Popüler Sinema

Paylaş
Haberler

BİR “ALÇAKGÖNÜLLÜ” UYARI!

BİR “ALÇAKGÖNÜLLÜ” UYARI!

Bilir misin, bilmez misin; bilmem! 

Bizim, sözü edilir, en etkin Erdem’lerimizden biri: 

‘Eğriye eğri, doğruya doğru’ davranmaktır. 

İşte, bu davranış’ın biçem ve biçimi ile karşındayım: 

 

Ey benim, entel-dantel; iki düz, bir eğri; bir burgu, 

üç salto; altı kaval, üstü şeşhâne giysili; ve alâmet-i 

farika: iki kere, yandan yandan… Halime’n sever 

seni candan… arkası tümden kazınmış, tepesinde 

horoz-ibiği misâli, parlak tokayla topaklanmış bir 

tutam saç ile, yan gel Osman: 

Atmışsın hasırı, her an ‘dawn-load’  olmaya hazır, 

upper, trump-er Cihangir, I.Levent, II.Levent ve 

benzeri ‘özerk’ eyalet(!)lere…

Bir teve dizisi, ulan’ı kullanmış idi- eh biz de 

kullanalım:

“Bırak ulan, bu palavra / bu ‘şey’ hâli!... 

Dostlar, siz bulun ‘şey’in karşılığını, biz adlı-adınca 

vermeyelim…  

Dilinde, ordan-burdan lâf ola beri gele’ler / 

palavra’lar… ol konuda ahkâm kesip, şol konuda 

şatârabân endirip, oraya buraya saldırıyorsun!... 

Bu palavralarınla, câhil cühelâ da, seni bir ‘şey’ 

sanıp… bal gibi gıpta ediyorlar! 

Amma ki… Amman…bırakalım ‘bu’ amma ki’nin 

ardını; sözümüzü sürdürelim:

 

‘İn ulan, boşaltıp durduğun içki  şişeleriyle; bir 

satırını bile okumadığın, güya  bilimsel (!)  dergiler, 

gazte-neke’leri ile bayrak diktiğin Olimpos 

dağından!...  Vaz geç o çapkın-sapkın- Tanrı 

müsvettesi Zeus… o yakışıklı muhbir / karga ulak 

Apollon… insanoğluna ateşi verdiğini sayıklayan 

Prometeus…Babası Daidalos’un, balmumuyla 

sıvazlayıp, tüyden-tüsten ürettiği kanatlarla, 

‘insanlığa özgürlük’ masalıyla, ‘sömürü-obur’ 

Labirenti’nden huruç edip, göklerde salınmanın 

yarattığı Kibir-i Kebir ile kasılıp, kanat vururken, 

güneşten yediği tokatla denize çakılan o salak İkarus 

ve daha nicelerinin… 

o,  hâl ü hâzır gevrek-gevşek Grek’lerin, o 

mitoloji’nin temelindeki düş gücü’nün, kimi 

gerçeklerin nedenini arama ve ulaşma çabasının,  bir 

gıdımcığına bile, bir türlü ulaşamadıkları, lâyık 

olamadıkları... ‘kahraman’ ayaklarından!... 

 Kes ulan demeye felan kalkma!

Senin için bağrınıyorum, amma, nerde sende o 

idrak?... Tart kendini hele bir! Bana kes diyecek 

adam mısın sen?... Lise’yi, o güzelim anneciğinin; o 

kapıda, bu kapıda, oydu, buydu işlerde 

kazandıklarıyla, lise’yi zar-zor bitirmişsin! Kâatlara 

çızıktırdığın, kibrit-çöpü adamları, resim sanıp, bir 

dost arkalamasıyla girdiğin Akademi’den bir ay 

sonra kovulmuşsun! 

Amma, papuç dilinde de: Bir Pikasso, bir Şagal ya 

da Hollandalı büyük Belgeselci Joris Ivens  

yeteneğine, kör baktıkları’nın bağırtısı…”  

 

“Seni seviyorum ulan! Hem de deliler gibi!…

Bu vatanın evlâdısın sen! Amma ki hatırlatıyorum 

ne menem  olduğunu, nerden geldiğini!... Çünkü, 

içkinin bir paçavraya çevirdiği beynin, seni, Sen 

olmaktan kaldırıp atmış!... 

Aslında sen bu kente, bu mezbele’ye,  iyi-niyet’le… 

bir kesime ters gelecek ama… babanı sevindirecek, 

bir eylem aşkıyla geldin! Baba’na: ‘Ben Hukukçu 

olup, şuu,  hakkın olan, bir türlü alamadığın 

mezra’yı sana dönderecem!’ dedin… 

Bu lâflarım, senin anlattıklarından… 

Baban da ‘ağalık-nufusu’ ile, seni lise’den 

birincilik’le mezun ettirip, eşek yükü parayla, 

buraya göndermiş!... 

Nerden duydun ise… 

bu eyalet kılıklı/özerk… 

‘Cihangirler; Leventler ve benzerleri, bir  entel-

dentel deryâsı imiş!’ palavrasını… 

O gaddar, el-ayak kesen, nice güzelim, deniz-deryâ 

insanlarımızı / sağaltım-bilim adamlarımızı alıp 

götüren, tâcı’na edilesi:‘Korona’ belâsı gibi, Hâne’si 

var, dân’ı yok, bayrak diktin olimpos eylediğin 

kentin alınşakına!

‘Kimse kusura bakmasın’… 

O, sözü kırık-kuruk, kız kuruları’yla… adım başı… 

yok bistro, yok kafe denilen kovuk’larda… aşağı 

olur mu?... lıkır lıkır viskilere gömdün eşek yüküyle 

getirdiğin paraları! Elinde iki, üç tutam daha var; 

onu da gömeceksin!... Daha neyini sayayım?... 

 

Kendine bir zâviye örmüşsün; kendi önünde rükua 

varıp, kalkıyorsun…kendine çalıp, kendine 

oynuyorsun. Ve kendinden gayrısına el 

uzatmıyorsun! 

Hüngür hüngür üzülüyorum be!... Kafa’n olmasa, 

bu lâfları etmezdim! 

Amma ki, susar mıyım be canım kardeşim? 

Bilmez misin ki… bilir misin ki?… biz, o bilge 

köylümüzün deyişiyle, bir nasıl becit severiz… 

Tanrım! Bir nasıl ‘derunî’ severiz! 

 

‘Bırakır mıyım kafa’nın peşini?’ deyip, sözü burada 

bitirecek” ve dahi o usta, o hünerli varlığından, 

kitaplar zor alır birikimlerinden yol-yordam 

isteklerine geçecek iken…

 

Allah kahretsin!.. Kusura bakma. Bir gerçeği 

ıskalamam mümkün değil! 

 

Biliyorum ki … lânet olası bir bilgi bu! 

Şu anda içim kan ağlayarak, içine işlemiş bir 

olgu’dan  kalkarak söylüyorum.  

Evvet kardaşım; evvet!... Sen çoktan el ettın, seni 

esir alan… seni, SEN olmaktan çıkaran o: 

‘kaydur-kuydur-tuş vur; fiyatı yandım Allaah; aslı üç 

otuz  paralık metal parçasına!... 

Ve ol metal parçasını, o güzelim, o nice yaratılara 

hazır, nice güçler taşıyan… 

‘beynin’ ile bir yürüyen…

El’inin uzantısı yaptın! Bir tür ‘organ’a 

dönüştürdün o sözde akıllı telefonları!... 

At onu! İlle telefon diyorsan; al 60-70 liralık akılsız 

bir telefon; onunla ‘Aloo, ce-me!’ de. 

Dön kendi aklına!... sen ara, sen bul, kitaplar /

kitaplıklar devir!...

Sök, yüreğinde mutlak var olan, halkımızın yararına 

/ mutluluğuna katkıda bulunacak  cevher’i!...”

 

Amma ki sen… inâd edip, söküp atmasan da… 

 

Söküp atacaklar var! Anadolu’muzun yiğitleri var! 

Anadolu Üniversite’lerinin Görsel Sanatlar mermer 

tezgâhlarında, bir nasıl ölçülü-biçili vuruş ki o; taş 

kırıyor… bir kuyumcu gibi, yüreğindeki sevdâ’dan 

bir nasıl elmas yontuyor; yakut işliyor, ipek 

dokuyor!... 

Bu topraklarda var olmuş, o akıl yıkan nice 

uygarlıkların, yapı’larına / DNA’larına yüklediği 

Deoksiribo nükleik asit’in verdiği güçle gelecekler!... 

“O cehennemî TEMMUZ  sıcağı’nda BUZ satmaya 

gelecekler!... 

O Buz’u satabilecekleri hüneri temellendirdikleri, 

bütün disiplin’ler / bilim’ler ile donanmış olarak… 

Ata’larımızın deyişi ile:

‘Bîdâr, digerkâm, serdârî, semender’ 

yapılı gençler /  yiğitler gelecek! 

Ülkenin her yerinden gelecek:

Harput’tan, Çölemerik’ten, Hozat’tan… 

Dağlardan, yaylalardan, ovalardan… kentlerden 

ilçelerden, köylüklerden… 

Bu gömüler yüklü toprağı, çor-çoraktan 

kurtarmaya; insanlarını / kendisini var edenleri 

mutlu etmeye gelecekler!... 

Sen el vermesen de, hey! 

Bir tutam olanakla dahi, gelecek aydınlık günlerin 

ışığını taşıyan Belgesel’ler ile, Kısa/ fakat, bir yakut 

değerindeki Film’ler ile gelecekler!...

Dönüp, bakmasan da… 

Amma ki dön bak: Gör o mücevherleri!... Çık şu 

Cihangir, Levent ve benzeri eyâlet(!)’lerden!...

Kop: ‘Hep ben, hep ben’den! Bütün festival’lerde / 

yarışma’larda,  ödüller ‘hep bana, hep bana!’ 

bencilliğinden!...

 Hemmen çık! Katıl o güzelim yiğitlerin sevdâsına; 

sar, sarmala! Ver elindeki nice güzellikler 

yaratacak olanakları! 

Bu toprakların / bu halkın, eşi görülmemiş 

Erdem’ini: Omuz  omuza, birlikte yaşamanın 

görkemini haykırın dünyaya!  

Tanımı yok bir Aşk u Sevdâ içre o yiğitler!

Gelecekler: Bu görkem yüklü olguya  katılmak için

gelecekler!...

Evvet; söyledik; ülkenin her yerinden gelecekler!… 

Harput’tan, Afşın’dan, Kaş’tan, Hozat’tan, 

Engürü’den… dağlardan, yaylalardan, 

ovalardan…köylüklerden, mezralardan…

bu nice gömüler yüklü ülkeyi, çor-çorak’tan 

kurtarmaya; insanlarını / kendilerini var edenleri 

mutlu etmeye gelecekler!…

Kulak tut, yürek tut o büyük ‘med’din sesine: 

Ge-li-yor-lar!… 

Eğriye eğri, doğruya doğru: 

Alacaklar egemenliğini!

 

Bir Görsel’ler Sevdâlısı!

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

HABERLER

Köpekle Kurt Arasında Moskova Film Festiv...

Köpekle Kurt Arasında Moskova Film Festiv...

43. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLADI!

43. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ BAŞLADI!

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter