Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Melik Aksan: "Festivallerin şeffaf ve dürüst olması gerekir!"

Melik Aksan: "Festivallerin şeffaf ve dürüst olması gerekir!"
Yazar: Fırat Sayıcı

Uzun Filmin Kısası'nda bu kez konuğum Melik Aksan. Kendisini yaklaşık 2 yıldır tanıyorum. İnanılmaz bir sinema sevdalısı olduğunu, bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan da sinema için üretim yaparak bu sevdasını ayakta tutmaya çalıştığının yakın şahitlerindenim. Kadına şiddet konusunda çektiği  "Ouroboros" adlı deneysel kısasını çok beğendim ve hemen bir röportaj yapmak istedim. İyi okumalar... 

 

Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?


1994 Şanlıurfa doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Şanlıurfa’da tamamladım. Şanlıurfa Anadolu İmam-Hatip Lisesinde okurken, ilkokul yıllarından gelen tiyatro merakımla liseler arası tiyatro yarışmasına katıldım ve ekip olarak il ikincisi olduk. Lise eğitimimden sonra, 2012 yılında Adana’da Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladım. Lise yıllarında başladığım fotoğraf sanatçılığına burada da devam ederken aynı zamanda öğrenciliğimi idame ettirmek için reklam fotoğrafçılığı yaptım. Sinema tutkumun nerede başladığını bilmesem de ilkokul yıllarından beri tiyatro ve edebiyatla gelen bir sanat sevdasının olduğunu biliyorum. Lise yıllarının sonuna doğru ise film yapma isteğim doğmuştu ve buna fotoğraf çekerek başlamanın daha doğru olacağını düşünmüştüm. Uzun yıllar film yapma hayaliyle yaşarken nihayet üniversitenin son senesinde ilk kısa filmimiz olan Ouroboros’u çektim. 21. London Turkish Film Festival’den Audience Choice Best Short ödülünü aldık, 14. International Short Film Festival Detmold’da ise dünya prömiyeri yaptık. Fakülteden mezun olduktan sonra bir sene Adana’da öğretmenlik yaptım, öğrencilerime gönüllü olarak fotoğraf dersi verip yılsonu fotoğraf sergisi açmalarını sağladım, bunu sürekli hale getirdiler ve hala her yılsonu açtıkları fotoğraf sergisine davet ederler. Adana’daki bir yıllık öğretmenlikten sonra İstanbul’a taşındım, çeşitli işlerde çalıştıktan sonra şuan tekrar bir lisede öğretmenlik yapmaktayım.

 

Senin için kısa filmin tanımı nedir?


Kısa film, diğerlerinin bütün bir kitapta anlattıklarını on cümlede anlatmaktır. Nietzche’nin tutkusu gibi; kısa, öz ve vurucu. Ne yazık ki ülkemizde kısa film daha çok öğrenci işi veya uzun metrajın ilk basamağı gibi görülmektedir. Bu görüş tabii ki ülkemizde bir kısa film pazarı olmamasını da beraberinde getiriyor.

 

Biraz Ouroboros'dan ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?

 

Ben uzun yıllar film yapma hayaliyle yaşadım, hala da aynı hayalle yaşıyorum. Ben film çekmek istiyordum, Nur’un ise yazmak istediği bir derdi vardı ve bunu bir şekilde filme dönüştürdük.  Yetiştiğimiz toplumun bazı sıkıntıları olduğunu görmüştük. Küçükken bunları pek anlamıyorduk ama büyüdük ve öğrendik ki burada bir sorun var, yetiştiğimiz toplumdan çıkıp yöresele değil de daha genele baktığımızda anladık ki bu sadece bizim toplumumuzun sorunu değil, evrensel bir sorun. Biz de insandan yola çıkarak, bu minimal gibi görünen ve alışılagelmiş olduğu için sıradanlaşan problemi metaforik bir anlatımla göstermeye çalıştık. Erkekteki erkini ispat etme çabası, bunu da kadının üzerine basarak göstermesi her ne kadar erkeğin yarattığı bir problem olsa da, bu problemin hayati boyutlara ulaşmasında erkek kadar kadının da payı vardır. Çünkü aynı şeylere maruz kalmış olan, çocuklarını bu bilinçle yetiştirebilecek olan anne; öğretilerin dışına çıkamamış, bütün bunlara boyun eğmiş ve gözünü kapatmıştır veya kapatılmasına razı olmuştur. Bu düzene alkış tutarak problemin sonraki nesillere de taşınmasına katkıda bulunmuştur. Tarih boyunca böyle süregelince kırılmaz bir kısırdöngü oluşmuş ve bu döngüden çıkmak isteyen kadınlar toplum için işe yaramaz diye nitelendirilerek bir nevi zihnimizdeki kadın atık deposuna atılmış ve yeni arayışlara geçilmiştir.

 

Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?


Hızla gelişen teknoloji film yapmayı ve ulaşılabilirliği kolaylaştırıyor; bu da daha çok deneme ve daha çok üretme anlamına gelebilir, ama ne yazık ki ulaşılabilir olanın kalitesinin düşmesi korkusundan veya düşüncesinden kendimi alamıyorum. Belki aynı kategoride değerlendiremeyiz ama korkumu daha iyi anlatabilmek için Youtube örneğini vereceğim;  video çekip yayınlamak kolay ve ulaşılabilir olduğu için şuan Youtube bir video çöplüğü haline gelmiş durumda. Bunda teknolojinin hızla gelişmesinin ve herkesin kolayca ulaşabilmesinin etkisi çok büyük.  Umarım bu durum kısa filmler için de aynı etkiyi göstermez.  Öte yandan, sinemanın teknolojiyle doğrudan bir ilişkisi var ve bu gelişim daha çok sinemacının veya kısa filmcinin kendini daha iyi ifade etmesine katkıda bulunabilir. Çok değerli sanatçıları sinema dünyasına kazandırabilir. Tabii oluşabilecek çöplükten sıyrılabilirlerse.

 

Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin yerli ve yabancı yönetmenler kimler? 


Örnek aldığım veya yolunda gittiğim bir yönetmen olduğunu söyleyemem ama izlediğim her filmden, her yönetmenden kendimce dersler çıkarıp kendime bir şeyler katma çabasındayım. ‘En’ sözcüğüne hayatımda pek yer vermemeye çalışıyorum. Ama sevdiğim birkaç film ve o filmlerin yönetmenlerini saymam gerekirse; ülkemizde Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmi, Mustafa Altıoklar’ın Ağır Roman’ı beğendiğim ve defalarca izlediğim yerli sinemamızın eserlerindendir. Bunlar dışında çok değerli eserler illa ki vardır ama burada hepsini sayamayacağım. Yabancı yönetmenlerden ise daha çok sinemaya felsefi yaklaşımlarıyla sevdiğim Alejandro Jodorowsky, Theodoros Angelopulos, Bela Tarr, Abbas Kiarostami’yi sayabilirim.  Son dönemde izlediğim ve çok etkilendiğim Nadine Labaki’nin Capharnaum’unu da söylemeden geçemeyeceğim.

 

Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?


Şu an çekmiş olduğum tek kısa filmimiz Ouroboros festival yolculuğundayken, maalesef Türkiye’deki herhangi bir festivalden geri dönüş alamadık, bu yüzden organizasyon ve içerik açısından pek bir şey söyleyemesem de pek dürüst ve şeffaf olduklarını düşünmüyorum. Bizzat şahit olduğum birçok şey oldu; gönderdiğimiz filmin izlenmemiş olduğu ve izlenmeden elendiği gibi. Teknolojiyle ilgili bahsettiğim konuya benzer şekilde; festivallerin de sayısı arttıkça amaç ve kalitenin sapması söz konusu. İlçe belediyelerinin bile hangi amaçla yaptıkları tartışma konusu olan birçok kısa film festivali mevcut. Bu durum ister istemez ilk kısa filmini yapan çok değerli kısa filmcilerin hevesini ve umudunu kırabiliyor, bazıları bundan kötü etkilenirken bazıları çok daha güçlü bir şekilde yollarına devam ediyorlar. Festivaller toplum için her ne kadar filmin başarı kriteri gibi görünse de bu benim için kesinlikle bir kriter değildir. Festivalden ödül almış olmak bir filmi iyi yapmazken ödül almamış olmak da kötü yapmıyor. Ama teşvik ve fonlar açısından bütün bu festivallerin daha adil, daha şeffaf ve daha kıymet bilir olmalarını diliyorum.

 

Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…


Şu an üzerinde çalıştığım ve süreci doğru değerlendirip tamamlayabilirsem çekmeyi planladığım üçleme kısa filmim var. Onun dışındaki uzun vadeli planlarımdan kendime bahsetsem de başkalarına bunu açıklamak bana hep büyük konuşmak gibi gelmiştir, bunların içinde elbette sıralaması belli olan uzun ve kısa metraj filmler mevcut. Her ne kadar uzun metraj film yapmak istesem de kısa filmden vazgeçmeyi düşünmüyorum.

 

twitter.com/firatsayici


YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Kısa Film ve Kapitalizm İlişkisi

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter