Popüler Sinema

Jane Campion ve Garth Davis’in beraber senaryosunu yazıp yönettiği 2013 yapımı Top of the Lake, Tui adında 12 yaşındaki hamile küçük bir kızın kaybolmasını ve sonrasında yaşanan olayları anlatıyor. Yedi bölümden oluşan bu mini dizi, muhteşem Yeni Zelanda manzarasını arkasına alarak dingin ve insanı boşlukta hissettiren atmosferi ile suçtan çok kadın olmanın zorlu sürecine odaklanıyor.

Dedektif Robin Griffin, annesi kanser olduğu için bu zorlu sürecinde onun yanında olabilmek adına çocukluğunun geçtiği kasabaya geri döner. Tui adlı küçük bir kız ise buz gibi soğuk göle beline kadar girmiş bulununca hastaneye getirilir ve hamile olduğu ortaya çıkar. Çocuklarla ilgili eğitim almış olan Robin, olayı duyunca hemen dosyaya sahip çıkar ama Tui kısa bir süre sonra ortadan kaybolur. Mevzu küçük bir kızın nasıl hamile kaldığından çok bir kayıp davasına dönüşür. Robin bir yandan kızı bulmak için elinden geleni yaparken diğer yandan da geçmişi ve kasaba halkıyla yüzleşmek zorunda kalır.

Top of the Lake, özellikle oluşturduğu sağlam karakterler ve oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Holly Hunter’ın canlandırdığı GJ, kasabadaki “Cennet” adı verilen kimsenin yaşamadığı boş bir araziyi satın alır ve yardım ettiği sorunlu kadınlarla beraber buraya yerleşir. Fakat bu arazi Matt Mitcham için özel anlamı olan bir yerdir ve burada kimsenin yaşamasını istememektedir. Ne kadar olaylar çıksa da GJ sakinliğini bozmadığı gibi iğneleyici üslubunu da elden bırakmaz. GJ, her şeyden arınmış bilge bir kadındır ve “Cennet”i hiç çaba sarf etmeden kasabadaki kadınların adeta uğrak noktası haline getirir. Çünkü başı sıkışan GJ’ye gelip akıl ister ve o da en felsefisinden ama basit örneklerle yorumunu yapar. Dizinin diğer önemli karakteri olan Peter Mullan’ın canlandırdığı Matt ise oğullarıyla uyuşturucu üretimi yaparak kasabanın büyük bir kısmını eline geçirmiş bir adamdır. Ayrıca Tui’nin de babası ve dizinin en sivri, en tehlikeli karakteridir. Top of the Lake, yan karakterlerle oldukça beslenen bir dizi olmasına karşın olayları Dedektif Robin’in gözünden izliyoruz ve Tui ile ilgili ipuçlarını takip ediyoruz. Ayrıca Robin’i her geçen bölüm daha iyi tanımaya ve onun güçlü kadın imajının altında yatan ve bu davaya bu kadar kafasını takmasına yol açan sebepleri de yavaş yavaş öğreniyoruz.

Dizinin olumsuz taraflarından bahsetmek gerekirse; Tui’nin yaşadıklarının biraz üstünkörü anlatılması ve Matt gibi sorunlu bir karakterin fazla derinine inilmemesi. Ayrıca yedinci bölümde dizinin sona ermesine dakikalar kala ortaya çıkan sürpriz de biraz havada kalmış. Ama yine de geçmiş bölümlerdeki ipuçlarını toparladığımızda her şey yerli yerine oturuyor ve bazı şeylerin ne kadar doğru olduğunu da izleyicinin çözmesi gerekiyor.

Top of the Lake, aslında kadına odaklanan ve dramatik yönü ağır basan bir dedektiflik hikayesi. Kadın ruhuna inen filmleri yöneten ve The Piano (1993) ile hatırladığımız Jane Campion’ın dizinin yönetmenleri arasında yer alması da başarılı bir yapımın ortaya çıkmasını sağlıyor. Avustralya, Yeni Zelanda ve İngiltere ortak yapımı olan bu mini dizinin, yakında ikinci sezonunun çekileceğini ve Mad Men dizisinden hatırladığımız Elisabeth Moss’un yine Robin karakterine hayat vereceğini de hatırlatalım. 

Twitter.com/mugeibrikci