Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

"Snowden" / Sam Amca Bizi İzliyor

:: Videolar "Snowden" / Sam Amca Bizi İzliyor
(6.5/10)
Üye: Müge İbrikçi
Snowden, gerçek bir olayı anlatmaktan çok kişi odaklı ilerleyerek izleyicinin ana kahramanla özdeşleşmesini sağlamaya çalışıyor. Ama asıl mesele olan “bizi izleyen Sam Amca” konusunda çok etkileyici olmayı başaramıyor. Ayrıca başkanlığı bitmek üzere olan Obama’nın, düşündüğümüz kadar güvenilir, demokratik ve özgürlükçü olmadığını söyleyebilmek pek de cesaret istemez herhalde.

Amerikan istihbaratı hakkında yaptığı sızdırmayla dünya çapında yankı uyandıran Edward Snowden, dikkat çeken Citizenfour (2014) belgeselinden kısa bir süre sonra “Snowden” adlı filmle yine izleyici karşısına çıkıyor. Olayların 2013’te patlak verdiğini ve belgeselin de Oscar alarak gayet ön plana çıktığını göz önünde bulundurduğumuzda “Bu filme gerek var mıydı?” sorusu biraz akılları kurcalıyor. Politik ve biyografik filmlere el atmayı seven yönetmen Oliver Stone, sinema kariyerinin son çalışmalarına nazaran başarılı bir film ortaya çıkarmış.


 

Aynı Citizenfour belgeselinde olduğu gibi Snowden filminde de sade bir anlatım tarzı benimsenmiş. Araya küçük bir aşk hikayesini de ekleyerek seyircinin teknik terimler arasında boğulmasının önüne geçilmeye çalışılmış. Filme kronolojik olarak baktığımızda Edward Snowden’ın askerliği ile başlıyor. Kısa bir süre sonra CIA’ye geçen Snowden, çok geçmeden işin iç yüzünün farkına varacaktır. Bir yandan Snowden hakkında kişisel bilgiler öğrenirken diğer yandan da Amerikan hükümeti ve istihbaratının kirli düzenine tanık oluyoruz. Snowden, son çare olarak gazetecilere gizli belgeleri ifşa eder. Sızdırdıkları hakkında film ve belgesel çekilir, kitaplar yazılır.  Zaten Snowden filmi de Luke Harding’in “The Snowden Files: The Inside Story of the World’s Most Wanted Man” ve Anatoly Kucherena’nın “Time of the Octopus” kitaplarından uyarlandı. Onun için belgeselde sadece ana konuya odaklanılırken, film Snowden hakkında daha çok bilgi içeriyor ama bu sefer de zaman zaman temel meseleden sapabiliyor. Snowden’ın vicdanının sesini dinlemeye karar vermesi ve sonrasında takındığı paranoyak tutumu, beklenilen kadar etkileyici değil. Kurgu ve teknik açıdan detay barındırmayan Citizenfour’da bile daha iyi gerilim sağlandığını söyleyebiliriz.


 

Snowden, gerçek bir olayı anlatmaktan çok kişi odaklı ilerleyerek izleyicinin ana kahramanla özdeşleşmesini sağlamaya çalışıyor. Ama asıl mesele olan “bizi izleyen Sam Amca” konusunda çok etkileyici olmayı başaramıyor. Ayrıca başkanlığı bitmek üzere olan Obama’nın, düşündüğümüz kadar güvenilir, demokratik ve özgürlükçü olmadığını söyleyebilmek pek de cesaret istemez herhalde.


Filmin esas meselesi ise günümüzün en büyük sıkıntılarından biri olan kişisel özgürlük. Neredeyse herkesin bir mail adresi, sosyal medya hesabı, kredi kartı, cep telefonu ve bilgisayarı var. Bunlar artık lüks olmaktan çıkıp bir ihtiyaç haline geldi. Peki, hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz bu ürün ve hizmetler sadece bize mi fayda sağlıyor yoksa şirketlerin veya devletlerin bizim her adımımızı öğrenmelerine olanak mı tanıyor? Mesela hiç alakamız olmayan bir şirket, cep telefonumuza ya da mail adresimize ürün reklamı yollayabiliyor. Arama motorundan yaptığımız bir arama, sosyal medya hesabımızdan bize reklam olarak geri dönebiliyor. Bu örnekler, sadece bizim görebildiğimiz tarafı, bir de bunun çok daha farklı bir boyutu var. Soğuk savaş yıllarında olduğu gibi günümüzde de revaçta olan adam fişleme, skandal yaratan görüntüler, belgeler ve ses kayıtları sıklıkla ortaya dökülüyor. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte ajanlık bile artık internet üzerinden ve yazılımlar aracılığıyla yapılıyor. Devletler birbirinin gizli sırlarına ulaşabiliyor. “WikiLeaks”de olduğu gibi Edward Snowden’ın da ortaya çıkardığı belgeler, tüm dünyada yankı uyandırmış ve Amerika’nın başa kim geçerse geçsin “Özgürlükler Ülkesi” olmadığını bir defa daha kanıtlamıştır. Kimileri Snowden’ın kendi vatanına ihanet eden biri olduğunu söylemiş, kimileri ise halkını hatta dünyayı uyaran kahraman bir vatansever olarak görmüştür. Filme dönersek bütün bu ana fikri tam layığıyla yansıtabildiği açıkçası biraz meçhul. Snowden’ın yanı sıra Citizenfour’u izleyerek anlatılmak istenenin daha iyi pekişeceği kanaatindeyim. 


 

Filmin belki de en iyi tarafı ise Joseph Gordon-Levitt’in oyunculuğu. The Walk (Tehlikeli Yürüyüş, 2015) filminde Cambaz Philippe Petit performansı ile olumlu eleştiriler alan oyuncu, bu filmde de yakın tarihten önemli bir ismi canlandırıyor. Özellikle Snowden’ın ses tonu ve tavırlarını iyi gözlemleyip rolüne başarılı bir biçimde aktardığını söyleyebiliriz. Ayrıca Shailene Woodley, Melissa Leo, Zachary Quinto, Rhys Ifans, Nicolas Cage, Timothy Olyphant ve Tom Wilkinson gibi oyuncuları da filmin kadrosunda görmemiz mümkün.


Snowden filmi, eski usul kovalamacalı bir casus filmi değil. Teknik detayların sıklıkla yer alması ise yavaş giden temposunu biraz daha ağırlaştırıyor. Edward Snowden hakkında pek bir bilginiz yoksa izlenebilecek, ortalamayı tutturmuş bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. 2013 yılında ortaya çıkan bu olayı haberlerden takip ettiyseniz, üstüne belgeseli izlediyseniz, filme çok da bir şey kalmıyor. Biraz özel hayat, biraz dram, Joseph Gordon-Levitt’in gerçekçi oyunculuğu ve yan rollerdeki tanıdık isimler.

 

Twitter.com/mugeibrikci

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter