Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Terminal

Terminal
Yazar: Deniz Ali Tatar

Korkutucu, tekinsiz, karanlık ve zamansız bir kentte gardını nereye kadar alabilirsin? Zaaflarımız, bizi kurban olmaya iter mi? Ya da intikam yolda kendi mezarını da kazmaya hazır olmalı mısın? 


Vaughn Stein’in ilk kez yönetmen koltuğuna oturup senaryosunu yazdığı “Terminal”, zamansız ve isimsiz bir şehirde geçen bir intikam hikayesini temeline alıyor. Son olarak “I, Tonya” filmindeki rolüyle kendini bende fark ettiren güzel oyuncu Margot Robbie, filmde başlıca rolleri Simon Pegg, Mike Myers, Max Irons ve Dexter Fletcher ile paylaşıyor. Hikayemiz; bir yandan boş bir cafede garson diğer yandan striptizci çılgın bir kadın, hastalığıyla başa çıkmaya çalışıp ölüm planları yapan bir öğretmen, şeytani derecede denilebilecek bir görevleri olan biri genç biri orta yaşlı iki suikastçıyı ve vasıfsız bir terminal hademesi arasında geçiyor. Ya da biz öyle sanıyoruz aslında. Filmin kısa hikayesinden anlayacağınız üzere, bir intikam hikayesi temelinde barındırıyor film. Fakat, sadece intikam diyip geçebileceğimiz bir hikâye değil bu aslında. İçi tamamen ‘Pandora’nın kutusu’ aslında. Kafalar biraz karışıyor, biraz girdaba giriyor. 


İlk filmini yazıp yöneten Vaughn Stein’in hangi yönetmenleri sevdiği ve ne tarz filmleri sevdiği, ilk filminin yapısından belli oluyor. 1995 yılında çıkan ve sinema tarihinin kült yapımları arasına girmiş Olağan Şüpheliler, özellikle finaliyle izleyenleri büyük bir şoka uğratır. Yine benzer bir şoku görebilmemiz mümkün Terminal’de… Olağan Şüpheliler’de Kevin Spacey’in rolü ‘Verbal’ ile Terminal’de Mike Myers’ın rolü ‘Mr. Franklyn’ arasındaki benzerlik ise, 23 yıl öncesine anlamlı bir selam… Benzer tadın olması, aynı film anlamına gelmiyor tabi ki. Terminal’de Mr. Franklyn ile devam ettiğimiz yolda, aslında Annie’nin kurgulamış olduğu büyük bir oyuna girdiğimizi görüyoruz. Sürpriz ise tam da burada.


Film boyunca, birbirinden farklı tiplerin nasıl buluşacağını düşünmeden edemiyorsunuz. Hepsi, bir anlamda gizemli kadın Annie’de buluşuyorlar. Filme merak unsurunu veren ve gizemli kılmasını sağlayan nokta da buradan çıkıyor aslında. Hesaplaşmalar dikkat çekici. Hedefe doğru şaşırtmacalı ve labirentli yollar, her şey bitti dediğin anda yeniden ortaya çıkan ilginç hikayeler filmi sevdiriyor. Öğretmen Bill ise hasta olan, acısız bir şekilde ölmeyi isteyen ama ölümden de çok korkan biri. Filmde geri kalmış gibi dursa da heyecan katan bir öyküsü var… Annie’nin ölüm planlarına tamam diyip hemen cayması, üstüne o ölüm senaryolarını da yanı başlarında izlemeleri de can alıcı. Bill’in doktor ile olan komik sahnesinde ise çok eğlendim. Böylesine bir film noir içindeki komik sahne sıkıştırılması akıllıca.


Filmin görüntü yönetimi ise büyülenmeyecek gibi değil. O karanlık sokaklarda, o sokağın ötesine itilmiş ufak cafede, evde, gizemli mekanlarda ve tren terminalinin girişi ve içinde o gergin hava, tertemiz bir fonda verilmiş. Mekanların ise gerçek olmadığı, oranın kurulmuş bir set olduğu apaçık belli. Bu biraz filmin gerçekçi havasından uzaklaşma hissi verse de bunu görüntü yönetimi toparlamış diyebiliriz. Filmin jenerik kısmında ve sahne geçişlerinde yer alan neon tabelalar ise adeta filmin simgeleri olmuş ve filmle bütünleşmiş. Gerin havayı veren foleyler ve fonda kullanılan müzikler de filmle uyumlu, tabi bazı sahnelerde müziğin bir anda kesilmesi rahatsızlık vermiyor değil, ama bir süre sonra filmle bağlantılı olduğunu anlayınca o kadar da rahatsız etmediğini anlayabiliyorsunuz.


Her bir oyuncu, karakterlerinin gerçekçi olması için büyük emek vermiş durumda. Margot Robbie, birçok performansıyla etki bırakan başarılı oyunculardan. Film ilerledikçe kendinden beklenen oyunculuğunu görebiliyoruz. Ama en çok günah çıkarma sahnelerinde, o kült siyah saçlı karanlık kadına bayıldığımı söyleyebilirim. Zaten finalde anlıyorsunuz ki, karakter çok başarılı yazılmış ve kodları doğru oluşturulmuş. Fütüristtik bir yüzü olan genç oyuncu Max Irons ise, yeni keşfettiğim bir oyuncu oldu. Filmdeki karakter, tam da kendisine biçilmiş kaftan gibi adeta. Diğer filmlerini de takip edeceğim oyuncular arasında girdi. Simon Pegg ise, hasta ve ölmek isteyen öğretmen rolünde oldukça başarılı. Film boyunca sinir olduğumuz tipiyle ve aksayan ayağıyla bir zirve yaşatacağına inandığım Mr. Franklyn, bekleneni karşılıyor. Mike Myers, rolü unutulmaz bir hale getirmiş.

 

 “Gizemin kaybolan bir sanat olduğunu kim söylemiş?” Aslında filmi ne kadar da iyi özetleyen bir soru cümlesi… Beklemediğimiz bir anda, çıkar kapımıza gelir gizem. Ama unutmamak gerek, ihanet de yanı başımızdadır. Hiçbir şey sessiz olmaz, ölüm dışında… 


Twitter.com/CarpeDiem_Dali

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter