Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

TERS YÜZ: BİRAZ DA ‘İÇERİ BAK’

:: Videolar TERS YÜZ: BİRAZ DA ‘İÇERİ BAK’
(9.5/10)
Yazar: Furkan Erkan
Bizim toplumumuz başta olmak üzere tüm toplumların farkında olmadan yarattığı problemler var. Bu problemlerin geneli belli bir komplekse sıkışıp kalmayla açıklanabilir bence. Birkaç dakika düşünün mesela. Bizim bu dünya hayatındaki nihai gayemiz nedir? Mutlu olmak değil mi?

Her türlü dert ve tasadan uzak, maddi kaygıların olmadığı, kimsenin rahatsızlık vermediği ve bir an olsun sıkılmayacağınız, öfkelenmeyeceğiniz, endişe duymayacağınız ya da hüzne kapılmayacağınız bir hayat! Mütemadiyen mutlu olmaya kanalize olduğumuz bir hayatı yaşamak büyük bir problemi doğuruyor başta. Bir diğer açıdan herkesin aynı milliyete, aynı dine mensup olup; aynı dili konuşup, aynı şeyleri düşünmelerini istemenin de bu ilkeden pek bir farkı yok. Hâlbuki yaşadığımız dünyanın yegane dengesini tezatlıklar oluşturuyor. Beyaz-siyah, iyi-kötü, neşe-üzüntü gibi birbirine bağlı olgusal bu zıtlıklar olmadan nasıl yaşanılır ki? Nitekim bu hayatta doğru olduğu gibi yanlışlar da mevcut. Zaten en sağlam gözlemler yanlışlardan çıkmıyor mu? Animasyon filmler külliyatında 4 şahane PIXAR yapıtında rolü bulunan ( Yukarı Bak ve Sevimli Canavarlar’da yönetmenlik ve senaristlik, Oyuncak Hikayesi ve Wall-E’de senaristlik) Pete Docter’in yeni animasyon filmi Ters Yüz, yukarıda bahsettiğim evrensel meseleyi o kadar parlak bir fikir ve zekice bir mizahla yansıtıyor ki, küçük seyirciler kadar yetişkinleri de hemen içine alabiliyor.

 

Ters Yüz, insan zihninin belirleyici ögelerinden oluşan beş temel duyguyu çıkış noktası olarak baz alıyor ve alt metnini bu duygular üzerine inşa ediyor. Temelde izlediğimiz de Neşe ve Üzüntü adlı duygusal tiplemelerin arasındaki çatışma. Ama hikayenin öteki kanadında da bir çocuğun büyüme sancılarını izliyoruz. 11 yaşındaki Riley, ailesiyle Minnesota’dan San Francisco’ya taşınmışlar. Haliyle Riley’nin beynindeki ana kumanda merkezinde bariz bir bocalama var. Riley’nin bu travmayı atlatması çok zor. Bu kumanda merkezinde Öfke, Korku, Tiksinti, Üzüntü ve Neşe adlı beş duygu var. Neşe de kumanda odasının beyni aslında. Çünkü Riley’nin sürekli mutlu olmasını istediği için her türlü yetkiyi o veriyor. Riley’nin davranışlarına o yön veriyor. Anlayacağınız Neşe, obsesif, kontrolsüz ve kompleskli bir tipleme. Arada Korku, Tiksinti ve Öfke de gerektiği yerlerde olaya müdahale ediyor. Ancak, Riley’nin hayatı olumsuz şekilde etkileneceği düşüncesiyle, Üzüntü ikinci plana atılan bir duygu tiplemesi. Zaten bütün problemler de bilhassa Neşe’nin, Üzüntü’yü pasifize etmeye çalışmasıyla baş veriyor.

 

Riley’nin zihni aslında bizim gündelik hayatımızı gösteren zekice tasarlanmış bir metafor. Zira oradaki ana kumanda merkezinde sürekli bir panik, kargaşa ve her türlü işi bir nizama sokma düsturu var. Fakat Neşe ve Üzüntü, çıktığı yolculukla beraber Riley’nin bir nevi çocukluk ritüellerini sembolize eden adacıkları görüyor. Dostluk, aile, hokey, maskara gibi adacıkların olduğu bu hayali yerleşimler özgürlüğü temsil ediyor. Yani o ana kumanda odasının ötesindeki özgürlük. Keza Riley’nin hayali arkadaşı Big Bong adlı sevimli karakterle birlikte uğranılan durak sayısı artıyor. Rüya sekanslarını hazırlayıp düzenleyen bir plato odası gibi karanlık bir bilinçaltı dizaynı da son derece zekice düşünülüp tasarlanmış bence.

 

 

Hikayenin temel meselesine, son zamanlarda izlediğimiz animasyon filmlerden aşinayız zaten. Öyküde bir baskın bir de silik ama hikayenin asıl kurtarıcısı olacağına inandığımız biri olur. Neşe ve Üzüntü de bahsetmiş olduğum niteliklere sahip iki tiplememiz. Kontrol manyağı Neşe, Üzüntü ile çıktığı yolculukta çok şey öğreniyor. Aynen, yukarıda bahsetmiş olduğum gibi hayatta mutluluk gibi hüznün de ayrılmaz bir parçası olabileceğini görüyor. Hepsinden öte, Üzüntü’yü önemsemeye başlıyor. Onun da artık Riley üzerinde bir etkisi olması gerektiğine kanaat getiriyor. Neyse ki, Pete Docter ve diğer senaristler bunun altını kalın çizgilerle çizmiyor. Hatta böylesine komplike bir dramatik yapıyı, o kadar sade o kadar yumuşak dokunuşlarla anlatıyorlar ki, çocuk izleyiciler de rahatlıkla takip edebiliyor bu yetişkin animasyonu. 

 

Ve gelelim filmin mizahına. Açıkçası, bir PIXAR yapımında bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Kâğıt üzerinde esprilerin geneli aslında çok basit duruyor. Ama bunların Riley’nin zihnine hem de Tiksinti, Öfke ve Korku üzerine entegre edilmesi bu basitliği ortadan kaldırıyor. Özellikle yemek masasındaki gerginlik yaratan tartışma sahnesi son yılların en eğlenceli sahnelerinden biri olabilir. Aslındaki oradaki mizahın aynısını biz gündelik hayatımızda yaşıyoruz. Tüm o spontane gelişen tepkiler, fevri çıkışlarımız, sohbet esnasında daldığımız hayaller sosyal ilişkilerimizı besleyen psikolojik unsurlardan baktığımız zaman. 

 

Bir de dublajdan söz etmek istiyorum. Baştan söylemeliyim ki genelde ünlü insanlara yaptırılan seslendirme bana çok zorlama gelir. Bir iki ismi dışarıda tutarsak ekseriyetle böyle olur. Hep o ünlü ismin adını duyurma çalışmalarından biridir aslında. Ama Gupse Özay, Üzüntü’yü seslendirerek belki de hayatının rolüne can vermiş. Üzüntü’ye kattığı o boğuk ses yorumu, bıkkın tonlaması çok yerinde olmuş. Öte yandan Neşe’de Aysun Topar, Tiksinti’de Suzan Acun, Öfke’de Ercan Demirel, Korku’da Murat Şen ve Big Bong’da Engin Alkan gibi rüştünü ispatlamış seslendirme sanatçıları her zamanki gibi döktürüyorlar. Bir alkış da  seslendirme yönetmenliğini yapmış Bora Severcan’a gitsin. 

 

Son tahlilde, Ters Yüz, Riley’nin kafasının içindeki duygularla ergenlik öncesi bir büyüme öyküsünü ve seyirciye yansıtmak istediği meramıyla tezatlıkların dengesindeki erdemi anlatıyor. Farklı renklerin dostluğunu, yanlışlardan gözlem yapmayı öğretiyor. Ve bunu yukarıda dediğim gibi meselenin altını kalın çizgilerle çizmeden yapıyor. Ters Yüz’ü herkesin şiddetle izlemesini tavsiye ederim. İyi seyirler.

 

NOT: PIXAR’ın kısa metrajlı animasyonlarını da pek severim ama Ters Yüz öncesinde gösterilen Lava’yı fazla sentetik bulsam da miksajını şahane buldum. Tabi şarkılarındaki ruhun ve duygunun, günümüz pop şarkılarında bile olmadığını belirtmek gerek. 

 

*Film bitiminde, farklı hayatlara sahip olan insanların beynindeki ana kumanda merkezini gösteren sahnelere bayıldım. Bir de kedilerin ana kumanda merkezini yapmışlar ki muhakkak görülmeli. Bu arada filmin bir sahnesindeki Picasso dokunuşlarını söylemezsem olmazdı.


* Keşke Riley’nin anne ve babasının zihnindeki kumanda odasını biraz daha fazla görebilseydik. O yemek masasındaki tartışma sahnesine hala doyamadım.

 

Furkan Erkan

 

Twitter.com/FilmNotlari

Etiketler: ters yüz, inside out

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter