Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Sarışın Bomba ve Model

Sarışın Bomba ve Model
Yazar: Mustafa İri

Vizyondaki iki film bende karşılaştırmalı bir yazı yazma isteği uyandırdı. Her iki filmin de başrolünde bir kadın var. Biri femme fatal sarışın bomba Lorraine, diğeri ezikler prensesi Emma! Ölümcül bir suikastçı olan Lorraine (Charlize Theron), erkeklerin dünyasında bıçak sırtı bir ölüm kalım savaşı veriyor. Sarışın Bomba, renk ve doku olarak John Wick’in kadın versiyonu. Yapım ekibi de zaten John Wick’ten. Hal böyle olunca küfür kıyamet, diz boyu şiddet her yeri kaplıyor. Bir kadın olarak Lorraine, aslında oldukça kırılgan. Herkesin birbirini sattığı, dolandırıcıların bile dolandırıldığı bir dünyada yer ve yön bulmaya çalışıyor. Geliştirdiği savunmalardan kendine bir zırh yapmış. Taviz vermeyen, erkekten daha erkek bir yapı geliştirmiş. Bu yapının içinde öfke, şiddet ve intikam var. Yufka yürekliliğe geçit yok. Ama biz biliyoruz ki aslında o da her kadın gibi zarif, şefkatli ve güvenli kollarıyla kendini saracak bir sevgiliye aç. Atomic Blonde (Sarışın Bomba), çarpıcı senaryosuyla çizgilere sığamayacak kadar iddialı bir film. 18 yaş sınırı ve olumsuz davranışlara neden olabilir gibi hatırlatmalarla dikkat çekiyor. Filmdeki heteroseksüel şiddetle başa çıkmaya çalışırken Lorainne’in, Delphine (Sophia Boutella) ile karşılaması hikâyenin kırılma noktası. Cezayir asıllı Boutella’nın şaibeli bir kimlik olarak öyküye dahil olması her şeyin rengini değiştiriyor, casuslar arası kovalamacayı feminen bir rotaya sürüklüyor. Bunlar filmdeki sert estetiğin de biçim değiştirmeden evrilmesine neden oluyor. Çünkü Lorainne ve Delphine ilk görüşte aşkın esiridir. 

 

Kadın kadına aşk Carol gibi bir filmde hayli şiirli ve romantik görünürken, Atomic Blonde, bildik kalıpların dışına çıkarak klişeyi ve izleyiciyi zorluyor. Buradaki zorlama, heteroseksüel algıyı baskılayan soft lesbo durumla ilgili. Yüz kızartıcı sahnelerle empatiyi alışık olmadığımız bir yere taşıyan senaryonun sorunsuz şekilde tatmin edici olduğunu da itiraf etmek gerek. Gizemli geçmişleriyle zayıf noktalarından bir birlerini yaralamaya, yıkmaya ve yok etmeye programlı ajanların dünyasında aşk ve sevişmeler, dikenli tellerin arasındaki güller gibi acılı ve kanırtıcı. 

 

Vizyona geçtiğimiz hafta giriş yapan Danimarka filmi Model, sözün bu noktasında davet bekliyor. Lorainne gidiyor yerine Emma geliyor. Köyden kente model olmaya gelen ve şansı yaver giden kafası karışık Emma, erkeklerin dünyasında tıpkı Lorainne gibi sörf yapıyor. Chanel defilesinde baş manken olmak onun en büyük düşü. Bu düşün gerçekleşmesi için aşılması gereken tüm yolları, ödenmesi gereken tüm bedelleri biliyor. Bir gün gelir ödenir, öde Firuze! Şarkısında olduğu gibi Emma da ödemeye hazır bekliyor. Ajanların dünyası gibi moda dünyası da ölümcül tuzaklarla dolu. Emma’nın yöntemi Lorainne’e kıyasla daha sezgisel. Sarışın bomba zekice planlar yaparken, orman güzeli saflık üzerinden ilerliyor. Emma zeki olamayan, erkeklerin kötücüllüğünü kavramakta zorlanan bir genç kadın. Aşk kitabında yakışıklı fotoğrafçının gözdesi yazılı olmasını  biraz da bu sadeliğe ve acemiliğe borçlu. Onun şansı tam da bu. Ama hayat bilindik acımasızlığı ile süreçler yaratıp her bir sürece müdahale bekler bizden. Yani Lorainne’in çok iyi bildiği ama Emma’nın en zayıf olduğu alan. Her iki filmi de kadın hikâyeleri olarak okumak gerek. Erkeklerin dünyasında bir kadın nasıl mutlu olur? Bu sorunun yanıtını arayan her kadın gibi Emma ve Lorainne kendi sınavlarını veriyorlar. Ve bence bir şekilde kazanıyorlar.

 

Akıllı olsun ya da olmasın her kadının sahip olduğu en güçlü silah, sezgileridir. Yönetmen Mads Matthiesen ‘The Model’de üstün oyunculuğu ile Maria Palm’a çok şey borçlu. Tuhaflıklarla dolu Emma özelinde kadınların iç güdülerine modern bir tasvir getiriyor. Her iki film de (sarışın bomba ve bir külkedisi olarak) erkeklerin kurduğu düzene mayın yerleştiriyor.

 

Cesareti, dolaysızlığı ve sakladığı sopasıyla vizyonda arzı endam eden Emma ve Lorainne tanışmanızı çok istediğim iki kadın. Onlar ki Yavuz Özkan’ın iki kadını gibi yardım bekliyor, anlayış istiyor…   

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

RÖPORTAJLAR

Filiz Kuka: “Filmde ölüm bir amaç değil ...

Filiz Kuka: “Filmde ölüm bir amaç  değil ...

Fırat Sayıcı

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Cüneyt Karakuş: "Bu filmde ses rengi...

Fırat Sayıcı

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Salvatore Schirmo: "İtalyan sineması...

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter