Popüler Sinema

Quentin Tarantino aynı bir önceki filmi Django Unchained (Zincirsiz, 2012)’de olduğu gibi yine western türünde bir film ile izleyici karşısına çıkıyor. B-filmler kadar “Spagetti Western”e de ayrı bir ilgisinin olduğunu bildiğimiz yönetmen, klasik westernlerden değil şiddet dozu yüksek İtalyan westernlerinden feyz alıyor. Yıllar sonra yine bir western filminde dinleyebileceğimiz Ennio Morricone’nun müzikleri de bunu kanıtlar nitelikte.

Üç saate yakın süren The Hateful Eight filmi, Tarantino sinemasında alışık olmadığımız bir şekilde uzun ve dingin kar görüntüsüyle açılıyor. İzleyici, çarmıha gerilmiş tahtadan bir İsa’ya uzun uzun bakarken filmin vahşet içeren bol kanlı bir film olacağı hissiyatı veriliyor. Fakat bu görüntüye eşlik eden uçsuz bucaksız karlı yol ise,  sabrımızın sınanacağının bir işareti. Bölümlere ayrılan filmin özellikle ilk kısımları da gayet durağan geçiyor. Filmin ilerleyen saatlerinde ortalık kan gölüne dönmeden önce başlarda yapılan ırkçılık içeren geyikler ile Tarantino izleyiciyi kendi tarzına yavaş yavaş hazırlıyor.

Üç adam ve suçlu bir kadını bir araya getiren ve arkalarından kovalayan kar fırtınası, onları Minnie’nin yerine kadar sürükler. Kar fırtınasından kurtulurlar ama bu sefer mekandaki dört kişi ile aralarında gerilim oluşur. Çünkü birbiriyle alakası olmayan karakterler bir araya gelmiştir ve hiç kimse kendini güvende hissetmemektedir. Ardından film, mekan farklılığı ile beraber değişime uğrar. II Dünya Savaşı’nın yarattığı paranoyaklık ve güvensizliğin kara film karakterlerine yansıması gibi, The Hateful Eight filminde de “Amerikan İç Savaşı”ndan çıkan karakterler aynı duygular içine dalıyor. Filmin son saatleri ise, izleyiciyi klasik polisiyelerde olduğu gibi “Katil Kim” sorusu ile baş başa bırakıyor. Bu evre ile birlikte Tarantino kanlı yüzünü gösteriyor ve beklenen çatışma gerçekleşiyor.

Tarantino filmlerinin vazgeçilmez özelliği kült ve b-filmlerden esinlenme bu filmde de mevcut. Ama bu sefer yönetmen daha tehlikeli sularda yüzerek kendi filmlerine de gönderme yapmış, hem de eskiden karakter isimleri ile kendi kendine yaptığı saygı duruşları gibi değil. The Hateful Eight için “Muhbir kim?” sorusunu sorduğu ilk filmi Reservoir Dogs (1992)’un adeta olgun bir western versiyonu desek pek de yanlış olmaz. Ayrıca kölelik konusuna değinen Django Unchained filmi gibi Amerikan tarihinin kirli yüzüne bakış atmaktan da geri kalmıyor.

Filmde tahmin edileceği üzere Tarantino’nun vazgeçilmez oyuncuları yer alıyor. Ödül avcısı Binbaşı karakteriyle Samuel L. Jackson, başrolde ve yığdığı insan cesetleriyle adeta karakterinin ne kadar psikopat olduğunu daha ilk başta sinyallerini veriyor. Suçluların yakalanması için “Ölü ya da Diri” ilanıyla başlarına ödül konulan kişileri canlı bir şekilde cellata teslim eden John Ruth’u ise Kurt Russell canlandırıyor. Filmde sekizli içerisinde yer alan tek kadın ise Jennifer Jason Leigh ve o da hem gizemli hem de vahşi Daisy Domergue ile filmin başını çeken oyuncularından. Ayrıca filmde Tim Roth, Michael Madsen, Bruce Dern, Walton Goggins, Demián Bichir, James Parks ve Channing Tatum’da önemli karakterleri canlandırıyorlar.

The Hateful Eight, Tarantino’nun en iyilerinden olmasa da filmografisinde sırıtmayan bir film. Çünkü filmden beklenen geyik muhabbeti ve şiddet izleyiciden esirgenmiyor ama ilk yarıda sabretmek koşuluyla. Bu filmden keyif almak için Western sevmek şart değil ama Tarantino’yu kesinlikle sevmek gerekiyor.

Twitter.com/mugeibrikci