Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Terence Davies’le İstanbul’da

Terence Davies’le İstanbul’da
Yazar: İstanbul Film Festivali’nin en sevdiğim yanı, film gösterimleri değil. Onları da çok seviyorum elbette ama filmlerin yaratıcılarıyla aynı mekanı paylaşabilmek, sohbet edebilmek, onları insan olarak tanıyabilmek festivalin en sevdiğim yanı.

Terence Davies’in aklımda en çok kalan filmi “Keyif Evi”ydi (House of Mirth). Davies için “işçi sınıfının Proust”u denirmiş. Oysa “Keyif Evi”nin kostüme dünyası ve Davies’in çok seyrek film yapması nedeniyle ben onu aristokrat bir İngiliz olarak hayal ediyordum. Onu ilk kez açılış gecesinde onur ödülünü alırken gördüm. Kadim Bizans’ta, Konstantopolis’te olmaktan ne kadar heyecan duyduğunu söylüyordu. Gayet masum şeylerdi söyledikleri. Tarihe meraklı birisi için çok doğaldı burada varolmuş eski uygarlıkları düşünüp, bundan heyecan duymak. Ama “Fetih 1453”ün ülkesinde bunun hoş karşılanmayacağını nereden bilecekti Davies? Sosyal medya yıkılmış, “nasıl Konstantinopolis der?” diye. Adam sanki “sizin egemenliğinizi tanımıyorum!” demiş gibi. Aşağılık kompleksinden hep birlikte gebereceğiz bir gün!



“Aşkın Karanlık Yüzü”nü ben çok beğendim. Film biraz soğuk karşılandı ama galiba. Benim gibi çok beğenene pek rastlamadım. Evli bir kadın genç bir adam aşık olur. Dönem 1950’lerin başları. İngiltere henüz savaş sonrası sefaletinden kurtulamamış. Sokaklarda savaşın tahribatı her yerde görülüyor. Kadının kocası zengin ve yaşlı. Kadının sevgili ise eski bir savaş pilotu. İşsiz ve psikolojik olarak sorunlu. II.Dünya Savaşı sırasında bir savaş pilotunun düşman uçağıyla karşılaştığında en fazla 8 saniye süresi olurmuş. O süre içinde düşmanını yok edemezse, kendisi kesin yok olurmuş. İşte sevgili böyle bir ortamdan çıkmış, her gün bazı arkadaşlarının öldüğünü görmüş. Klasik bir travma sonrası stres sendromu kurbanı. Belki hiçbir zaman bir işe veya bir kadına bağlı kalamayacak, belki her an her şeyin yok olabileceği düşüncesiyle yaşayacak biri o. Kadını seviyor ama sevebileceği kadar seviyor, kadının ondan kendisini sevmesini istediği kadar değil.



Kadınsa adama şehvetle bağlı, fiziksel, cinsel bir karşı konulmaz çekim içinde. Kadının kocasıyla cinsel hayatı belli ki pek yok. Bir çocukları olmamış. Çocuklarının olmaması kadına göre, pilota olan aşkını etkileyen bir şey değil. Terence Davies’e göre de bu önemli bir konu değil (masterclass’ta sordum). Ama ben yine de bu görüşe katılmıyorum. Cinsellik çok önemli tabii ama arzuya dair hiçbir şey doğal değil insan söz konusu olunca. Kadının genç adamla yaşadığı cinselliğin bir boyutu da, pilotun, kadının edinemediği çocuğun yokluğunu doldurması. Bunun işaretleri var filmde. Pilot çocuksu davranışları olan biri; kadın adama film boyunca birkaç kez “çocukça davranma!” diyor. Pilot bir çocuk gibi eğitime muhtaç biri, ne kübizmden anlıyor ne de sanatın herhangi bir dalından. Pilotun bu çocuksuluğu, duygusal bencilliği, eğitimsizliği kadına özellikle cazip gelen şeyler diye düşünüyorum…


Terence Davies hem cinsel tutkuyu, hem filmde bir başka kahramanın dediği gibi, gerektiğinde sevdiğinin kıçını silmeyi, hem de sevilen kişiyi özgür bırakmayı sanki aynı kavramla, “aşk”la açıklıyor gibi geldi bana. Ama aşk ne? Davies’in de dediği gibi sadece insanın yaşadığı bu “şey” o kadar karmaşık ki.

 

Davies’le daha sonra bir akşam yemeğinde de beraber olma şansım oldu. Çok şeker, çok doğal, çok sıcak bir insan. On çocuklu yoksul bir ailenin, Katolik eğitimi almış ama ateist olmuş evladı. Dıştan baktığınızda kontrollü bir tipik İngiliz. Ama bir anda açılan, duygusal olarak çok coşkulu ve “neşeli” biri Davies. Bağımsız bir yönetmen olmak kolay değil, hele bu neo-liberal çağda iyice zor… Davies incelikli filmlerinden yapmayı sürdürür umarım. Sinemayı zenginleştiren özel insanlardan biri o.

 

Cüneyt Cebenoyan

elif çarpık evi okuyor + terence davies 039
t davis 2
scan0002

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter