Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Yarını Yok

Yarını Yok
(4.5/10)
Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

Bir zamanlar gönlümüze kazınmış oyuncuları –artık orta yaş bunalıma girdiklerinden midir bilinmez- vasat altı suç-aksiyon ya da macera-aksiyon gişe filmlerinde görmeye iyiden iyiye hem alıştık hem de durumu kanıksadık sanırım. Halen daha jenerikte, posterde isimlerini görünce bir an iyi bir film olabilir diye umutlansak da, kendisini 15. dakikadan itibaren açık eden senaryoları neden kabul ettiklerini maalesef anlamak çok zor. Hani sırf para içinse zamanında kazandıklarını ne yaptın da bu filmi kabul edecek noktaya geldin, değil mi? Öyle ya da böyle 4 kez Oscar’a aday gösterilmiş bir isimsin sen Ethan Hawke! Kaşen azcık yukarıdadır herhalde, değil mi?

 

Neyse, zenginin malı züğürdün çenesi klişesinden kurtulalım. Bu cumanın vizyonuna aksiyon- gerilim(?) kontenjanından giren Yarını Yok (24 Hours to Live) eski bir paralı asker olan ve sorgusuzca öldürmeyi iyi bilen Travis Conrad (Ethan Hawke) karakterini merkeze alarak, uluslararası çapta ciddi suça bulaşan devasa bir şirketin gizli kapaklı işlerini masaya yatırıyor. Henüz daha ilk sahnelerinden sıkı bir çatışma ve kedi-fare kovalamaca aksiyonu ile başlayan filmin, 93 dakika boyunca en ilgi çekici yanlarını da 10 dakikada bir seyirciyi yoklayan ve başarılı çekildiğini itiraf etmemiz gereken, bu bol silahlı, bol ateşlemeli sahneler oluşturuyor. 

 

Avının koruyucu meleği olan Interpol ajanı Lin (Qing Xu) ile tanışması ve olayların kendi cephesinde biraz daha gelişmesiyle avcıyken, avlandığını fark eden Travis beklendik bir değişim geçiriyor. İşte bu noktadan itibaren de suikastçı Travis’e hayat veren Ethan Hawke gelişine sıktıkça sıkıyor mübarek.

 

Kuru kuru aksiyonla seyirciyi boğmayalım diye düşünün senaristler senaryoya bolca aile bağı ve ailevi dram da serpiştirmişler. Travis’in ‘öldürme’ geçmişinin geride kalması, zaten ailevi bir travmanın nedeniyken, bir de Lin cephesinde insanın yüreğini hoplatan tehlikeler yaşanıyor! Lin zaten gönülsüz olan Travis’i iyice değiştiriyor. Bu duygusal dalgalanmaya bir de şirketin sakladığı sırların iç yüzü ekleniyor. Ver mehteri, ay pardon ver mermiyi! Filmin vasatlığının tüm yükü, kendisi de oyunculuktan hatta daha da tehlikelisi olan dublör oyunculuğundan gelen yönetmen Brian Smrz’in üzerine ne kadar yıkılabilir, şüpheliyim. Zira yapımın ısmarlama bir iş olduğu her halinden belli. 

 

İşin tıbbi kısmına derinlikli biçimde eğinilmiş olsa şirketin gizli sırları aslında seyirciyi kilitleyecek biçimde bile işlenebilirmiş. Fakat bu şansı  da es geçen filmde, birbiri ardına gelen mantık hatalarına mı yanalım, Game of Thrones’un Davos’u Liam Cunningham’ın performansının çok altındaki bir role soyunmasına mı, aslında iyi bir yardımcı erkek oyuncu olan Paul Anderson’ın harcanmasına mı…? 

 

Velhasıl kadın seyirci kitlesi Richard Linklater’ın gönüllerde yarattığı Jesse efsanesini yerle bir olmasını istemiyorsa, bu film ancak boş vakti olan, kafa boşaltmak isteyen erkek seyircileri tatmin edecektir. 

 

twitter.com/duygukocabayli

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter