Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

İki Kayıp Şairin Yaşam Yolculuğu: Kelebeğin Rüyası

İki Kayıp Şairin Yaşam Yolculuğu: Kelebeğin Rüyası
Yazar: Murat Tolga Şen Zonguldak'ta yaşayan, iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla, edebiyatla ve en çok da şiirle iç içe yaşamaktadırlar.

 

Ayakları üzerine yeni kalkan genç Cumhuriyet, bir yandan modernleşme çabasındayken, aynı yıllarda Avrupa'da da çetin bir savaş yaşanmaktadır. Belediye Başkanı'nın kızı Suzan'ın Zonguldak'a geri gelmesiyle Rüştü ve Muzaffer'in şiire olan inancı daha da artar. Henüz lise öğrencisi olan Suzan, çevrenin istememesine rağmen iki gençle yakın arkadaş olur. Fakat 1940'lı yılların vebası olan verem, iki genç insanın da sağlığını git gide tehdit etmektedir.

 

Yönetmenliğini ve senaristliğini Yılmaz Erdoğan'ın üstlendiği filmin yapımcılığı yine BKM'ye ait. Çekimler Zonguldak ve İstanbul'da gerçekleştirilen yapım aynı zamanda Zonguldaklı madencilerin de öyküsüne değiniyor. Oyuncu kadrosunda Erdoğan'ın yanı sıra Mert Fırat, Kıvanç Tatlıtuğ, Belçim Bilgin, Taner Birsel, Ahmet Mümtaz Taylan gibi genç-usta pek çok isim de yer alıyor

 

Yılmaz Erdoğan’ı da, sinemasını da severim. Türkiye sinemasının 2000’lerden bu yana olan macerasına önemli filmlerle katılmış iyi bir hikâye anlatıcısıdır. Bu, “hikâye anlatıcısı” kısmının altını çizmek isterim zira ülkemizde sinema yaparken tesadüfi olmayan bir öykü anlatımını gerçekleştirebilen çok az sinemacı var.

 

Yılmaz Erdoğan’ın son filmi Kelebeğin Rüyası’nın ön gösteriminden karışık duygularla ayrıldım. Öncelikle, Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu gibi iki şairin verem yüzünden kısa sürmüş hayat, aşk ve edebiyat yolculuğunu sinemalaştırdığı için Yılmaz Erdoğan’a minnettarım. Polat Alemdar’ların, Memati’lerin rol model olduğu bir ülkede birileri bu filmi izleyecek ve sonra merak edip “Zonguldaklı Şairler” olarak bilinen bu kıymetli insanların şiirlerini okuyacak, sevecek… Birileri bir film izleyecek ve sonra gidip bir şiir okuyacak. Sinemanın her zaman sıradan insanın düşerken elinden tutup kaldırabilecek en yakın sanat formu olduğuna inanırım. Kelebeğin Rüyası buna muktedir bir yapım.

 

Yılmaz Erdoğan özellikle başrol oyuncusu Kıvanç Tatlıtuğ ve görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki sayesinde bunu başarmış gibi görünüyor ancak filmde aksayan pek çok şey de var.

 

Öncelikle, Yılmaz Erdoğan’ın eşi Belçim Bilgin’i sinemada destekleme fikrinden artık vazgeçmesi gerekiyor. Belçim Bilgin’in Gergedan Mevsimi’nde “Mister! Mister!” diye bağırarak bende yarattığı kalıcı travmayı hala silememişken onu bir lise öğrencisi olarak izlemek gerçek bir eziyetti. Üzgünüm ama oynayamıyor. Belgin Doruk’la, Türkan Şoray arası bir şımarık kız kompozisyonunda hiç inandırıcı değil. Güzelliği ortaya çıksın diye yanındaki, yakınındaki kadın rollerin oldukça sıradan yüzlerden seçilmiş olması bile işe yaramamış. Kelebeğin hatası; Belçim Bilgin olmuş!

 

Aslında onun oynadığı rolü en çok hak eden kişi filmde Rüştü Onur’un Heybeliada Sanatoryumunda tanışıp evlendiği Mediha’yı oynayan Farah Zeynep Abdullah… 

 

Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ cephesinde işler daha sakin. Mert Fırat her zaman bildiğimiz gibi oynuyor ama veremli bir şair için biraz fazla kibirli bir karaktere bürünmüş. Kıvanç Tatlıtuğ ise alışık olmadığımız, başarılı bir “beden oyunculuğu” ile filmi sürükleyen asıl isim ve bir ‘isim’den çok fazlası…

 

Hem övüp hem de yermeye devam edecek olursam, Türk sinemasının en iyi açılışlarından birine sahip olan filmde, Rüştü ile Muzaffer’in macerasını anlatırken araya sokulan “Belediye başkanının kızı Suzan” figürünün hikayeye odağını kaybettirdiğini düşünüyorum. Çok önemsiz bir yan hikaye olabilecek bir karakter ve onunla ilgili yaşanmışlıklar bir anda filmin asıl temasına dönüşüyor. Sanatoryumdan kaçıştan itibaren asıl öyküye yeniden dönmeye çalışılsa da “Suzan” gereksiz bir şekilde her sahneye eklenmiş!

 

Yılmaz Erdoğan’ın, İnönü dönemi politikalarına yönelttiği ve kömür madenleri üzerinden yaptığı eleştiriler, Muzaffer’i bayrağın ve Atatürk büstünün önünde döven, muhtemelen günümüz milliyetçilerinin öncülü olarak betimlenmiş zalim Kürşat karakteri gibi kimi dokundurmalar filme serpiştirilmiş ancak Kelebeğin Rüyası hem aşk filmi, hem yaşam hikâyesi hem de toplum eleştirisi olmaya çalışırken sendeliyor. Çünkü arkadan akması gereken bazı notalara kuvvetlice basılıyor sonra da tamamen vazgeçiliyor.

 

Kelebeğin Rüyası yazdığım her şeye rağmen eli yüzü düzgün ve iki kayıp şairi anlatarak şiiri yeniden kıymetlendirme amacına ulaşacak gibi görünen bir yapım. Kapalı mekânlara sıkıştırılmış bir dönem hikâyesi değil, görsel yönü çok güçlü… Vapurlara binip Zonguldak’tan Heybeliada’ya gidiyoruz, İstanbul pastanelerinde oturuyoruz. Gerçekten takdir edilmesi gereken bir çaba ancak hataları da görmezden gelemedim. Keşke Suzan karakteri bu kadar öne çıkarılmasaydı. Böylelikle 138 dakikalık süresi biraz kısalır ve filmin genç nesil için sıkıcı bir izleme deneyimine dönüşmesi ihtimalinin de önüne geçilebilirdi. 

 

 

Murat Tolga Şen

twitter.com/murattolga

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Emre Ahmet Seçmen: “Bu belgesel için 53 r...

Emre Ahmet Seçmen: “Bu belgesel için 53 r...

Fırat Sayıcı

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter