Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

T2 Trainspotting

:: Videolar T2 Trainspotting
(6.5/10)
Üye: Melis Zararsız
Yine uyuşturucu “kafası”nı çağrıştıran müzikler ve renklerle, estetik görüntüler çıkıyor ortaya. Fakat hikaye ilki kadar cesur ve sağlam değil doğrusu. Bu kez sanki, evet uyuşturucu bizi ne hale getirdi, gördünüz mü, kaç yaşımıza geldik, bir baltaya sap olamadık, gibi bir altmetin okumak mümkün.

“Facebook'u seç, Instagram'ı seç ve birilerinin seni umursamasını dile.”


Irvine Welsh'in aynı adlı romanından uyarlanan Trainspotting’i tam 20 yıl önce izlemişiz. Yıl 1996, ben liseden yeni mezun oluyordum. Edinburgh’daki 90’lar gençliğini, uyuşturucu bağımlısı dört genç üzerinden anlatan filmi izledikten sonra, “wow çok cool film” diye düşündüğümü, biraz da kafamın karıştığını hatırlıyorum. O zamanlar Okan Bayülgen’in bayılarak takip ettiğim bir radyo programı vardı, programda filmin soundtrackinden birkaç parça çalarak bu soundtrack’i mutlaka edinmemiz gerektiğini düşündüğünü söylemişti, Iggy Pop’tan, Brian Eno’dan, Lou Reed’den bahsetmişti, ben de koşa koşa gidip CD’sini almıştım ve uzun süre severek dinledim. Filmi hayal meyal hatırladığımdan birkaç yıl sonra tekrar izledim, herhalde 2000’lerin başında. O zamanlar Fight Club’ı da yeni izlemiş ve oldukça etkilenmiştim. Sinema yüksek lisansı yapmaya başlamam da aynı yıllara rastlar. Derslerden birinde Tül Akbal Süalp hocamızla bu iki filmle ilgili olabilecek şekilde Baudrillard’ın bazı görüşlerini tartışmıştık. Baudrillard’a göre tüketim toplumu kendisine karşı duran düşünceleri de kendi içine alma yetisine sahip olduğundan, bu filmlerin tüketim toplumuna karşı bir duruş mu sergilediğini, yoksa tüketim toplumunun unsurlarını birebir barındıran yaşam öykülerini göstermenin dışına çıkamamakta mı olduğunu tartışmıştık. Güzel günlerdi. Peki, bunlardan bize ne, diyebilirsiniz ama madem ki 20 yıl sonra çekilmiş olan T2 Trainspotting filmi nostaljiye bu denli sırtını yaslamış, ben de kendi yazımda biraz nostalji yapabilirim diye düşündüm.


 

 

Bu seneki şahane !f İstanbul seçkisinde daha çok müzik belgesellerini izledim. Hepsi birbirinden değerliydi. Değerli olan bir başka !f seçkisi ise, Türkiye’de ne yazık ki vizyona girmeyecek olan T2 Trainspotting idi. Soundtrack yine muhteşem, yine müziğe doyduk diyebiliriz ilk olarak!


Gelelim, “tamam da, 20 sene önce çekilip kült mertebesine erişmiş bir filmin devam filmi nasıl olmuş, iyi ki çekmişler mi, yoksa gerek yok muymuş sen onlardan bahset” tarzı sorularınızın yanıtına. Her şeyden önce söylemek gerekir ki, ilk filmi izlememiş olan bir kişinin ikinci filmden herhangi bir şey anlaması ya da keyif alması beklenemez. Bu dörtlünün 20 sene sonra hayatta nerede ne yapıyor olduğunu izlediğimiz ve sürekli flashback’lerle ilk filmdeki bazı sahnelere geri döndüğümüz film, elbette ki nostaljinin gücünden epey faydalanıyor. Herhangi bir sinema yıldızının şimdiki hali ve yirmi sene önceki halini aynı filmde görmek bile zaten yeterince merak uyandırıcı ve şaşırtıcı... Kaldı ki ilk film gerek sağlam senaryosuyla, gerek oyuncuların yazılmış karakterlere cuk oturuşuyla, gerek bir uyuşturucu kafasını oldukça başarılı şekilde izleyiciye yaşatabilen renkleri, kaleydoskop çekim teknikleri, sinematografisiyle zaten gönlümüzde yer etmişken o filmden anları tekrar yaşamak elbette hepimiz için bir “deneyim” gibi. İlk filmin senaryosuyla ilgili uzun süre filmin uyuşturucuyu övmediği ve yermediği, bu dengeyi çok iyi sağladığı; durumu olduğu gibi tarafsız şekilde ortaya koymaktaki başarısı konuşulmuştu. Ayrıca ilk filmin sonunda şöyle bir okumaya gitmek mümkündü: Mark aracılığıyla tüketim toplumunun nasıl unsurlar barındırdığı gözler önüne seriliyordu. Aslında Mark’ın filmin sonunda parayı çalıp gitmesi pek de bir şey ifade etmiyordu, tüm bu parasal işlerin, hırsızlığın sistemin bir bütünü olduğu ve önemsiz olduğunu hissediyorduk, suçlu Mark’tan ziyade sistemdi, tüketim toplumuydu. 


 

İkinci filmde Mark geri döner, arkadaşlarına paranın bir kısmını geri vermek ister ama 20 yıl sonra geri dönüşü çok da hoş karşılanmaz elbet.  Sick Boy sevgilisiyle birlikte şantaj tekniğiyle para kazanmakta,  pek kimsenin takılmadığı bir bar işletmektedir… Renton’u çok özlemiş ama bu zamana kadar da içinde çok fazla kin biriktirmiş durumda… Begbie hapishaneden kaçmış vaziyette, Spud bu dörtlünün anılarıyla yaşıyor, tüm geçmişi yazmaya başlıyor kağıtlara… Her zamanki gibi saf ve masum… Tabii ki bizim için Renton(Ewan McGregor), Sick Boy (Jonny Lee Miller), Begbie (Robert Carlyle) ve Spud (Ewen Bremner) dörtlüsünü birarada görmek gayet hoş. Fakat bir yandan da film, ilk filmin atmosferindense daha çok, “kankalar yeniden birarada” tarzında,  “Hangover wolfpack” hafifliğinde bir atmosfer sunuyor bize. Daha sonra ambiyans epey değişiyor çok şükür, yine uyuşturucu “kafası”nı çağrıştıran müzikler ve renklerle, estetik görüntüler çıkıyor ortaya. Fakat hikaye ilki kadar cesur ve sağlam değil doğrusu. Bu kez sanki, evet uyuşturucu bizi ne hale getirdi, gördünüz mü, kaç yaşımıza geldik, bir baltaya sap olamadık, gibi bir altmetin okumak mümkün. Elbette filmlerin uyuşturucuyu teşvik etmesini istemiyoruz, fakat ilk filmdeki o yargısız sunuşu, o doğal ambiyansı görememek de ikinci filmde hafif bir hayal kırıklığı yaşatmıyor değil. Diyaloglar arasında ilk filmden aşina olduğumuz “yaşamı seç, bir iş bul, kariyer yap, aile kur…” diye devam eden Renton’un monoloğuna güncel eklemelerin yapıldığı bölümü ise sevdim (Facebook'u seç, Twitter'ı seç, Instagram'ı seç ve birilerinin bir yerde seni umursamasını dile…),  filme kendi karakterini en çok o kısım, bir de Spud’ın yazdıkları veriyordu doğrusu.


 

Son kertede sistemi eleştiren sağlam senaryoya ve sinematografiye sahip o ilk filmin hastasıysanız, zaten biz ne dersek diyelim bu filmi de elbette koşa koşa gidip göreceksiniz, seveceksiniz ya da sevmeyeceksiniz ama bir takım parçalar yerine oturmuş olacak. İlk filmden çok haz etmediyseniz ya da Trainspotting neydi ki diyorsanız ikinci filme yanaşmayın bile.

 

Twitter.com/blossomel

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter