Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

The Umbrellas of Cherbourg / Cherbourg Şemsiyeleri

:: Videolar The Umbrellas of Cherbourg / Cherbourg Şemsiyeleri
1960’lı yıllar dünyanın kabuk değiştirmeye başladığı sert yıllar olarak bilinir. Süre gelen soğuk savaş, buna ek olarak devam eden Vietnam Savaşı, J.F. Kennedy ve Martin Luther King suikastleri tüm dünyayı etkileyen öğrenci hareketleri, Cezayir savaşı, özgür cinsellik ve siyahi hakları protestoları akla gelen ilk olaylar. İşte The Umbrellas of Cherbourg’da bu olayların arifesinde ya da sonrasında ortaya çıkan bir yapım.

Roland Barthes’in “Edebiyat yürümeye değil, nefes almaya imkan sağlar” yargısının öznesini “sinema”olarak değiştirsek heralde pek bir şey fark etmez, nitekim insanoğlunun ortaya koyduğu tüm sanatsal uğraşlar ne yazık ki savaşları, kıyımları, kan ve göz yaşını engelleyememiştir. Fakat yinede tüm bu katı gerçeklikler karşında insan ; çıldırmayı engellemek ve kötülüklerden sığınmak için sanatı her zaman bir kurtarıcı olarak görmüştür. Günümüzde birçokları tarafından sanatın bizleri “üst insan” mertebesine ulaştırabilecek olması artık romantik bir görüş olarak kabul edile dursun sinema başta olmak üzere bütün sanat dallarının dünyayı daha iyi istikametlere götürmese de tüm bu kaosta insanlara varoluşunu anlamlandırma krizlerinde yeri tutulamaz bir oksijen tüpü görevi gördüğü yadsınamaz bir gerçek.


 

Geride bıraktığımız 2016 senesi de hem ülkemiz hem de dünya için pek iç açıcı gelişmelerin yaşanmadığı bir yıl oldu. Bu kötülüklerin arasında çıkan La La Land herkesin içinde solmaya yüz tutmuş iyilik ve güzellik tohumlarının yeşermesine neden oldu. Damien Chazelle’nin La La Land’ı nefes almak ve dünya dertlerinden bir anlığına olsun sıyrılmak isteyen insanlar için senenin en müthiş sinema olayı olarak hafızalarda uzun süre yer alacak gibi. Bu yazıda ise, daha gerilere yine dünyanın çıkmaza saplandığı yıllarda ortaya çıkan ve La La Land’e de  ilham kaynağı olan, aynı zamanda  1964 Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye ödülüne layık görülen The Umbrellas of Cherbourg (Les Parapluies de Cherbourg/Cherbourg Şemsiyeleri ) filmini tozlu raflardan çıkarıp minimal bir çözümlemesine yer vereceğim. 1960’lı yıllar dünyanın kabuk değiştirmeye başladığı sert yıllar olarak bilinir. Süre gelen soğuk savaş, buna ek olarak devam eden Vietnam Savaşı, J.F. Kennedy ve Martin Luther King suikastleri tüm dünyayı etkileyen öğrenci hareketleri, Cezayir savaşı, özgür cinsellik ve siyahi hakları protestoları akla gelen ilk olaylar. İşte The Umbrellas of Cherbourg’da bu olayların arifesinde ya da sonrasında ortaya çıkan bir yapım.


 

The Umbrellas of Cherbourg, Türk Sinemasında da yüzlerce örneğini görebileceğimiz bir melodram. Halasıyla tek başına yaşayan oto tamircisi Guy Foucher ( Nino Castelnuovo) ve annesiyle beraber –filme de adını veren- şemsiyeci dükkanını işleten Genevieve Emery (Catherine Deneuve) birbirlerine deli gibi aşık iki genç insandır ne var ki Genevieve’nin annesi bu birlikteliğe şiddetle karşıdır üstüne üstlük batmak üzere olan dükkan ve askere çağırılan Guy’un gidişi bu peri masalı için sadece sonun başlangıcı olacaktır. Bu hikayeyi  diğerlerinden ayıran en önemli özellik müzikal olması ne var ki bu müzikal bildiğimiz Amerikan filmlerinden ayrı olarak dans sahnesi içermiyor. Filmde yer alan diyalogların sıradanlığı ve müzikal dilinden uzak olması seyirciyi ilk etapta sıksa da, hikayenin devamında bunlar engel olmaktan çıkıyor. Yönetmen hikayeyi ayrılık-eksiklik ve dönüş başlıkları adı altında 3 episodan oluşan bir olay örgüsü halinde aktarıyor. Mevsimsel dönüşümlere uygun olarak değişen ve canlı pastel renklerle insana seyir zevki sunan prodüksyon tasarımı yine filmin öne çıkan artıları oluyor. Açılış sahnesinden, sahne geçişlerine kadar sık sık gözüken ve filme ismini veren rengarenk şemsiyeler filmin görselliğine müthiş bir estetik katıyor. Şemsiyelerin artık klasikleşen bir müzikal olan Singin in the Rain’e de bir selam çakışı olarak yorumlamakta sanırım yanlış bir tespit olmaz. Genel melodramların dışında filmde kötü karakter olmaması ve herkesin kendi mutluluğunu peşinde olması da bir başka dikkat çeken konu.


 

Her ne kadar bir peri masalı gibi başlasa da filmin öyle devam etmediği ve sonlanmadığı bir gerçek aynı zamanda haybeden hayal zaten bir film değil bu. Aşkın, sevginin maalesef yetmediği türlü sosyal koşulların karakterleri oradan oraya savurduğu gerçekçi bir tutumu var. Nitekim Genevieve’nin annesinin aşk acısı çeken kızına “Aşktan yalnızca sinemada ölünür.” Veyahut Genevieve’nin askerde olan sevgilisini düşünürken “Onsuz ölürüm sanıyordum, oysa ölmedim” gibi sözleri aşkın genel geçerliği ve ömrü konusunda filmin genel tavrını ortaya koyuyor. Anlayacağımız aşklar başlar ve biter; ayrılıklar acı verir fakat, nihayetinde kimse ölmez herkes yaşamına devam eder. Tıpkı iki aşığın yaşadığı hayalkırıklıklarından sonra bir süre kendilerini kaybetmeleri ve ama nihayetinde kendileri için doğru olan seçimi yapıp mutlu olmaları gibi. Son olarak unutulmaz finalini de atlamamak gerek.  Bünyede bir Selvi Boylum Al Yazmalım etkisi bırakabilmesi muhtemel buruk ama ahlaklı bir sonla beraber film kapanıyor.


Yeni yıla umutla girdiğimiz ve soğuklardan dışarı çıkmanın elzem olduğu bugünlerde The Umbrellas of Cherbourg içinizi mutluluk ve hüzünle dolduracak müthiş bir tercih olacaktır. Üstelik bu filmden sonra La La Land’ı izlemek için güçlü bir neden bulma ihtimalide kuvvetle olası…

 

Ferhat İlik


Twitter.com/Cezmicoz



    


YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter