine dolu ve yoğun bir programla karşımızda... Sizi kişisel olarak, programdaki hangi bölüm ya da filmler, ilginizi çekti?

 

Esas olarak bu festivalde beni en çok heyecanlandıran bölüm animasyon filmlerinin olduğu "Çocuklarla Randevu" çünkü şahsen benim çok meraklı olduğum bir tür. Oscar'lar açıklandığında da ilk baktığım kategorilerden biri oluyor. Bir başka nedeni Türkiye'nin animasyonda çok hızlı gelişeceğini ve ülkemizin en önemli gelir kaynağı ve marka değeri taşımasına neden olan sektörlerden biri olacağına inanıyorum. Zaten o yüzden ısrarla animasyonlara odaklanalım istedik. O manada da çok güzel bir bölümümüz oldu. Artık günümüzün animasyonları sadece çocuklara yönelik olmuyor ve çocuklar gülerken yetişkinlerin de etkileneceği ve hakikaten sürüklenerek seyredecekleri filmler çıkıyor ortaya.

 

Bu yıl Rusya'yı seçmenizdeki amaç neydi?

 

Rusya, sinema tarihi ve geleceği açısından çok önemli bir ülke. Bu sene ilk defa farklı bir buluşma da gerçekleştirerek sektörü bir araya getirmeyi hedefledik. Ben daha önce Moskova Film Festivali'nde bir yıl küratörlük yapmıştım ve Türk Filmleri bölümü gerçekleştirmiştim. Dolayısıyla oradan çok yakın ve koparmadığım bağlarım oluştu. Bir başka yıl da kurduğumuz Cinema of Turkey adlı organizasyonda İstanbul Üniversitesi ve Moskova'daki dünyanın ilk sinema okulu olan VGIK iş birliğiyle bir Türk Sineması haftası gerçekleştirdik öğrencilerle. Çok farklı bir çalışmaydı o. Türk filmlerini öğrenci filmlerinin içine yerleştirdik. Sonra İspanya ile de yaptık mesela bunu. Öğretmenleri öğrencilere Türk filmlerini izlemelerini ödev olarak verdi ve yorumları üzerinden not aldılar. En iyi notu alan öğrenciyi de Türkiye'ye davet ettik. Burada setlere götürdük. Yani daha okullardan Türk Sineması'nı beyinlerine işlemek gibi bir misyonu vardı o işin. Moskova'daki çok başarılı oldu. Antalya Film Festivali sırasında da Rusya'dan çok dostlarımız geldi. Bu yüzden festivalde de ilişkilerimizin güçlü olduğu bir ülkeyi seçmek istedik. Aynı zamanda yeni yönetim kurulu üyemiz olan başkan yardımcısı Burhan Gün ve Bulut Reyhanoğlu'nun da Moskova sektör ilişkileri çok çok güçlüydü. Bu ilişkileri pozitif manada değerlendirmek istedik ve çok kısa sürede de çok güçlü bir ekip oluşturdu Burhan ve Bulut.

 

Son yıllarda festivallerde yarışan Türk filmlerinin gerçekten genel seyirciye ulaşabildiğini düşünüyor musunuz? Eğer düşünmüyorsanız bu sorun sizce nasıl çözülebilir?

 

Bu çok kritik ve aslında çok tartışılan bir soru. Antalya Film Festivali'nde direktörlüğe ilk başladığım yıl daha ilk basın toplantısında aslında bu ayrımın çok da doğru olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Ne yazık ki burada yumurta-tavuk misali bir durum oluyor. Zaten Antalya, İstanbul ve Adana marka festivaller. Diğer büyükşehirler de kendi festivallerini yapmaya başlayınca tüm festivallerin programları aynı 10-15 filmin içinde bir dönmeye başladı. Bu seçimler de daha ziyade Arthouse diye tabir ettiğimiz ve Türkiye'de ne yazık ki değeri çok anlaşılamamış, farklı bir kesime hitap ettiği için de salon bulamaz hale gelmiş filmlere doğru kaydı. Elbette festivallerin ana hedeflerinden biri sinema değeri olan ve Türkiye'yi uluslararası alanda temsil edebilecek Arthouse filmleri seyirciyle buluşturmak. Bunun da devam etmesi lazım ama aynı zamanda popüler olarak kategorize edilen bazı filmlerin festival yapanlar tarafından dışlanmasını aynı oranda yakışıksız buluyorum. Sonuçta o filmlere de emek harcanıyor. Mesela "Şampiyon" filmi çok gişe yaptı diye onun kostüm sorumlusu veya görüntü yönetmeni niçin ödül alamasın, niçin aday olamasın. Emek verenlerin hepsi aynı özveriyle emek veriyorlar çünkü. Yani festivaller gişe yapan iyi filmleri cezalandırır oldu. Onlar da iyice uzaklaştılar. Ben Antalya’daki direktörlüğüm süresince çağrı yaptım “popüler filmlere” ancak çeşitli nedenlerle geri dönüş zayıf oldu. İlk akla gelen de adımız festival filmine çıkarsa seyirci gelmez. İşta tam da yıkılması gereken inanç bu. Festivalede ödül alan filme daha da çok seyirci ilgisi olur. Ama onlar gelmedikçe iş çözülemez bir hale geldi. Farklı stratejiler geliştirmeye başladık biz de. Misal, yeni bir bölüm koymuştuk yarışma dışı ve daha popüler unsurlar taşıyan filmlerden oluşan "Renk Ahenk" diye. Halk ödülü vererek başlayalım hem sektörü hem seyirciyi alıştıralım dedik. Ama direktör olarak ömrüm vefa etmedi…

 

Kısa filme de önemli bir bölüm ayırmışsınız. Kısa filmde uzmanlaşmış bir sinema yazarı olarak bu beni ziyadesiyle mutlu etti. Kısa filmin sinema sektöründeki yeri ve önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 

Ben de bu soruyu sormanıza çok sevindim çünkü yıllardır hep aynı şeyi savunuyorum, yer aldığım tüm festivaller veya film haftalarında sesimi duyurmaya çalışıyorum… Ne yazık ki gerek seyircide gerek sektörde kısa film genel olarak uzun metraj yapmak isteyenler için bir ara basamak gibi görünüyor. Elbette okulların ödevleri gibi konularda durum bu, ama kısa filmi buna indirgemek çok haksızlık olur. Kısa film kendi içinde bir sanat dalıdır ve o değerin filmlere verilmesi gerekmektedir. Ayrıca artık elimizdeki telefonlar sayesinde aslında her gün hepimiz onlarca kısa film seyrediyoruz. Yani artık alışkanlıklarımız farkında olmadan kısa filme kaymakta. Kimi sanat değeri taşır kimi taşımaz ama sonunda kısa filme iade-i itibar olarak görüyorum ben bunu. Tabii kısa film üretimi arttıkça rekabet de artıyor. Yani kısa filmler her zamankinden çok seyredilecek. Ve iyileri kendi içlerinde güçlü bir şekilde festivallerde yer almalı, taçlanmalı!

 

 

 

Türsak’ın bundan sonraki önemli projeleri hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

 

TÜRSAK her yıl geleneksel olarak gerçekleştirdiği dört etkinliğinin yanı sıra bu etkinlikleri geliştirmeye vakit ayıracak. Çocuk Festivali'nin Anadolu'ya yayılmasına dair bir hedefimiz var. Zaten uzun süredir Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde yapılıyordu. Bunu biraz daha yaygınlaştırıp daha güçlü isimlerin katılımını ve onların festivalin yapılacağı şehirlere giderek çocuklara yönelik sinema eğitimleri vermelerini sağlayacağız. Eğitimlerde senaryo yazımını öğreterek senaryo yazmalarını ve sonra da bunları büyükleriyle beraber çekerek hayata geçirmelerini sağlayacağız. Biraz zamana yayılacak bir festival olacak. Sonuçta da onların çektikleri filmler değerlendirilip ödüllendirilecek. Bir yandan çekilemeyenler de senaryoları kitaplaştırılacak. Geleceğin Sineması zaten diğer kısa yarışmalarına göre ayrışan bir festival. Orada da başvuran senaryoların içinden 20 tanesi seçilip bunlardan 10 tanesinin filme çekilmesi için destek veriliyor ve ondan sonra da ilk üçüne ödül veriliyor. Bunlar ulusal ve uluslararası kısa film yarışmalarına gidiyorlar ve ödüller kazanarak geri dönüyorlar. Bu bizim çok gurur duyduğumuz bir konu. Denizbank İlk Senaryo İlk Film Yarışması en gurur duyduğumuz iş birliklerimizden. İlk senaryoların filme çekilmesi için sadece maddi destek verilmiyor, senaryo doktorluğu gibi ek çalışmalar da yapılıyor. Ancak undan sonra bir de aslında genelde uluslararası festivallerin içinde yer alan proje geliştirme platformunu, DenizBank’a özel güçlü bir etkinlik haline getireceğiz ve seçilen senaryoların filmler haline gelerek dünya festivallerine yolculuk etmesi için elimizden geleni yapacağız. Bunun yanı sıra her sene yapmayı planladığımız Yapımcılıkta Kaynak Zirvesi, Sinema İnevasyon Merkezi gibi hayata geçirmek için heyecanlandığımız projelerimiz var. 

 

 

 

Başarılı bir yapımcı olarak yeni bir sinema projeniz var mı ufukta?

 

Ben artık kendimi yaratıcı yapımcı, şirketimi de butik bir yapım şirketi olarak adlandırıyorum. Uluslararası alanda izlenecek güçlü filmler yapmak için daha çok ortaklı modellere geçmek gerektiğine inanıyorum. Bir yapımcı olarak da uluslararası seyir gücü olacak filmlere odaklanmak istiyorum. Elimdeki projeler de genellikle böyle. Yani ancak güçlü ve uluslararası bakışı olan ortaklarla bir araya gelirsem sağlıklı olarak yapılabileceğine inandığım işler. Ayrıca yıllar önce üzerinde çalıştığım bir kadın filmi var ve artık vakti geldiğine inandığım için 2020'de hayata geçirmeyi düşünüyorum. Ayrıca gelişen sosyal medyayla beraber yeni bir medya dilinin oluşması gerektiğini düşünüyorum. Bunun da hedef kitlesini kadınlar. Bunun için de mikro prodüksiyonlar ağırlıklı yeni bir dili olan bir kadın medyası oluşturacağız.

 

twitter.com/firatsayici

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter