Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Sweet Home / Dehşet Evi

:: Videolar Sweet Home / Dehşet Evi
(4.5/10)
Yazar: Deniz Çobaner
Başlangıçta kapana kısılmışlık hissini neredeyse tamamı terk edilmiş, canlılık emaresi göstermeyen, pencere açıklıkları tuğla duvarla kapalı ve ana kapısı zincire vurulmuş köhne bir apartman ana mekânıyla birebir hissettiren Sweet Home(2015), kurban konumundaki Alicia ve Simon’ın saldırganları merdiven hollerine hapsetmesiyle kademe kademe etkisini kaybediyor.

Son yılların Hollywood ve İspanyol sinemasında bilinen birçok filmin çeşitli aşamalarında yer alan Rafa Martinéz, bu sefer korku-gerilim filmi Sweet Home(Dehşet Evi)’un yönetmeni olarak karşımıza çıkıyor. PR’dan yazar ekibine kadar neredeyse bütün yapım aşamalarında görev alan Martinéz’in, bu özelliğini filmine yansıtıp yansıtmadığı ise merak konusu...


 

Filmin konusuna gelecek olursak; Alicia, genç bir gayrimenkul danışmanıdır. Keşif için girdiği bir evin anahtarlarını teslim etmeyi unutunca, bu durumu fırsata çevirmek ister ve erkek arkadaşına sürpriz bir doğum günü organize eder. Fakat “emlak mafyası” adına çalışan bir takım katillerle bu neredeyse terk edilmiş binada kapana kısılmalarıyla sürpriz doğum günü partisi, ölümcül bir kedi-fare oyununa döner.

 

İlk sahne açılışıyla birlikte kaliteli ve tasarlanmış görüntülerin akmasıyla yükselen beklenti, takip eden vasat oyunculuklar, yüzlerce tekrar edilmiş bir senaryo ve yetersiz materyalleri ile dibe vuruyor. Slasher ve ev istilası gibi korku-gerilim alt türlerinde konunun tekrar edici olması çok rahatsızlık vermese bile, işlenişiyle öne çıkmayı başaramayan filmler ardında kötü bir tat bırakıyor, sonrasında da unutulup gidiyorlar. Kısıtlı mekanı avantaja çeviren Saw(2004) ya da Sweet Home(2015)’a nispeten daha yakın menşeili [Rec](2007) gibi örneklerin pozitif yanlarını kullanamayan Martinéz, en azından süreyi uzatmayarak izleyiciyi sıkıntıdan ölmekten kurtarıyor. 


 

Başlangıçta kapana kısılmışlık hissini neredeyse tamamı terk edilmiş, canlılık emaresi göstermeyen, pencere açıklıkları tuğla duvarla kapalı ve ana kapısı zincire vurulmuş köhne bir apartman ana mekânıyla birebir hissettiren Sweet Home(2015), kurban konumundaki Alicia ve Simon’ın saldırganları merdiven hollerine hapsetmesiyle kademe kademe etkisini kaybediyor. Bir süre ortaya çıkan kimin kapana kısıldığı ikilemi, izleyicinin ilgisini kaybetmesine sebep oluyor. Film aslında baştan sona gerilimin dozunu ayarlamada başarılı. Fakat yan ögeler destek olacağı yerde köstek olunca bunun da pek bir anlamı kalmıyor. Hâlihazırda katillerle dolu bir harabede kapalı kalmak yeterince büyük bir gerilim unsuru iken, gerçeklikten uzak olması bir yana fazla plastik kalmış vıcık vıcık bir romantizm, gereksiz bir çaba olduğunu adeta haykırıyor. Kim doğum gününde böyle bir yerde kapana kısılması yetmez gibi kocaman bir bıçakla aldığı yaranın üstüne âşık âşık bakan gözlerle espri yapabilir  ki? 


 

Martinéz’in filmin her yerine sinmiş aşırı temkinliliği onu sıradan, yeni bir şey deneme cesaretinden yoksun, “ben bu filmi biliyorum” hissini her dakika hatta her saniye hissettiren bir sonuç ürününe mahkûm etmiş. Tür, oyunculuk ve teknik detaylar konusunda neredeyse birbirine paralel ilerleyen See No Evil(2006) gibi yine vasat bir  filmle karşılaştıracak olursak, ayna simetrisi gibi bir benzerlikten bahsedebiliriz. Fakat See No Evil’i Sweet Home’dan temelde ayıran şey bu kadar 2+2=4 beklenirliğine sahip olan bir senaryoda bile neden-sonuç kurgusunun çok daha büyük bir çaba gösterilerek oluşturulmuş olması. Martinéz, Alicia ve Simon’ı kurban olarak önümüze sürüyor fakat biz bu çift hakkında empati duyabilecek kadar bile bir şey bilmiyoruz. Belki bir süre buna ihtiyaç da duymuyoruz fakat film aktıkça bu verinin eksikliği başka ögelerle de kapatılamıyor ve her yerinden hava alan film balonu elimizde patlıyor. Filmde hayatta kalmaya en yakın aday gibi duran Alicia’nın koşuşturmacaları izleyiciyi nispeten ikna ediyor. Bunun yanında Simon karakteri depresif durağanlığıyla ne yazık ki  izleyicinin sinirini bozmaktan öte bir his oluşturamıyor. Karakter tasarımıyla ilgili şunu eklemekte yarar var; filmin ortalarına doğru katılan “yok edici” karakter filmdeki diğer bütün karakterleri solda sıfır bırakıyor. Ağzından tek kelime duyamadığımız bu karakterin film süresince repliği yok. Hatta sesini bile çok küçük anlarda duyabiliyoruz. Buna rağmen oluşturduğu tedirgin edici hatta direkt korkutucu hava tüyleri diken diken etmeye yetiyor. Yine de filmi tek başına kurtaramıyor.

 

Sonuç olarak Sweet Home, benzer çokça ve daha iyi örneklere sahip, boş zamanlarda bile izlenmesine gerek duyulmayacak bir film. Başlangıçta İspanya’nın gerçek bir problemini masaya yatırması ile eleştirel bir yöne sahip olması takdiri hak etse de, devamında bütün diğer elemanlarını kendi haline bırakmasıyla sinemanın ne sanatsal ne de eğlence yönüne hiçbir şey katamıyor. 

 

Twitter.com/tuzluk_arch

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter