Popüler Sinema

Paylaş
Haberler

Popüler Sinema yazarlarının ARRIVAL filmi hakkındaki yorumları

:: Videolar Popüler Sinema yazarlarının ARRIVAL filmi hakkındaki yorumları
Ted Chiang’in “Story of Your Life” adlı kısa hikayesinden Eric Heisserer tarafından yazılan Arrival, Denis Villeneuve tarafından beyazperdeye taşınan ve son yılların en çok konuşulacak bilim-kurgu filmlerinden birisi. Üstüne tartışılacak ve gerçekten kafa yorulması gereken bir film olan Arrival’ı vizyona girdiği hafta sitemizin tüm yazarları izlediler ve sizler için yorumladılar.

Deniz Ali Tatar:  “İnsani iletişim vurgusu çok önemli” Haftaya kesinlikle mucize gibi doğan bir film karşımızda. Ülkemizde “Geliş” adıyla vizyona giren Arrival, izleyicisine görsel bir şölen vaad ediyor. Başarılı aktris Amy Adams, Dilbilimci Dr. Louise Banks rolünde oldukça başarılı. Yıllardan beri süregelen bir durum olan, uzaylıların Dünya’ya istilası klişesinin çok ötesine geçen bir film izliyoruz. Başka bir evrenden gelen varlığa yaklaşma meselesi çok derinden anlatılıyor.  Dr.Banks’in onlarla kurduğu iletişim, aslında dışarıdan kötü bir şeymiş gibi lanse edilen istila durumunu yerle bir ediyor. İnsani iletişimin aslında nedenleri ortaya çıkarabileceğini iyi gösteriyor, ama bunu istemeyen ve hızla hareket etmek isteyen karakterlerin de varlığını yadsıyamayız. Bu sahneler, izleyicinin iyi bir ders çıkartmasını da sağlıyor bir yandan. Dünya haritasında 12 noktaya gelen uzaylı cisimlere dayanamayan ilk ülkenin Çin olması ve Çin’in bir süre sonra savaş açması ve Pakistan’da da olayların çıkması gibi durumlar da aslında ufak bir gönderme hissettirmedi değil. Vizyondayken bu görsel şöleni kaçırmamanız dileğiyle. 8,5/10


 

Deniz Çobaner : Arrival son zamanlarda gördüğüm en “güzel” şey. Potayı sadece filmler ile kısıtlamak büyük haksızlık gibi geliyor bana. Çünkü filmin her sekansına sinmiş estetik olgusu sarsıcı derecede güçlü. “Kabuk” adı verilen dış uzaya ait “şey”lerin dünyada konumlanma yer ve proporsiyonları, izlerken zamanı unutturacak cinsten. Zamandan bahsetmişken, film 4. boyut üstüne sorgulamalarını kâğıt üzerinde bırakmadan, göstererek, hatta bununla yetinmeyip hissettirerek izleyicisine sunuyor. Bilim-kurgu filmlerinin genelinde görülen mantığa seslenme durumu, söz konusu Arrival olduğunda önceliği duyulara, duyumsama ve hislere bırakıyor. 2001: A Space Odyysey(1968) ya da Solaris(1972) gibi türün kült klasiklerini genellemenin dışında bırakıyorum tabi ki. Arrival işte tam da onlar gibi derin izler oluşturuyor benliğimizde. Uzay bilim-kurgusu denildiğinde yine ilk aklımıza gelen hareketli akış bu filmde süzgeçten geçmiş haliyle karşımıza çıkıyor. Denis Villeneuve’ün her filminde geliştirdiği dinginlik hâkimiyeti, Arrival’da zirveyi görmüş diyebiliriz. Dünyanın içinde bulunduğu panik ve keşmekeş ortamı ancak bu kadar sakin ve aynı zamanda gerçekçi anlatılabilirdi diye düşünmeden edemiyor insan. Ayrıca 3. türle iletişimin böyle bir minimal estetiğe sahip olabileceğini kim düşünebilirdi ki?.. Tekrar tekrar izlenilecek, özümsenip uzun uzun üzerinde konuşulacak bir film Arrival. Ama kişisel olarak şunu da söylemek istiyorum ki; filmin kapanışında dolu dolu gözlerle bırakan hissi hiçbir zaman unutmayacağım. 9,5/10


 

Korcan Evin: Denis Villeneuve “Incendies"(İçimdeki Yangın)’dan sonra ikinci tokadını tekrar izleyiciye yapıştırıyor. Hem de ne tokat, uzun süre kendinize gelemeyecek kadar sert ve sarsıcı. Olay örgüsünü bu defa bilim-kurgu üzerinde deneyen Villeneuve, finale yaklaştıkça gizemi, gerginliği ve şaşkınlığı tetikleyen pek çok ögeleri ardı ardına başarıyla sıralıyor. Uzaylıların dünyalılarla iletişimi üzerine kurulu bir hikayeden yola çıkan Arrival, dilbiliminin en ince ayrıntılarını da ders niteliğinde gözler önüne seriyor. Sessizliği ve duygusallığı ön plana taşıyarak iyi bir giriş yapan film, adım adım ilerledikçe dilbilimi/iletişim meselesinin yanına zaman, geçmiş, gelecek kavramlarını da katarak tempoyu arttırırken, bir yandan da puzzle’ın parçalarını yavaştan birleştiriyor. Ve akıllara durgunluk verecek bir finalle Arrival, izleyenlerin beynini yakmayı başarıyor. Film bittiğinde ise, kafada türlü sorularla ve düşüncelerle birlikte en yakında kim varsa onunla kritik yapmak istiyorsunuz. Arrival, aslında bilim-kurguyu şiirsel ve yalın bir dille anlatan en nadir filmlerden birisi. Contact ve Interstellar’ın tarzını sevenler için bu film bir başyapıt olurken, Independence Day ve War of the Worlds beklentisi olanlara ise hayal kırıklığı yaratacaktır. 9/10


 

Müge İbrikçi: Arrival, uzaylıların Dünya’ya inmesi gibi bir konuyu işlemesine karşın sade ve gerçeğe yakın bir görselliğe sahip. Film, Amerika’da bir grup bilim insanı ve askerin, uzaylılar ile iletişim kurmaya çalışmasını temel alıyor. Aynı türden olmamıza rağmen ülkelerin bile kendi aralarında nasıl iletişim kopukluğu yaşayabildiğine de ayrıca parmak basıyor. Varoluş, zaman, madde, dil gibi birtakım kavramlara kendine özgü felsefi bir bakış açısı getiren film, özellikle olaylar çözülene kadar çok etkileyici. Türdeşlerine göre başarılı olan Arrival, hipnotize edici, şık bir görselliğe sahip. Aksiyon dolu veya efektlere dayalı bir yapım değil ama yarattığı atmosfer ve kullanılan sesler ile germeyi, merak uyandırmayı başarıyor. Fakat film, finale yaklaşırken sanki Hollywood kurallarını hatırlıyor. İlk önce çuvaldızı Çin’e, Rusya’ya batırıyor sonra da kendisine iğneyi batırarak sözde özeleştiri yapmaktan geri kalmıyor. Tekrar tekrar izlendiğinde farklı yönlerini keşfedebileceğimiz, alt metni daha dolu bir senaryo karşımıza çıksaydı, Arrival kesinlikle bir başyapıt olabilirdi. 7,5/10


 

Gizem Şimşek: Dramla giriş yapan Arrival'da, uzaylıların dünyaya inişi ile bilimkurguya, uzaylılarla kurulmaya çalışılan iletişim ile sosyolojiye, lineer zaman ve teoriler ile bilime ve son olarak da karakterlerin yakınlaşmasıyla romantizme göz kırpılıyor. İnsanlığın en önemli, ancak en az önemsenen silahı olan zaman, gerçek-rüya karmaşası üzerinden veriliyor. Filmde paralel kurgu tekniğinin kullanılması da parçaların birleşerek bir olması durumunu etkileyici bir biçimde destekliyor. Filmin açılış ve bitişinde gelinen nokta ile yönetmen, seyircilere alışık olunan sıralı zamanın göreceli olduğunun da altını çiziyor. Filmin içerisindeki fikir ve yan unsurların hepsi, filmin tamamını oluşturan organik bağlantılar ile kurulduğundan, filmin sonunda derin bir nefes ile "an"ın tadını en azından filmin bitişiyle birlikte çıkarmaya çalışıyorsunuz. Şimdiye dek yapılan bilimkurgular arasında felsefi açıdan en yaratıcı ve en derin film olduğu söylenebilir. Ayrıca diğer bilimkurgu filmlerinin aksine savaş ve silahın yer almadığını da belirtmekte fayda var. 8,5/10


 

Melis Zararsız: Film boyunca arkama hiç yaslanmamış olduğumu fark ettim bittiğinde. Zaman kavramı, uzay, insanlık, dil, iletişim, yabancılık, güven, güç ve silah denen şeyin aslında ne olduğu, bilim, kuvvetli his derken, “Geliş”, derinliğiyle sarhoş etti. Ted Chiang’in “Story of Your Life” adlı kısa öyküsünden uyarlanmış olan filmde uzaylılar 12 adet uzay gemisi ile dünyanın farklı yerlerine konumlanıyorlar ve biz algısı maalesef yeterince gelişememiş insanoğlu, geliş sebeplerini anlamaya çalışırken kendi iç savaşlarımızla, yabancı herhangi bir şeyden korkmanın verdiği düşmanlığımızla (siyasi iklime de güzel gönderme), kısaca aptallığımızla yüzleşiyoruz adeta. Algıları fazlasıyla açık olan dilbilimci Louise Banks (Amy Adams) ise bir yandan uzaylıları hissedebilir, dillerini çözebilir ve aracı olabilirken, diğer yandan kendi travmatik geçmişiyle yüzleşiyor. Aslında kendi geçmişiyle bu olanlar arasında hissettiği bağı da çözmeye çalışıyor bir yandan ve filmin sürprizlerle dolu sonunu da bu bağ belirliyor zaten… Ayrıca filmde dil’in konumlanışı, o kadar derin okumalara açık ki… Yaşasın bizi efekt manyağı yapmak yerine duygusuyla, içeriğiyle etkileme cesaretini gösteren, içi dolu dolu bilim-kurgular! Tutsak, Düşman, Sicario gibi farklı türlerdeki filmleriyle zaten gönlümüzü fethetmiş olan yönetmen Denis Villeneuve'yi takibe devam!  9/10

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter