Popüler Sinema

Paylaş
Eleştiriler

Popüler Sinema, Altın Portakal'ın nabzını tutuyor: 3.Gün

Popüler Sinema, Altın Portakal'ın nabzını tutuyor: 3.Gün
Üye: Murat Kızılca 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali bütün hızıyla devam ederken, festivalin, ulusal yarışma bölümü özelinde, geçen seneye oranla çok daha verimli geçtiğinin altını çizmek lazım.

 

Bugünkü programımda ulusal yarışma filmlerinden üçü, Hile Yolu, Küf ve Zerre vardı. İlk olarak Ersin Kana’nın yönettiği Hile Yolu’nu izlemek üzere Antalya Kültür Merkezi’ne hareket ettik. Her şeyden önce söylemeliyim ki Hile Yolu, tür sineması adına önemli bir adım. Büyük ölçüde gerçek olaylardan beslenen film, bir suç şebekesinin en alt biriminde görev alan Korhan ve Murat isimli iki tetikçinin hikayesini anlatıyor. Bir papazı öldürmekle görevlendirilen ikili, cinayeti işleyecek olan Kofik’i cinayet anı ve sonrası için hazırlamaktadır. Bu arada artan Ergenekon operasyonları sonrasında suikast askıya alınır. Daha da önemlisi ikiliye emirleri veren Paşa’ya ait, örgütle ilgili detaylı bilgiler içeren bir harddisk çalınır. Korhan ve Murat, Paşa’nın emriyle çalıntı harddiski geri almaya çalışır. Bir süre sonra olaylar iyice karışır ve iki tetikçi kendi canlarının derdine düşer. Teknik anlamdaki bazı eksikliklerine ve birkaç gereksiz sahne nedeniyle sarkan senaryosuna rağmen Hile Yolu’nu çok beğendim. Ancak yanlış anlamalara müsait olduğundan, niyetinin ötesinde yaftalanmalara maruz kalabileceğinden endişeliyim. Şu ana kadar izlediğimiz filmleri göz önüne alırsak, Murat rolündeki Serkan Yakan en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne en yakın isim gibi görünüyor. 

 

Günün ikinci filmi, Venedik Film Festivali’nden Genç Aslan ödülüyle dönen Ali Aydın’ın yönettiği Küf idi. Demiryollarında bekçi olarak çalışan Basri tek başına yaşamaktadır. 18 yıl önce üniversite olaylarında kaybolan oğlundan, o günden beri haber alamamıştır. Ne öldüğüne, ne de sağ olduğuna dair bir bilgi yoktur. Kısa bir süre sonra eşi de ölünce hayatta bir başına kalan Basri, oğlunun izine ulaşabilmek için her ayın biri ile on beşinde yerel ve ulusal makamlara oğlunun kaybolmasıyla ilgili dilekçeler vermeye başlar. Bir de radyodan ajansları kaçırmamaya çalışır. Elinden başka da bir şey gelmez. Hiçbir sonuç alamasa da, çevresinin alaylarına maruz kalsa da, yerel yönetim tarafından sık sık cezalandırılsa da, yapayalnız hayatında tutunabildiği tek dal olan bu arayıştan vazgeçmez. Nuri Bilge Ceylan sinemasına çok yakın duran bir iş Küf. Hatta Ali Aydın, filmin sonlarına doğru, Uzak’taki bir planın neredeyse aynısını çekerek, bu benzerliğin altını kalın bir kalemle çizmiş. Başrollerdeki Ercan Kesal, Tansu Biçer ve Muhammet Uzuner ayrı ayrı harika performanslar sergiliyorlar. Aşırı durağan ilerleyen Küf, belli noktalarda yaptığı patlamalar (Basri’nin sara krizi geçirdiği sahneler ya da Cemil ile muhabbet tellalının trendeki kavga sahnesi) ile izleyiciyi sarsmayı başarıyor. Bu patlama olarak tabir ettiğim sahneler, biraz daha uzun süreli olsa ve daha fazla şiddet içerse, ortaya çok daha bomba bir film çıkabilirmiş. Tabii ki aklıma hemen 2009 yılı Filipinler yapımı Kinatay geliyor. Cannes’da en iyi yönetmen ödülü kazanan Brillante Mendoza imzalı Kinatay ve Ali Aydın’ın Küf’ü belli noktalarda aynı çizgide ilerleyen yapımlar. Bunların yanına belki yönetmenliğini Djinn’in yaptığı Singapur yapımı Perth'i (2004) de ekleyebiliriz. Umut, yalnızlık, arayış ve vicdan gibi ana başlıklarla ilgilenen Küf, festivalin yarışma bölümünde öne çıkan filmlerden biri olacak gibi görünüyor. 

 

İzlediğim üçüncü ve son film ise Zerre oldu. Erdem Tepegöz’ün yönettiği film, arka mahallelerden birinde küçük kızı ve annesi ile yaşayan, havada uçuşan toz zerrecikleri gibi oradan oraya savrulan Zeynep’in yaşam mücadelesine odaklanıyor. Sorunsuz bir şekilde ilerleyen Zerre, derdini anlatmakta (ve aktarmakta) sıkıntı yaşamıyor. Ancak ortada bir hikaye yok. Filmin içine sıkışmış hikayecikler, bir bütün meydana getirmekten ziyade, işsizlik, parasızlık, geçim derdi gibi meseleleri dert edinen epizotlar dizisi gibi peş peşe sıralanıyor. Zerre’nin bir hikayesi olmadığı için bir finali de yok. Zeynep’in hayatından bir kesit sunmakla yetiniyor. Filmin sonlarına doğru Zeynep, evinden uzaktaki bir fabrikaya yatılı olarak çalışmaya gidiyor. Bu fabrikada geçen iç sahnelere, özellikle naylonlarla birbirinden ayrılmış yatak odaları(!)na bayıldım. Ama şunu söylemeden de edemeyeceğim, yönetmenin, filmin ilk kısmını aynen koruyarak, Zeynep’in fabrikadan sağ olarak çıkmasına izin vermeyen bir hikayenin peşine takılmasını tercih ederdim. 

 

Böylece ulusal yarışma bölümünde yer alan 10 filmden yedisini izlemiş olduk. Yarın ve öbür gün gösterilecek olan Pazarları Hiç Sevmem, Toprağın Çocukları ve Umut Üzümleri ile beraber ulusal yarışma bölümündeki filmler tamamlanmış olacak. Şu ana kadar izlediklerimiz arasında, dün gösterilen Güzelliğin On Par' Etmez ile beraber Küf ve Zerre, diğerlerinden biraz daha fazla öne çıkıyor gibi.  

 

Murat Kızılca

twitter.com/mkizilca

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter