Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Her şey limuzinde geçiyor

Her şey limuzinde geçiyor
Üye: Ömür Gedik David Cronenberg’in ilk kez Cannes’da gösterilen ve farklı tepkiler alan edebiyat uyarlaması Cosmopolis vizyonda. Tek bir günde ve ağırlıklı olarak bir limuzinin içinde geçen film ekonomik kriz zamanında genç bir finans dehasının bir gününü anlatıyor. Film, kapitalizm, hayat ve seks üzerine bitip tükenmeyen diyalogları ile eleştirildi. Ama ben tam tersine Cosmopolis’in daha çok aksiyona dayalı yaz filmleri arasından bu yönüyle sıyrılacağını ve izleyenleri, onlara farklı bakış açıları sağlayarak etkileyeceğini düşünüyorum. Başrolde Alacakaranlık serisinin yakışıklısı Robert Pattinson var.

 

New York’taki antikapitalist isyanın arka fonu oluşturduğu Cosmopolis, genç bir milyonerin seks, para piyasaları, kapitalizm, Wall Street işgali vb. gibi konularda dar mekandaki diyaloglarından oluşuyor. Cosmopolis, Don DeLillo’nun 2003’te yayımlanan meşhur romanının aynı adlı sinema uyarlaması.

 

Kendini dış dünyadan tamamen kopuk hisseden Eric, saçını kestirmek üzere limuzinine binip yola çıkıyor. Biz de yol boyunca Eric’in arabasına binip, yerini bir diğerine bırakan ziyaretçileriyle olan sohbetlerini, sevişmelerini, tartışmalarını izliyoruz. Bu sohbetlerin çoğu fazlasıyla uzun, bir kısmı derin, düşündürücü. O arada arabanın camından dışarıda olup biten kavga, gürültü ve isyanı görme imkanımız da oluyor. Eric’in koruması, akıl hocası, bazen de arkadaşı olarak gördüğümüz Torval, her türlü tehlikeye karşı Eric’in yanında ve arkasında. Limuzine binip inen ve Eric ile seks yapan kadınlara karşı Eric’in limuzininin dışında görüştüğü, cinsel isteklerinden bahsettiği eşi Elise Shifrin var. Eric, genç yaşında iş güç para dünyasının içinde kaybolmuş, cinsel kimliğini oturtamamış kayıp bir ruh gibi duruyor. Finans ve para piyasaları konusunda bilgili ve yetenekli ama aynı şeyi insan ilişkileri için söylemek pek mümkün değil. Sessiz ve derinden giderek finans dünyasında büyük etkiler yaratmak isteyen biri o.

 

Diyalogların bir kısmının hayli didaktik görünmesinin nedeni filmin oldukça sadık bir roman uyarlaması olması. Zaten yönetmen David Cronenberg, senaryoyu altı günde yazdığını ve filmdeki cümlelerin bire bir kitabın aynısı olduğunu kendisi de söylüyor. Ama söz konusu yazılı metin değil de beyazperde olunca diyaloglar araları bağlanmamış, havada kalan baloncuklar gibi durmuş. Karakterler diğerlerinin ne dediğini çok da umursamadan kendi laflarını söyleyip geçiyorlar. Zaten bazen ne dedikleri, niye dedikleri de pek anlaşılmıyor. Bütün diyalogları takip edebilmeniz güç. Ama o sırada olmasa bile filmden çıkıldığında bu anlamsız görünen konuşmalar üzerine düşünmek mümkün. Diyaloglar izleyenleri tam sıkacakken araya giren seks sahnelerinin biraz nefes aldırdığı da bir gerçek. David Cronenberg başroldeki Robert Pattinson’ın Alacakaranlık’tan gelen şöhretinin kendisi için filme kaynak bulma konusunda önemli olduğunu söylüyor. Ama Pattinson’ın filme ve yönetmene tek faydası arkasından gelen şöhreti değil. Pattinson’ın Alacakaranlık serisine de çok katkısı olduğunu düşündüğüm soğuk, bazen de donuk duruşu ve ifadesi Eric rolüne de uymuş.

 

David Cronenberg, Wall Street karmaşasını arka planda yansıtırken bir belgesel çekiyor gibi hissettiğini söylüyor. DeLillo, romanını bundan sekiz yıl önce yazılmış olmasına rağmen geleceği, Wall Street karmaşasını, kapitalizm karşıtı sokak protestolarını ön görmüş olması konusunda oldukça başarılı. Cosmopolis aksiyonlu, haraketli bir film değil. Tek mekanda ve ağırlıklı olarak diyaloglar üzerinden ilerliyor. Cannes’da gösterildiğinde hem iyi hem de kötü eleştiriler almıştı, ülkemizde de izleyiciyi ikiye böleceğine hiç şüphem yok.

 

İçi boş aksiyon ya da korku filmleriyle dolu bu yaz aylarında sizin Cosmopolis’ten keyif alan birinci gruptan olmanızı isterim doğrusu.

 

Ömür Gedik

Etiketler: Cosmopolis, Ömür Gedik

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter