Popüler Sinema

Paylaş
Dosyalar

Çocuk rüyasıydı, sanat eseri oldu

Çocuk rüyasıydı, sanat eseri oldu
Üye: Kerem Akça “Pamuk Prenses’in Maceraları” ve “Pamuk Prenses ve Avcı”nın yaz sezonunda arka arkaya vizyona girmesini fırsat bilerek sinema tarihindeki peri masalı filmlerine bakış attık. Peki “Oz Büyücüsü”nden “Alis Harikalar Diyarı”ndaya uzanan ve arada fazlaca Avrupa’dan da destek alan süreçte neler olmuş?

 

Sinemanın ilk döneminde ‘fantastik’ çok önemsenmese de zamanla ayakları üzerinde duran, entelektüel konuşmalarda adı geçen ve başyapıtlar üreten bir kol haline geldi. İşin daha da ilginci, o zamanlar sessiz dönemdeki ‘bilimkurgu’ ve ‘korku’nun çıkışının ardından bu iki alanın ‘fantastik’ kavramının içinde anılmışlığı da vardı. Ancak zamanla süreç değişti ve o yılların ‘destansı aşk filmi’, ‘komedi filmi’, ‘müzikal’, ‘kara film’, ‘western’ gibi formatları farklı ivmelere girdi. 

 

Bunun devamında da şimdinin sinemasında fantastik, korku ve bilimkurgu başlı başına ‘tür’ statüsünde kabul görmeye başladı. Hatta bunların her birinin de western, müzikal, tarihi-epik ve savaş filmi gibi eskiyen ‘görkemli’ dünyalı türlerin çok ötesinde olduğu düşünülüyor artık. Peri masalı filmi ise süper kahraman filmi, fantastik-macera, fantastik-komedi ve kılıç-büyü filmi ile birlikte türün en ‘işlevsel’ alt türüne dönüştü. ‘O da nedir?’ diye soracak olursanız aslında ‘bir süre masalların çizgi filmlerde ana hikaye olarak kullanılmasının ardından hayal ile gerçeği keskin hale getiren bir şablon’ cevabını verebiliriz.

 

 

Daha ziyade çocuk yaşlarda bir tiplemenin; farklı motivasyonlarla gerçek olmayan dünyaya girmesiyle birlikte yaşadıkları, aldığı hayat dersleri ve daha nicesini içinde bulunduran bir alandan söz ediyoruz. Peri masalı filminin sinemaya esaslı girişinin ise aslında eşcinsel okumalara da açık “Oz Büyücüsü” (“The Wizard of Oz”, 1939) ile o zamanlar ‘müzikal’in içinde gerçekleşmesi tesadüf değil. Zira ‘peri masalı müzikali’ adlı bir alt tür de o türün altında ‘ayrıca’ karşımıza çıkıyordu.

 

Ancak Dorothy’nin girdiği evrende, yürüdüğü tuğla yolda ve karşısına aldığı cadılardan bir kesif bir ‘masal’ kokusu yayıyordu bu eser. Tecnhicolor konusunda da ilklerden olan bu Victor Fleming etiketli yapıt, nihayetinde ‘fetiş’ ürünü bir markaya dönüştü.  “Mary Poppins” (1964) ile “The Wiz” (1978) başta olmak üzere çeşitli eserleri etkilemesi açısından değer arz etti. Zira o zamanlar sözünü ettiğimiz alan böylesi rötuşlara ihtiyaç duyuyordu.

 

 

Fakat elbette her zaman olduğu gibi bir diğer taraftan da Avrupa sinemasının ‘gerçeküstücülük’ ekolüne sırtını yaslayan “Güzel ve Çirkin” (“La Belle et La Bete”, 1946), “Orfe” (“Orphée”, 1950), “Milano’da Mucize” (“Miracolo a Milano”, 1951) ile “Valerie and Her Week of Wonders” (“Valerie a tyden divu”, 1970) gibi eserler sıraya giriyordu. Bir bakıma Amerikan sinemasının 80’lerinin habercisi olan bu durum, Taviani Kardeşler’in kimi yapıtlarıyla da ‘güncel’lendi.

 

Bu sayede aslında bunların ilk ikisini imzasını koyan Jean Cocteau’nun ‘gerçeküstücü’ düşüncesi Avrupa sineması damarını derinden etkilerken, üçüncüsünün mucidi De Sica’nın filmi sosyal gerçekçi masal filmi formatını başlattı. Jires’in dahiyane eseri “Valerie and Her Week of Wonders” ise masalsı korku filmi ya da korku tonlu peri masalı filmi gibi garip bir füzyona imza attı. Başta “Kurtlar Sofrası” (“The Company of Wolves”, 1984) olmak üzere sayısız esere kaynaklık etti.

 

80’lerde ise 70’lerin ‘bilimkurgu’ ezgilerinin ardından bir açılma yaşandı. Hollywood’da kitsch efektler, gençlik kültürü, X kuşağı gibi kavramlar devreye girerken “Hiç Bitmeyen Öykü” (“The NeverEnding Story”, 1984), “Efsane” (“Legend”, 1985), “Labirent” (“Labyrinth”, 1986) ve “Princess Bride” (1987) gibi eserler üredi. Bunların kimisi ‘kült’ kategorisinde anılmaya mahkum kalırken, kimisi ise şimdiye kadar uzandı. Ancak esas bu devri önemli kılan Tim Burton ve Terry Gilliam gibi biri Alman dışavurumculuğu diğeri Fransız gerçeküstücülüğünden etkilenen iki ismin dünyaları idi.

 

 

Gilliam’ın “Zaman Haydutları” (“Time Bandits”, 1981) ve “Baron Munchausen’in Maceraları” (“The Adventures of Baron Munchausen”, 1988) ile yoğun tarih bilgisini Monty Pythonesk diyalog komedisiyle iç içe geçirdiği alt tür ürünleri dikkat çekici bir model oluşturdu. Tim Burton’ın gotik ve dışavurumcu masalı “Makas Eller” (“Edward Scissorhands”, 1990) ise Vincent Price’a saygı duruşunda bulunan bir Amerikan banliyösü taşlamasına dönüşüyordu. Aynı zamanda da korkutucu ama sempatik ana karakteriyle parlıyordu. ‘Çocuk kahraman’ düşüncesini faklılaştırarak aradan sıyrılıyordu.

 

Bu isimler işlevlerini “Çılgın Kardeşler” (“The Brothers Grimm”, 2005), “Çarli’nin Çikolata Fabrikası” (“Charlie and the Chocolate Factory”, 2005), “Alis Harikalar Diyarında” (“Alice in Wonderland”, 2010) gibi eserlerle sürdürdü. Ancak daha ziyade onların ‘masallar’ı olgunlara uygun sinema filmlerinin içine yedirme amacına malzeme edildiği görüldü.

 

1990’larda çıkan Jean-Pierre Jeunet’nin eserlerindeki masalsı tonun 2001 karşılığı “Amélie” (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”) kendini iyi hisset omurgasıyla, Wisit Sasanatieng’in “Yurttaş Köpek”i (“Mah Nakorn”, 2004) Tayland kültürüne uydurulmuş alaycılığıyla, Del Toro’nun “Pan’ın Labirenti” (“El Laberinto del Fauno”, 2006) siyasi tabanıyla, “Manhattan’da Sihir” (“Enchanted”, 2007) ise live-action-animasyon kırması yaratıcı omurgasıyla dikkat çekti. 

 

 

Aslında ‘Yüzüklerin Efendisi’ ile başlayan fantastiğin A sınıftaki serüveni bu alan bazında ‘Harry Potter’ serisi (2001-2011) ışığında canlandı. Buradaki özel efektleri, çocuk kimliği meselesi, alegorik alt metinleri, yaratıcı dünyayı ve özdeşleşme ışıltısını gören stüdyolar ve bağımsız şirketler, bir şekilde böylesi projelere girdi. Uzun kuyruklar oluşturarak fazla kalıcı olmayan yüksek bütçeli eserler ürettiler. Bunlardan en akılda kalanı şimdiden üç örnek veren ‘Narnia Günlükleri’ (‘The Chronicles of Narnia’) serisi (2005-2010) olurken, “Altın Pusula” (“The Golden Compass”, 2007), “Spiderwick Günceleri” (“The Spiderwick Chronicles”, 2008), ‘Arthur ve Minimoylar’ (‘Arthur and the Minimoys’, 2006-2011), “Peter Pan” (2003), “Terabithia Köprüsü” (“Bridge to Terabithia”, 2007), “Ay Prensesi” (“The Secret of Moonacre”, 2008) gibi ilginç arayışlar dikkat çekti.

 

Dışavurumcu Neil Gamon ürünü “Aynalı Maske” (“MirrorMask”, 2005), Spike Jonze etiketli Maurice Sendak uyarlaması “Where the Wild Things Are” (2009) ve Tarsem zihninden bir ‘palet’ aşılayan “Düşüş” (“The Fall”, 2006) de olgunlara uygun örnekler olarak kaldılar son 10 yılda.

 

 

Şimdilerde ise “Alis Harikalar Diyarında”nın dünya çapında 1 milyar doları geçen gişe başarısının sonucunda bu yaz sezonu için iki Pamuk Prenses uyarlaması görebiliyoruz programlarda. Bunlardan biri geçen hafta vizyona giren “Pamuk Prenses’in Maceraları” (“Mirror, Mirror”, 2012), diğeri 1 Haziran’da sinemalarımıza uğrayacak “Pamuk Prenses ve Avcı” (“Snow White and the Huntsman”, 2012). İlkinin ‘cadının hikayesi’ne, ikincisinin ‘Pamuk Prenses-avcı’ ilişkisine uzandığı görülebiliyor. Bu da masalların evrenlerine farklı yorum arayışlarını kanıtlayan bir duruş kanımızca. Zira Burton’ın “Alis Harikalar Diyarında”ki 19. yüzyılın sınıfsal taşlamasına uzanan alt metinlerin gerçekliği bir ‘karşılık’ bulmuş durumda...

 

Kerem Akça

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter