Popüler Sinema

Paylaş
Haberler

FİLMEKİMİ 2015 BAŞLIYOR - 03-11 EKİM

FİLMEKİMİ 2015 BAŞLIYOR - 03-11 EKİM
14. FİLMEKİMİ EKİM AYININ GÖZDESİ OLACAK

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 14. kez düzenlenen Filmekimi, Vodafone FreeZone sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Ekim ayını sinemaseverlerin gözdesi yapan Filmekimi bu yıl da Türkiye’nin birçok şehrini gezecek.


Filmekimi, on dördüncü yılında her yıl olduğu gibi, dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış ve merakla beklenen yapımları içeren zengin programıyla Ekim ayını renklendirecek. FilmekimiVodafone FreeZone sponsorluğunda, 3-11 Ekim tarihlerinde İstanbul’da 9 gün sürecek bir maratonun ardından Türkiye’nin birçok kentinde Ekim ayı boyunca devam edecek.

İlk kez düzenlendiği 2002 yılından bu yana İstanbullu sinemaseverlerin büyük ilgiyle takip ettiği Filmekimi, 2014’te 7 şehirde toplam 70 bin sinemaseverle buluşarak rekor izleyici sayısına ulaşmıştı.

Filmekimi İstanbul’a Yayılıyor

Filmekimi, İstanbul’un farklı noktalarına yayılarak daha çok sinemasevere ulaşmayı hedefliyor. Geçtiğimiz yıl ilk kez Kadıköy’e geçen ve büyük ilgi gören Filmekimi’nin bu yıl Beyoğlu’nda BeyoğluAtlas ve Kadıköy Rexx Sineması’nın yanı sıra Ortaköy’de Feriye Sineması’nda da gösterimleri olacak.

Filmekimi Türkiye’nin Farklı Şehirlerine Uğramaya Devam Ediyor

İstanbul dışında gösterimlere 2011’de başlayan Filmekimi, bu yıl da Türkiye’nin farklı kentlerindeki sinemaseverlere yılın en iyi ve en güncel filmlerini sunmaya devam edecek. Filmekimi, bu yıl AnkaraİzmirBursaDiyarbakır ve Trabzon’daki gösterimlerin yanı sıra ilk kez Edirne’ye de uğrayacak.

Filmekimi tarihleri şöyle:

  • 03-11 Ekim İstanbul – Atlas, Beyoğlu, Rexx, Feriye sinemaları
  • 02-04 Ekim Ankara –Büyülüfener Kızılay Sineması
  • 09 -12 Ekim İzmir – Karaca Sineması
  • 16-18 Ekim Bursa – Cinetech Korupark Sinemaları
  • 23-25 Ekim Diyarbakır – NCity AVM Avşar Sinemaları
  • 23-25 Ekim Trabzon – Atapark Avşar Sinemaları
  • 30-31 Ekim-01 Kasım Edirne – Cinemarine Margi Sinemaları

Biletler ne zaman, nerede?

Filmekimi biletleri, İstanbul’da 19 Eylül Cumartesi günü Biletix satış noktaları, Biletix çağrı merkezi, Biletix web sitesi(biletix.com) ile Atlas ve Rexx sinemalarının gişelerinden satışa sunulacak.

Filmekimi’nde hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.3016.00sadece 7 TL.

Tüm 19.00 ve 21.30 seansları ile hafta sonu tüm seanslar tam 17 TLindirimli 12 TL.

Lale üyeleri bu yıl da biletlerini %25’e varan indirimlerle öncelikli olarak alabilecekler. Lale üyeleri için ön satış günleri;Siyah Lale üyeleri için 16 Eylül’de, BeyazKırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 17 ve 18 Eylül.

Vodafone FreeZone’lular bu yıl da Filmekimi’ne 1 bilet aldıklarında 2. biletleri hediye olacak.

Filmekimi gösterim saatleri, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 11.00, 13.3016.00, 19.00 ve 21.30.

Ayrıntılı bilgi için: filmekimi.iksv.org

FİLMEKİMİ FİLMLERİNDEN BAZILARI

Mistress America / Noah Baumbach

Bu yılki İstanbul Film Festivali’nin en çok izlenen filmlerinden While We Are Young’dan sonra bağımsız yönetmen Noah Baumbach, Frances Ha’nın hem başrol oyuncusu hem de ortak senaristi Greta Gerwig ile birlikte Mistress America’yı yarattı. Başrollerinde Greta Gerwig, Loka Kirke, Heather Lind’in yer aldığı film, efsane bir şehir komedisi olmayı vaat ediyor. İlk gösterimini Sundance’te gerçekleştiren Mistress AmericaBaumbach’ın en eğlenceli filmi olarak görülüyor.Baumbach ve Gerwig işbirliğiyle ortaya çıkan hınzır senaryosu ve sivri diyaloglarıyla dikkat çeken film, kendi halinde, henüz New York’un ışıltılı hayatına girememiş Tracy ile şehri çok iyi bilen ve maceracı bir kız olan Brooke’un ilişkisini anlatıyor.

Ixcanul / Ixcanul Volcano / Jayro Bustamante

Jayro Bustamante’nin ilk uzun metrajlı filmi olan Ixcanul Guatemala’da gerçek ve aktif bir volkanın eteklerinde çekildi. Kaqchikel Mayaları’ndan, ailesiyle birlikte bir kahve plantasyonunda yaşayan 17 yaşındaki Maria’nın ekseninde gelişen öyküsüyle izleyiciyi, şu ana kadar yılda en fazla 6 film çekilebilmiş Guatemala’dan gelen; gerçek bir karakterin yaşadıklarına dayanan etkileyici ve alışılmışın dışında bir kadın öyküsü. İzleyiciyi Maya kültürü ve gelenekleriyle tanıştıranIxcanul’un başrollerinde Maria Mercedes Coroy ve Maria Telonvar. Film, 2015 Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı ödülüne layık görüldü, Guadalajara’da ise En İyi Latin Amerika Filmi seçildi.

Chronic / MichelFranco

Meksikalı yönetmen Michel Franco’nun senaristliğini de üstlendiği Chronic, izleyiciyle ilk kez buluştuğu Cannes Film Festivali’nden En İyi Senaryo ödülüyle ayrıldı. Filmin başrollerinde, Reservoir Dogs, Pulp Fiction gibi filmlerde rol alan benzersiz oyuncu Tim Roth, 5 sezondur devam eden Grimm’den hatırlayacağımız Bitsie Tulloch ve ilk kez 2008 yılındaKara Şövalye’de ‘Joker’s Thug’ olarak izlediğimiz David Dastmalchian yer alıyor. Chronic, Tim Roth’un canlandırdığı, bir bakımevinde ölüm döşeğindeki hastalarla ilgilenen bir erkek hemşirenin portresini çiziyor. Sakince akan bu keskin dram, Meksikalı yönetmen Michel Franco’nun 2012’de Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünün galibi olan ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen Lucia’dan Sonra filminden sonraki çalışması.

Ex Machina / Alex Garland

Never Let Me Go, Gün Işığı, 28 Gün Sonra filmlerinin senaryolarına imza atan, The Beach / Kumsal, Tesseract / Hiper Küpromanlarının yazarı Alex Garland bu kez Ex Machina’da hem yönetmen hem de senarist olarak karşımıza çıkıyor. Yılın en merakla beklenen filmlerinden Ex Machina, “insanlık sonrası fütüristik şok filmi” ve “vizyoner bir bilimkurgu” olarak şimdiden kült filmler arasına girdi. Yılın en heyecan verici bilim kurgularından olan filmin başrollerinde Oscar Isaac, Domhnall Gleeson ve Alicia Vikander yer alıyor. Yapay zekâ ürünü bir “kadın robot deneyi”ni test eden bilim adamlarının hikâyesini anlatan Ex Machina, çağdaş bir Frankenstein yorumu olarak tanımlanıyor. Müziklerini Ben Salisbury ile Portishead kurucularından Geoff Barrow’un bestelediği filmin ilham kaynakları arasında 2001: A Space Odyssey / 2001: Uzay Macerası (Stanley Kubrick) ile Altered States / Gerçeğin Ötesinde (Ken Russell) yer alıyor.

Me and Earl and the Dying Girl / Alfonso Gomez

Amerikalı yazar Jesse Andrews’ın aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmen koltuğunda Gleeve American Horror Story gibi başarılı dizilerde yönetmen olarak karşımıza çıkan Alfonso Gomez’in olduğu Me and Earl and the Dying Girl’de genç oyuncular Bates Motel’den tanıdığımız Olivia CookeThomas Mann ve RJ Cyler yer alıyor. Sundance Film Festivali’nden, Jüri Büyük Ödülü ve İzleyici Ödülü ile dönen film, lise son sınıfta olan ve huzura kavuşmak için kimseyle yakınlaşmamayı tercih eden Greg’in kanser hastası sınıf arkadaşı Rachel’a yardımcı olmasıyla birlikte gerçek dostluğu keşfetmesini konu alıyor. Film, Rolling Stone dergisi tarafından şimdiden 2015 yılının en iyi 7 filmi arasında gösteriliyor.

Coin Locker Girl / Cha-i-Na-Ta-Un / Han Jun-Hee

Han Jun-Hee’nin ilk yönetmenlik denemesi olan Coin Locker Girl, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası bölümünde yaptı. Metro istasyonunda terk edilen bir bebeğin bir mafya örgütünün lideri olan kadın tarafından sahiplenilmesini ve kızın yıllar sonra kadının otoritesini ve yetiştirilişini sorgulamasını konu alan bu sert film Kore’de Bucheon Film Festivali ile İtalya’da Griffoni Film Festivali’nde ödüller kazandı.

The Lobster / Yorgos Lanthimos

Köpek Dişi, Attenberg ve Alpler’de toplumsal kodları yıkarken izleyicinin aklını karıştıran Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos’un ülkesi dışında çektiği ilk filmi The Lobster, sinemaseverleri distopik bir geleceğe götürüyor. Hollywood’un en parlak yıldızlarından Colin Farrell, Rachel Weisz, Ben Whishaw, Olivia Colman’ı oyuncu kadrosuna dahil eden The Lobster, dünya prömiyerini yaptığı Cannes Festivali’nden Jüri Ödülü ve Kuir Palmiye Özel Mansiyonu ile döndü. Film, bekâr olmanın yasadışı olduğu ve bu suçu işleyenlerin seçtikleri bir hayvana dönüştürüldüğü tuhaf, gerçeküstü, sıra dışı bir dünyada geçiyor.

El Club / The Club / Pablo Larrain

Berlin’de Büyük Jüri Ödülü alan El Club’un yönetmen koltuğunda Pablo Larrain oturuyor. Oscar’lı No, Altın Lale’li Tony Manero ve Post Mortem filmlerinden tanıdığımız Larrain, bu filmde Katolik Kilisesi’ne sert bir eleştiri yöneltiyor. Filmin başrolünde, Larrain’in önceki filmlerinde de birlikte çalıştığı Alfredo Castro rol alıyor. El Club, Şili’de bir sahil kasabasında işledikleri suçlar yüzünden Kilise’den uzaklaştırılmış bir grup rahibin günahlarıyla yüzleşmesini, karanlık bir atmosfer ve sakince açılan bir hikâye örgüsüyle anlatıyor. Çoğu eleştirmenin özellikle oyunculuk performanslarını övdüğü El Club için Larrain birçok eski kilise yetkilisi ve eski rahiple görüşmeler yapmış.

Slow West / John Maclean

Sundance Film Festivali’nden Büyük Jüri Ödülü’yle dönen Slow West’in yönetmen koltuğunda, indie rock grubu Beta Band müzisyenlerinden tanıdığımız John Maclean oturuyor. 19. Yüzyılın sonlarında, Vahşi Batı’da geçen filmde, sevdiği kadının peşinden Amerika’ya seyahat eden 16 yaşındaki İskoç bir aristokrat genç, bölgenin zorlu şartlarında ona eşlik etmesi için gizemli ve güçlü bir gezginle anlaşır. Bu arada peşlerine de kana susamış bir kafa avcısı takılır. FilmdeHunger / Açlık, Shame / Utanç, X-Men ve Soysuzlar Çetesi’nden tanıdığımız çok yönlü oyuncu Michael Fassbender, genç yetenek Kodi Smith-McPhee ve Kara Şövalye Yükseliyor’dan hatırladığımız Ben Mendelsohn yer alıyor.

Paulina / La Patota / Santiago Mitre

Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası bölümünde Büyük Ödül’e layık görülen Paulina’nın yönetmen koltuğunda Arjantinli yönetmen Santiago Mitre oturuyor. Aldığı ödülün yanı sıra bu yıl Cannes’ın en heyecan verici keşiflerinden olanPaulina, fedakâr ve idealist bir kadın öğretmenin Arjantin’in ücra bir bölgesinde başından geçen olayları anlatan; adalet, dirayet ve fedakârlık kavramlarının sınırlarını yoklayan, cesur bir siyasal gerilim. Paulina’nın oyuncu kadrosunda performansıyla büyük övgü toplayan Dolores Fonzi, Oscar Martinez ve Esteban Lamothe var.

Mia Madre / Nanni Moretti

Ferzan Özpetek filmlerinden Cahil Periler, Bir Ömür Yetmez, Şahane Misafir’den hatırladığımız İtalyan oyuncu Margherita Buy ile Amerikalı oyuncu ve yönetmen John Turturro’nun rol aldığı, Cannes’tan Ekümenik Jüri Ödülü’yle dönen Mia Madre’nin yönetmen koltuğunda ödüllü İtalyan yönetmen Nanni Moretti oturuyor. Film, varoluşsal bir krizin ortasında kalan yönetmen Margherita’nın ölümcül bir hastalıkla uğraşan annesi, huysuz başrol oyuncusu ve ergenlik çağındaki kızıyla baş etmeye çalışmasını izliyor. Nanni Moretti’nin The Guardian’a göre “samimi, hınzır ve akıl çelici” olan bu yarı-otobiyografik filmi, dramla mizahı ustaca harmanlıyor.

Son of Saul / LaszloNemes

Bu yıl Cannes’dan Büyük Ödül ve FIPRESCI dahil dört ödülle ayrılan Son of Saul, Macar yönetmen Laszlo Nemes’in ilk uzun metraj denemesi. Kısa filmleriyle birçok festivalden ödüle layık görülen Nemes, ilk uzun metraj filminde izleyiciyi 1944 yılına, Auschwitz temerküz kampına götürüyor. Kampta Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi mahkûmlardan Saul’un görevi, cesetleri yakmaktır. Bir gün, temizlediği imha fırınında, bir oğlan çocuğunun cesedini görür. O an olanaksız bir ödev üstlenir: Çocuğun cesedini yakılmaktan kurtaracak ve usulünce toprağa verecektir. Başrollerinde Geza Röhrig, Levente Molnar, Urs Rechen’in bulunduğu Son of Saul, Macaristan’ın 2016 Oscar adayı olarak açıklandı. Saul Ausländer rolünde ilk kez kamera önüne geçen Geza Röhrig, Macar bir yazar ve şair. 35 mm çekilen ve Cannes’da 35 mm kopyasından gösterilen Son of Saul kötülük kavramını benzersiz bir bakış açısıyla sorguluyor.

Valley of Love / GuillaumeNicloux

Fransa’nın en ünlü ve önemli oyuncularından Isabelle Huppert ile Gérard Depardieu,romancı, yönetmen ve oyuncuGuillaume Nicloux’nun son filminde 35 yıl sonra ilk kez bir araya geliyor. Huppert ve Dépardieu, kendi adlarını taşıyan, yıllar önce birbirlerinden ayrılmış, çok ünlü bir oyuncu çifti canlandırıyorlar. Filmde, intihar eden oğulları Michael’dan bir mektup alınca yıllar sonra yeniden buluşmayı kabul eden Isabelle ile Gérard’ın hikâyesi anlatılıyor. Olağanüstü görselliğiyle dikkatleri çeken Valley of Love, bu yıl Cannes’da dünya prömiyerini yaptı ve büyük ilgi topladı.

Youth / La Giovinezza / PaoloSorrentino

Paolo Sorrentino’nun, Oscar ödüllü Muhteşem Güzellik filminden sonra çektiği Youth, iki eski arkadaşın ilişkileri, gençlik anıları ve hayatlarını gözlerinden geçirmesini anlatıyor. Dünya prömiyerini Cannes’da yapan YouthSorrentino’nun farklı kamera açıları, çarpık yüzler, stilize görseller ve olağanüstü müzikler geçidiyle izleyiciye nefes kesici bir seyirlik sunuyor. Filmin başrollerini Oscar’lı aktör Michael Caine, 2006’da İstanbul Film Festivali’nde Sinema Onur Ödülü alan Harvey Keitel ve Rachel Weisz paylaşıyor

Maryland / Alice Vinocour

Genç Fransız yönetmen ve senarist Alice Vinocour’un ikinci filmi Maryland, ilk kez Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünde izleyiciyle buluştu. Bu psikolojik gerilimin başrollerini, Diane Kruger ile bu yıl İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen Çılgın Kalabalıktan Uzak’ta izlediğimiz başarılı oyuncu Matthias Schoenaerts paylaşıyor. Filmde, eski bir asker olan Vincent’ın Lübnanlı bir işadamının eşini ve çocuğunu korumak için işe alınması, Vincent’ın savaş travmasıyla paranoyaya kapılması ve sonrasında gelişen olaylar ele alınıyor. Bütün film, Vincent’ın bakış açısından izleniyor. Yönetmen Alice Winocour, aynı zamanda Deniz Gamze Ergüven’in ödüllü Mustang filminin senaristlerinden. Hitchcockvari bir gerilim olarak övgü toplayan filmde kamera tek bir bakış açısını izliyor. Winocour, filmin ilham kaynakları arasında Antonioni filmleri, The Conversation (Coppola) ve Take Shelter (Jeff Nichols) filmlerini sayıyor

Cemetery of Splendour / Apichatpong Weerasethakul

Altın Palmiye ödüllü Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives / Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor filminin yönetmeni ve 7. İstanbul Bienali sanatçılarından Apichatpong Weerasethakul’un yeni filmi Cemetery of Splendour’da da gerçeklik, fantastik öğeler, rüyalar, hayaletler ve bilinçaltı bir araya geliyor. Oyuncu kadrosunda yönetmenin daha önce de beraber çalıştığı Jnejira Pongpas ve Banlop Lomnai’nin yer aldığı filmde Khon Kaen’da yaşayan orta yaşlı bir ev kadınınınbir klinikte gizemli bir uyku hastalığına kapılan askerlerle ilgilenmesi konu alınıyor. Prömiyerini Cannes’da yapan filmde yönetmen Weerasethakul, yine çocukluk anılarından, ülkesi Tayland’ın acı olaylarla dolu geçmişinden ve ailesinden ilham alıyor.

Mountains May Depart / Jia Zhang-ke

Çinli yönetmen ve senarist Jia Zhang-ke’nin hem yönetmenliğini yaptığı hem de senaryosunu yazdığı filmi Mountains May Dapart ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Başrollerinde Tao Zhao, Yi Zhang ve Jing Dong Liang’ın olduğu film geçmişten günümüze ve geleceğe uzanıyor. 1999, 2014 ve 2025 yıllarında Çin ve Avustralya’da geçen film, parçalanan bir aile üzerinden kültürel değişim ve tüketici hırsının izlerini sürerek Çin’in ekonomik ve toplumsal dönüşümünü ele alıyor. Mountains May Dapart’ın çekimlerine on yıl önce başlandı. Çin’in en önemli çağdaş yönetmenlerinden Jia Zhang-ke’nin bir önceki filmi, “yeni Çin’in” vahşi ve sert bir portresini çizen Günahın Dokunuşu, 2013 Filmekimi’nde gösterilmişti.

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Fırat Sayıcı

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Aziz Alaca: “Kısacıların birçok uzuncudan...

Fırat Sayıcı

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Seda Aktaş: “Kitlesel fonlama, film üreti...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter