Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Muhammet Uzuner: “İyi film yapmanın kriterleri etiketlerin önünde tutulmalı!”

Muhammet Uzuner: “İyi film yapmanın kriterleri etiketlerin önünde tutulmalı!”
Yazar: Fırat Sayıcı

Bu yıl Türkiye'de önemli festivallerde boy gösteren, Boğaziçi Film Festivali'nde en iyi film ödülünü alan "Halef"in başrol oyuncusu Muhammet Uzuner sorularımızı yanıtladı...

 

Projeyi kabul etme sebepleriniz neydi? Role hazırlanırken nasıl bir yol izlediniz?


Öncelikle senaryoyu beğendim. İki karakter arasındaki çatışma ve bu çatışmanın gerilimli ve gizemli yolculuğu hoşuma gitti. Mahir karakterinde işlenmesi keyifli nüanslar, oyunculuk için zengin bir malzeme vardı. Bir de yönetmen Murat Düzgünoğlu’na güvendim açıkçası. Benim için yönetmen de senaryo kadar önemli. Hikayenin yönetmen tarafından  nasıl yorumlanacağı filmi çok belirliyor elbette. Ayrıca yönetmenlerin sette verimli zaman geçirebileceği oyuncularla çalışmak istemesi gibi ben de Murat’a yönetmen-oyuncu iletişimi açısından çok güvendim. Murat’ın oyuncu yönetimi, oyuncu için güvenli bir zemin sunmakla kalmıyor aynı zamanda oyuncudan gelen öneri ve talepleri değerlendirerek sürecin daha da zenginleşmesine yol açıyor. 


Mahir karakterinde psikolojik hazırlığın ötesinde bir de fiziki hazırlık yapılması gerekiyordu. Dolayısıyla karakterin değişik şekillerde epilepsi krizleri geçirmesi setten önceki çalışmamda önemli bir yer tuttu.  Hem doktorlara danışarak konu hakkında bilgi sahibi oldum hem de bir çok video izledim. Duygusal açıdan çok da kolay olmadı bu videoları izlemek. Zaten bir kısmını sonuna kadar izleme gücü bulamadım kendimde. Bir yandan da mesleğimizin karşımıza çıkardığı her yeni karakterin bizi başka deneyimlere götürmesi de iyi ki oyuncuyum dedirtti bana.

 

Mahir’de kendinizden bir şeyler buldunuz mu hiç?


Her rolde mutlaka kendimden bir şeyler bulurum. Aksi çok mümkün değil bana göre. Ne kadar değişik bir karakter oynayacak olsanız da sonuçta insanda buluşmuş oluyoruz. Ama şunu söyleyeyim şimdiye kadar en çok merak ettiğim karakter Mahir oldu. Hikaye akışının içerisinde kafamda soru işareti olan noktalarda Mahir hangi gerekçelerle davranacaktı? Elbette bu soruların yanıtı sete çıkmadan önce verilmişti ama o an geldiğinde nasıl bir psikolojik yapı içinde olacağımı, bunu nasıl bir işçilikle gerçekleştireceğimi doğrusu bilmiyordum. Bir çok şeyi sete bıraktık, bilerek. Bunun da çok faydasını gördüm açıkçası. Oyuncunun kendini ana bırakması ve o anlar içinde kalma çabası kendisi için de sürprizler barındırıyor. Bu filmde bunu çok yaşadım. 


Reenkarnasyona inanır mısınız?


Daha önce çok rastladığım ve düşündüğüm bir konu. Ama bir yargıya ya da sonuca varmamıştım. Bu filmle birlikte tekrar karşılaşmış oldum ve çok ilginç deneyimlerim oldu. Filmin iki ana karakterinden biri olan Halef, yönetmen Murat Düzgünoğlu’nun tanıştığı bir kişi. Böyle olunca konu daha bir gizemli hale geliyor. Film çekim sürecinde de öyle şeyler duydum ki gerçekten hayret etmemek mümkün değil. Ama sonuçta bir inanış elbette. İnanıyorum ya da inanmıyorum demenin dışında bir konu. 


Başından sonuna dek gizemini korumayı başaran ve merakı ayakta tutan bir senaryo var karşımızda. Sizin hiç katkılarınız oldu mu çekim aşamasında Mahir karakteri için?


Sete çıkmadan önce ve set bittikten sonra hikaye akışına ilişkin çok sohbetimiz oldu Murat’la. Bu sohbet/tartışmalara Halef’i oynayan Baran Şükrü Babacan da katılmıştı. Murat çok açık bir yönetmen. Her türlü fikri, yeni açılımlara yol açabileceği ihtimalini göz ardı etmeden hemen dikkate alıyor ve uzun ve zevkli sohbetlere dönüştürüyor. Bunun dışında bir oyuncunun en iyi önerme şekli oyunudur bana göre. Bazı sahneleri on- on beş değişik versiyonla çekmek bana aşırı haz veren durumlardı. 


Kendi adıma, filmi izlerken diyaloglar arasındaki konuşma boşluklarının uzun olduğunu düşündüm. Bilmiyorum bu durum sizi rahatsız etti mi ama bir oyuncu olarak çalıştığınız yönetmenleri bazı durumlarda uyarma ya da fikir verme konusunda nasıl bir yol izliyorsunuz?


“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” sözünün geçerliliğinin sınandığı bir durum söz konusu. Evet son dönem sinemamızda böyle bir eğilim var. Sanırım anlatılmak istenen derdin olaylar dizisiyle mi yoksa karakterin içsel dünyası yoluyla mı verilmek istendiğiyle ilgili bir durum. Yönetmen seyircinin olaylardan çok karaktere odaklanmasını istiyorsa sanırım biraz o karakterin yüzünde kalmak ve seyircinin de bu konuda düşünmek durumunda kalmasını istiyor. Bir seçim bu. Her türlü üsluba saygı duyarım. Yeter ki iyi işlensin, güzel yapılsın. 


“Halef” birçok festival gezdi. Gidebildiğiniz festivallerde nasıl tepkiler aldınız seyirciden?


Film giderek daha çok beğenildi. Her festivalde biraz daha sıcak ve içten tepkilerle karşılaşmaya başladık. Filmin bir reenkarnasyon filmi olmadığı çok başka mesajları olduğu yolunda çok analiz aldık. Seyircinin tepkisi genel olarak içten ve sıcaktı. Hatta İstanbul’da birden fazla izleyenlere tanık olduk. Birçok ayrıntıdan yola çıkılarak karakter analizleri yapan ve sinemacı olmayan seyircilerle tanıştık. 


Son 15-20 yıldır ülkemizde bir festival filmi / gişe filmi tartışması sürmekte. Siz bu kalıplaşmış yakıştırmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?


Bu etiketlemede en çok dikkatimi çeken nokta sanki festival filmi sinema imiş de gişe filmi değilmiş gibi bir ima barındırması. Oysa iyi bir gişe filmi yazmak ve çekmek sanıldığı kadar kolay olmuyor. Bir festival filmi de her zaman kaliteli bir film olacak demek değil. Aslında bu kategorizasyonun dışında düşünmek lazım. Özellikle ve öncelikle sinemacılar için tabii. Bir çok sinemacı hikayesinin seyirciye ulaşmasından çok festivallerde boy göstermesini yeterli sayıyor. Ya da tam tersi; hasılatı olsun da çok da iyi film olmayabilir gözüyle bakılıyor. Bana göre sinema ile toplumun ilişkisi açısından bakmak gerek. Sorunuzdaki kategorilendirme ihtiyacı aynı zamanda toplum tarafından bir eleştiri de içeriyor. Bu eleştiriye kulak verilmesinden yanayım. İyi film yapmanın kriterleri etiketlerin önünde tutulmalı. 


Son olarak yakın zamanda rol alacağınız projeleri sormak istiyorum…


Sinema ve televizyon ile ilgili bir projeyle anlaşmadım henüz. Ama son zamanlarda tiyatroyla fazlasıyla içli dışlıyım. Arzu Gamze Kılınç’la birlikte kurduğumuz Cihangir Atölye Sahnesi (CAS)’nde hem oyuncu hem de eğitmenlerimizden Kıvanç Kılınç’ın yazdığı “Bir Alaturka Hikayet: Raif ile Letafet” adlı komediyi sahneliyorum. Oyun Aralık ayında sahnede olacak. Aynı zamanda CAS bünyesindeki konservatuvar ve atölyelerde dersler veriyorum. Bu dönem rolüm, hem yönetmen hem de eğitmen olmak.

 

Röportaj: Fırat Sayıcı

Fotoğraf: Muhsin Akgün

 

twitter.com/firatsayici

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter